Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2018/884
Karar No: 2019/363
Karar Tarihi: 28.03.2019

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/884 Esas 2019/363 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2018/884 E.  ,  2019/363 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
    (ŞİKÂYETÇİ)

    Taraflar arasındaki “şikâyet” isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda İstanbul 5. İcra (Hukuk) Mahkemesince şikayetin reddine dair verilen 19.04.2016 tarihli ve 2016/409 E., 2016/472 K. sayılı karar, şikayetçi vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 25.12.2017 tarihli ve 2016/25163 E., 2017/16129 K. sayılı kararı ile;
    “...Alacaklı tarafından İstanbul 8. İcra Müdürlüğü"nün 2016/9581 esas sayılı dosyası ile 21/03/2016 tarihinde kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibe başlanmasından sonra, alacaklının aynı takip dosyasına İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi"nin 2016/478 değişik iş sayılı 05/04/2016 tarihli ihtiyati haciz kararını sunarak infazını istediği, memurlukça, ihtiyati haciz kararının Adli Yargı Adalet Komisyonu kararı gereğince tevziye tabi tutulması gerekip aynı dosyadan infazının istenemeyeceği gerekçesiyle talebin reddedildiği anlaşılmaktadır.
    İİK"nun 261. maddesi uyarınca alacaklı ihtiyati haciz kararının verildiği tarihten itibaren 10 gün içinde kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki icra dairesinden kararın infazını istemeye mecburdur. İhtiyati haciz kararı takip başladıktan sonra ise, ihtiyati haciz kararının takip dosyasından infazının istenmesi gerektiği gibi asıl takip dosyası yerine başka bir takip dosyasından infaz edilmesi takip hukuku kuralları ile bağdaşmaz.
    İcra müdürlüğü İİK hükümlerine göre işlem yapması gerekir. İdari nitelikli Adalet Komisyonu kararı gerekçe gösterilerek yasaya aykırı olmayan talebin yerine getirilmemesi söz konusu olamaz. Hal böyle olunca, mahkemece, şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…”
    gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    İstem, icra memuru işleminin şikâyet yolu ile iptali istemine ilişkindir.
    Şikâyetçi vekili; müvekkilinin İstanbul 8. İcra Dairesinin 2016/9581 sayılı dosyası ile dava dışı borçlular aleyhine kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlattığını, borçlulara ödeme emrinin tebliğ edilmediğini ve takibin henüz kesinleşmediğini, İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/478 D.İş sayılı dosyası ile yapılan ihtiyati haciz başvurusunun kabul edildiğini, ihtiyati haciz kararının yasal süresi içinde icra dosyasına sunulduğunu ve borçluların mal, hak ve alacaklarının haczinin talep edildiğini, İstanbul Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığının 10.03.2016 tarihli ve 2016/9309 Muh. sayılı yazısı uyarınca ihtiyati haciz kararının tevziye tabi tutulması gerekçe gösterilerek taleplerinin reddedildiğini, Komisyonun yazısında atıf yapılan kota kararının 9. maddesinin, İcra ve İflas Kanunu’nun 261. maddesi ile takip hukuku kurallarına aykırı olduğunu belirterek icra memuru işleminin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
    Yerel mahkemece; ihtiyati haczin icra takip işlemi niteliğinde olmadığı, asıl icra takip işlemine yardımcı olan, güvence sağlayan, koruyucu nitelikte bir düzenleme olup yapılacak icra takibinden veya açılacak davadan önce uygulanan bir nevi tedbir işlemi olduğu, bu nedenle ayrıca tevziye tabi tutulmasında da hukuka aykırı bir yön bulunmadığı, somut olayda takip talebinde bulunulmasına rağmen ödeme emrinin tebliğe çıkartılmadığı ve bu suretle komisyonun istikrar kazanmış kararları uyarınca kotadan bağımsız tevzi uygulamasından kaçınmak niyetinde olduğu, mevcut uygulamanın bu hâliyle adliyede adaletsiz iş yükü dağılımına sebebiyet verebileceği gerekçesiyle şikâyetin reddine karar verilmiştir.
    Şikâyetçi vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Yerel mahkemece; icra dairesinin kararında komisyon kararı gerekçe gösterilmiş ise de; mahkemenin aşağıdaki gerekçeler ile sonuçta doğru olan icra dairesi kararına yapılan şikâyeti reddettiği, karar gerekçesinin idari nitelikteki komisyon kararına dayanmadığı, gerekçenin icra hukuku esaslarına dayanmakta olduğu ve ihtiyati haczin icra takip işlemi olmayıp ayrı esasa ve ayrıca tevziye tabi tutulmasının uygunluğuna dayandığı, karar sonucunun yerinde görülüp, gerekçenin değiştirilmesinin de mahkemenin yetki sınırları içinde olduğu, bozma kararında asıl takip dosyası yerine başka bir takip dosyasından infaz edilmesinin takip hukuku kurallarına bağdaşmadığı görüşü beyan edilmiş ise de bu görüşe dayanak olarak ileri sürülebilecek tek hususun süresinde asıl takibe geçilmesinin ispatı olup bu hususta -asıl takibe ilişkin belgeleri ihtiyati haciz dosyasına sunarak veya birleştirilmesini talep ederek ispat edebileceğinden- bu zorunluluğu doğurmaya yetmediği, kaldı ki ihtiyati haczin ayrıca tevziye tabi tutulmasının icra hukuk esasları ile bağdaşmayacak yönlerinin bulunduğu, ihtiyati haczin takip hukuku işlemi olmadığı, aynı borçlunun vermiş olduğu kambiyo senetleri nedeniyle seri takip ve seri ihtiyati hacizler alınması sık karşılaşılan bir durum olup kota uygulaması ve Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin yerleşik görüşü nedeniyle seri ihtiyati haciz kararlarının aynı icra dairesine verildiği ve ihtiyati hacizler nedeniyle aynı icra dairesinin aşkın iş yükü ile karşı karşıya bırakıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararı şikâyetçi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibe başlanılmasından sonra alınan ihtiyati haciz kararının Adli Yargı Adalet Komisyonu kararı gereğince tevziye tabi tutulmasının gerekip gerekmediği ve takibe başlanılan icra dosyasında infazının istenilip istenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşme sırasında işin esasının incelenmesine geçilmeden önce iki husus ön sorun olarak ele alınmıştır.
    I-Bu ön sorunlardan ilki, mahkemece verilen şikâyetin reddine dair kararın 27.04.2018 tarihli duruşmada şikâyetçi vekilinin yüzüne karşı tefhim edilmesi, gerekçeli kararın 31.05.2018 tarihinde tebliğ edilmesi ve kararın 05.06.2018 tarihinde temyiz edilmesi karşısında, şikâyetçi vekilinin temyizinin süresinde olup olmadığı hususudur.
    2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nın 18. maddesinde icra mahkemesine arzedilen hususların ivedi işlerden sayılacağı ve bu işlerde basit yargılama usulünün uygulanacağı, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 316/1. maddesi uyarınca kanunlarda açıkça belirtilen hâllerde, HMK’nın basit yargılama usulü ile ilgili hükümlerinin uygulanacağı düzenlemesi karşısında icra mahkemelerinde basit yargılama usulünün uygulanacağı açıktır.
    Basit yargılama usulüne tabi yargılamalara ilişkin olarak 6100 sayılı HMK"nın “Hüküm” başlıklı 321. maddesinde aynen:
    (1) Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez.
    (2) Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.”
    hükmü düzenlenmiştir.
    321. maddedeki “hükme ilişkin tüm hususlar” dan kastedilen HMK"nın 297. maddesindeki unsurlardır.
    Buna göre; mahkeme, tahkikatın tamamlanmasından sonra, tarafların son beyanlarını almalı ve yargılamanın sona erdiğini bildirdikten sonra hükmü tefhim etmelidir. Kural olarak, mahkemece kararın tefhiminde hükme ilişkin tüm hususlar açıklanmalıdır.
    HMK"nın 322. maddesi atfı ile uygulanmakta olan HMK"nın 297. maddesinde hükmün kapsamı açık bir şekilde düzenlenmiştir. Buna göre mahkeme gerekçesi ile birlikte tefhim ettiği hükümde taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde göstermesi gereklidir. Bu kanunun getirdiği bir zorunluluktur. Ancak zorunlu hâllerde hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli karar en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılmalıdır. Bir diğer deyişle HMK"nın 321. maddesinde belirtilen şekilde hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilemediği hâllerde gerekçeli kararın mutlaka taraflara tebliğ edilmesi gereklidir.
    İİK’nın 02.03.2005 tarihli ve 5311 sayılı Kanunla değişmeden önceki 363. maddesine göre konkordato talebi üzerine verilecek mühlete karşı alacaklılar tarafından vukubulan itirazla konkordato talebinin muvafık olup olmadığına ve mühletin kaldırılmasına dair olan talebin kabul veya reddine ilişkin kararlarla bu Kanunda temyiz kabiliyeti kabul edilen kararları tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz edilebilecektir. Maddedeki “tefhim” kavramının "hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hâl" olarak anlaşılması zorunludur. Bu nedenle yukarıda açıklanan nitelikte bir tefhim varsa temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren, aksi hâlde gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlayacaktır.
    Usul hukukunda yer almamakla birlikte uygulamada tefhimden sonra temyiz süre tutum dilekçesi veya kararın tebliğinden sonra gerekçeli temyiz dilekçesi sunulmak suretiyle kararın temyiz edildiği hâllerde kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanılması mümkün olduğundan gerekçeli kararın bu hâllerde de taraflara tebliği gerekir.
    Nitekim Anayasa Mahkemesi de başvurucuya ilk derece mahkemesinin kararının gerekçesini bilerek ve bu gerekçeye karşı iddialarını sunacak şekilde temyiz başvuru yapma imkânı verilmeden ve gerekçeli karar tebliğ edilmeden Yargıtayca temyiz aşamasında onama kararı verilmesini hak ihlali olarak kabul etmiştir (Anayasa Mahkemesi, Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20.03.2014).
    Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında da, ilk derece mahkemelerinin kısa kararını usul hükümlerine uygun olarak tefhim etmesi, kanun yolu ve süresini doğru bir şekilde belirtmesi gerektiğine, ayrıca gerekçesiz verilen kısa kararda, temyiz süresinin, gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren başlaması gerektiğine ilişkin Kanun hükmü ve mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğünün bulunduğuna, başvurucuların temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve kanun hükümlerine olağanın dışında bir anlam verilemeyeceğine, başvurucuların mahkemeye erişim hakkının özünün zedelenemeyeceğine karar vermiştir (Anayasa Mahkemesi, Kommersan Kombassan Mermer Maden İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri, B. No: 2013/7114, 20.01.2016).  
    Somut olayda mahkemece direnme kararının verildiği 27.04.2018 günlü oturumda davanın reddine karar verilmiştir. Kısa kararda “…yapılan yargılama sonunda, davacı vekilinin yüzüne karşı, hükmün tüm esaslı unsurları açıklanmadığından kararın taraflara tebliğinden -Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Anayasa Mahkemesinin bu yöndeki kararlarına rağmen bazı istinaf dairelerinin tefhim yapılmış ise; gerekçe olmasa da istinaf süresinin tefhimden itibaren başlayacağına ilişkin görüşleri de dikkate alınarak süre tutum dilekçesi verilmesi hususunda takdir taraflara ait olmak üzere- itibaren 10 gün içinde Yargıtay ilgili hukuk dairesine gönderilmek üzere temyiz yolu açık olduğu” yazılmıştır.
    Bunun üzerine mahkemece gerekçeli karar şikâyetçi vekiline 31.05.2018 tarihinde tebliğ edilmiş, şikâyetçi vekili tarafından 05.06.2018 tarihinde gerekçeli temyiz dilekçesi verilmiştir.
    Yukarıda gösterilen kanuni düzenlemeler ve oluşturularak tefhim edilen kısa kararın usulüne uygun bir hüküm fıkrası sayılıp sayılmayacağı ve bunun açıklanmasının, temyiz süresini başlatacak nitelikte bir “tefhim” olup olmadığı değerlendirildiğinde; mahkemece kısa kararda hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanmadığı, kanun yolu ve süresinin doğru bir şekilde belirtilmediği, tarafları yanıltacak şekilde ifadeler kullanıldığı, bu hâliyle usulüne uygun ve tam bir tefhimden söz edilemeyeceği tartışmasızdır.
    Hâl böyle olunca Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/2. maddesine uygun olmaksızın oluşturulan hüküm fıkrasının tefhimi ile temyiz süresinin başlamayacağının kabulü gerekir.
    Açıklanan durum karşısında şikâyetçi vekilinin temyiz isteminin süresinde olduğu kabul edilerek birinci ön sorun oy çokluğuyla aşılmıştır.
    II-Hukuk Genel Kurulunca ikinci ön sorun olarak mahkemece direnme kararı gerekçesinde bozma ilamına esas gerekçeli karardan farklı olarak, icra dairesinin kararında komisyon kararı gerekçe gösterilmiş ise de mahkemece aşağıdaki gerekçeler ile sonuçta doğru olan icra dairesi kararına ilişkin şikâyetin reddedildiği, karar gerekçesinin idari nitelikteki komisyon kararına dayanmadığı, ihtiyati haczin icra takip işlemi niteliğinde olmadığı, asıl icra takip işlemine yardımcı olan, güvence sağlayan, koruyucu nitelikte bir düzenleme olup yapılacak icra takibinden veya açılacak davadan önce uygulanan bir nevi tedbir işlemi olduğu, bu nedenle ayrıca tevziye tabi tutulmasında da hukuka aykırı bir yön bulunmadığı, gerekçenin icra hukuk esaslarına ve ihtiyati haczin icra takip işlemi olmayıp ayrı esasa ve ayrıca tevziye tabi tutulmasının uygunluğuna dayandığı, karar sonucunun yerinde görülüp, gerekçenin değiştirilmesinin de mahkemenin yetki sınırları içinde olduğu ifadelerine yer verilmiş olmasının direnme adı altında verilen kararın gerçekte yeni bir gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmış olup, oy çokluğuyla ikinci ön sorunun bulunmadığına karar verilerek uyuşmazlığın esastan incelenmesine geçilmiştir.
    İşin esasına gelince;
    İİK’nın 261/1. maddesinde;
    “Alacaklı, ihtiyati haciz kararının verildiği tarihten itibaren on gün içinde kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki icra dairesinden kararın infazını istemeye mecburdur. Aksi halde ihtiyati haciz kararı kendiliğinden kalkar.” hükmü yer almaktadır.
    Alacaklının ihtiyati haciz kararının icrasını (infazını) istemesi bir süreye tabi kılınmıştır. Alacaklı, ihtiyati haciz kararının verildiği tarihten itibaren on gün içinde, yetkili icra dairesine başvurarak ihtiyati haciz kararının icrasını istemek zorundadır. Alacaklı, icra takibinde bulunduktan sonra ihtiyati haciz talep etmişse, ihtiyati haciz kararının verildiği tarihten itibaren on gün içinde icra takibinin derdest olduğu icra dairesine başvurarak ihtiyati haciz kararının icrasını istemek zorundadır. Alacaklı ihtiyati haciz kararının verildiği tarihten itibaren on gün içinde yetkili icra dairesinden (veya derdest icra takibinin bulunduğu icra dairesinden) ihtiyati haciz kararının icrasını istemezse, ihtiyati haciz kararı kendiliğinden kalkar (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, İkinci Baskı, Ankara 2013, s.1047 vd.).
    Borçluya karşı kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yapmış olan alacaklı, kendisine kesin haciz yetkisi gelmeden önce, hakkını tehlikede görmüş ve (aynı alacak için) borçlunun mallarına ihtiyati haciz koydurtmuş olabilir. Bu hâlde de alacaklının artık yeni bir takip talebinde bulunmasına gerek yoktur (Kuru, El Kitabı, s.1074).
    Alacaklı ihtiyati haciz kararının verildiği tarihten itibaren on gün içinde icra takibinin derdest olduğu icra dairesine başvurarak ihtiyati haciz kararının infazını istemek zorundadır.
    Bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; alacaklı tarafından İstanbul 8. İcra Dairesinin 2016/9581 sayılı dosyası ile 21.03.2016 tarihinde kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatıldığı, alacaklının takip dosyasına İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 05.04.2016 tarihli ve 2016/478 D.İş sayılı ihtiyati haciz kararını sunarak infazını istediği, icra memurluğunca ihtiyati haciz kararının İstanbul Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığının yazısı gereğince tevziye tabi tutulması gerektiği ve aynı dosyadan infazının istenemeyeceği gerekçesiyle talebin reddedildiği anlaşılmaktadır. İİK’nın 261/1. maddesi uyarınca, alacaklı ihtiyati haciz kararının infazını kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki icra dairesinden kararın verildiği tarihten itibaren on gün içinde istemeye mecburdur. İİK"nın 264. maddesinde de dava açmadan ve icra takibine başlamadan evvel ihtiyati haciz kararı alan alacaklının 7 gün içinde takip talebinde bulunmaya mecbur olduğu belirtilmiş olup, anılan maddede ihtiyati haciz kararının verildiği tarih itibariyle derdest olan bir icra takibinde ihtiyati haciz kararının infazının istenmesine engel bir düzenleme de mevcut değildir. Bu durumda İİK’nın 261/1. maddesi gereğince derdest olan icra takibinin henüz kesinleşmediği aşamada takip konusu borç için alınan ihtiyati haciz kararının infazı için karar tarihinden itibaren on gün içinde derdest takip dosyası üzerinden istenilmesi zorunludur. İhtiyati haczin kesin hacze dönüşmesi veya hükümsüz kalması icra takibine bağlı olduğundan infazın da o takip dosyası üzerinden yapılması takip kurallarının bir gereğidir. Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibi henüz kesinleşmeden takip sonrası alınan ihtiyati haciz kararının süresinde o dosyadan infazı isteminin icra dairesince kabulü gerekir. İdari nitelikteki İstanbul Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığı’nın kararı gerekçe gösterilerek yasaya aykırı olmayan talebin yerine getirilmemesi doğru değildir.
    Hâl böyle olunca yukarıda açıklanan sebeplerle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    SONUÇ: Şikâyetçi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 366/III. maddesi uyarınca tebliğden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 28.03.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.






    KARŞI OY

    2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile eklenen geçici 7. madde atfı ile aynı Kanunun 363/1 maddesi uyarınca icra hukuk mahkemelerince verilen kararların temyiz süresi tefhim veya tebliğden itibaren 10 gündür.
    Somut olayda mahkemenin kararı şikayetçi vekilinin yüzüne karşı 27.4.2018 tarihinde tefhim edilmiş olup karar 10 günlük temyiz süresini geçirdikten sonra 5.6.2018 tarihinde temyiz edilmiştir. İİK’nun geçici 7. maddesi uyarınca uygulanması gereken İİK’nun 365/son fıkrasına göre “Yargıtay, birinci fıkra kapsamına girdiği hâlde reddine karar verilmemiş temyiz talebini geri çevirmeyip doğrudan karara bağlar”. Anılan hüküm uyarınca Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun şikâyetçi vekilinin temyiz isteminin süreden reddine karar verilmesi gerekir.
    Temyiz süresinin başlaması için kararın usulüne uygun şekilde tefhimi gerekir.
    HMK’nın 321. maddesine göre “Hüküm” başlığını taşımakta olup birinci fıkrasında “Tahkikatın tamamlanmasından sonra mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdirildiği bildirilerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmesi için ayrıca süre verilmez”. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise “kararın tefhimi mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek sureti ile sadece hükmün özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkarılması gerekir”.
    Bu hükümden anlaşılacağı üzere hakim hüküm özetini tutanağa geçirmek sureti ile de kararı tefhim etmesi mümkündür.
    HMK’nın 294. maddesinin 3. fıkrasında hükmün tefhiminin hüküm sonucunun tutanağa geçirilmek sureti ile olacağı 4. fıkrasında ise zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde gerekçeli kararın tefhim tarihinden itibaren bir ay içinde yazılması gerektiği belirtilmektedir.
    HMK’nın 297. maddesinin ikinci fıkrasına göre “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerde her biri hakkında verilen hüküm ile taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında; açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir”.
    Anılan ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, şikâyetçi alacaklının İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinden aldığı ihtiyati haciz kararını derdest olan İstanbul İcra Müdürlüğünün 2016/9581 esas nolu dosyasında infaz ettirmek istediği, ancak icra müdürlüğünce İstanbul Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyon Başkanlığı kararını dayanak göstererek kararın tevziye tabi tutulması gerekçesi ile talebin reddine karar verildiği, alacaklı vekilince bu hususun, şikâyet konusu yapıldığı İcra Mahkemesince benzer gerekçe ile şikayetin reddedildiği, şikayetçi alacaklı vekilince kararın temyizi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince şikayetin kabulü gerektiğinden bahisle bozulduğu, yerel mahkemece önceki gerekçe kısmı değiştirilerek şikayetin reddine ilişkin fiilen direnme kararı verildiği şikâyetçinin yüzüne karşı kararın tefhim edildiği, tefhim edilen kısa kararın HMK 297. maddesinde yazılı hususları içerdiği bu karar ile gerekçeli kararın hüküm sonucunun birbiri ile örtüştüğü, böylece tefhim edilen kararın HMK’nın 294 ve 297 maddelerine uygun olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki gerekçeli karar şikâayetçi vekiline 31.5.2018 tarihinde tebliğ edilmiş olup şikâyetçinin gerekçeli karara karşı da ayrıca temyiz dilekçesi verme hakkı mevcuttur. Ancak kararın tefhimi ile temyiz süresi başlamış olup, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yeniden temyiz süresinin başlamasından söz edilemez. Somut olayda kararın tefhimi usul ve yasaya uygun olup, mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmemiştir. Öte yandan şikayetçi yerel mahkemenin gerekçeli kararını ve bu karar üzerine Özel Dairenin bozma kararını bildiği, direnme kararı ile önceki karardan farklı olmadığı gözetildiğinde şikâyetçinin tefhim edilen kararda gerekçenin gösterilmediği, dolayısıyla gerekçeye göre temyiz dilekçesinde itirazlarını dile getirme haklarından yoksun olduğu, bu nedenle adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği iddiası da ileri sürülemez. Şikâyetçinin tekrar tefhiminden itibaren süresinde şikâyet dilekçesi vermesinden sonra gerekçeli kararın tebliğinden itibaren süresi içinde gerekçeli temyiz dilekçesi verme hakkı da bulunmaktadır.
    Ayrıca mahkeme tefhim edilen kısa kararda “Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Anayasa Mahkemesinin bu yöndeki kararlarına rağmen bazı istinaf dairelerinin tefhim yapılmış ise; gerekçe olmasa da istinaf süresinin tefhimden itibaren başlayacağına ilişkin görüşleri de dikkate alınarak süre tutum dilekçesi verilmesi hususunda takdir taraflara ait olmak üzere” şeklinde sürenin tefhiminden itibaren de başlatılabileceğine ilişkin hatırlatmada bulunulmuştur. Bu kapsamda mahkemenin şikâyetçiyi kanun yolu ve süresi bakımından doğru bilgilendirilmediğinden söz edilemez.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.04.2015 gün ve 2014/12-1271 E. , 2015/1157 sayılı kararında temyiz süresinin tefhimden itibaren başlayacağı kabul edilmiştir. Aynı şekilde Hukuk Genel Kurulunun 23.10.2013 gün 2013/12-339 E., 2013/1474 K. sayılı kararında sürenin tefhimden itibaren başlayacağı belirtilmiştir.
    Yukarıda belirtilen ilke ve kurallar uyarınca şikâyetçi vekiline usulüne uygun kısa karar tefhim edildiğinden İİK’nın 363/1 maddesi uyarınca süresi içinde temyiz dilekçesi verilmediği için İİK’nın 365/son fıkrası uyarınca temyiz isteminin süreden reddine karar verilmesi görüşünde olduğumdan işin esasının incelenmesi yönündeki sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.









    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi