Taraflar arasındaki “kadastro tespitinin iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Narman Kadastro Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 27.11.2008 gün ve 2007/2 E., 2008/44 K. sayılı kararın incelenmesinin davalılardan Hazine tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7.Hukuk Dairesinin 02.11.2009 gün ve 2009/822 E.-4886 K. sayılı ilamı ile;
(“...Mahkemece dava ve temyize konu 102 ada 300 parsel sayılı taşınmazın 1.9.2008 tarihli fen bilirkişisi raporunda (A) harfi ile gösterilen bölümünün kamu malı niteliğinde mera olmadığı, tespit gününde adına tescile karar verilen zilyet davacı taraf yararına 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi hükmünde öngörülen koşulların gerçekleştiği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuş ise de yerel mahkemenin vardığı sonuç dosya içeriğine uygun düşmemektedir.
Gerçekten kadastro tespitine bir kayıt ve belge esas alınmamış, yargılama sırasında taraflar bir kayıt ve belgeye de dayanmamışlardır. 102 ada 300 parsel sayılı taşınmazın dava ve temyize konu bölümünün sınırlarını aynı taşınmazın dava ve temyize konu olmayan bölümlerinin oluşturduğu, taşınmazın, 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 16/B maddesi hükmü uyarınca mera niteliği ile sınırlandırılmak suretiyle tespit edildiği belirlenmiştir. Çekişmeli taşınmaz ile sınırlarını oluşturan dava ve temyize konu olmayan bölüm arasında ayırıcı unsur olarak doğal yada yapay bir sınır yeri bulunmamaktadır. Kaldıki, bu nitelikteki taşınmazlar üzerindeki dere, tepe, hendek, çukur gibi doğal ve yapay sınır yerlerinin bulunması da mümkündür.
Hal böyle olunca dava ve temyize konu taşınmazın sınırlarını oluşturan ve 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 16/B maddesi hükmü uyarınca mera niteliği ile sınırlandırılmak suretiyle tespit edilen, dava ve temyize konu olmayan taşınmaza el atılarak kazanıldığının kabulü gerekir.
Öğretide ve uygulamada kararlılık kazanan görüşlere göre bu nitelikteki taşınmazlar üzerinde sürdürülen zilyetlik süresi ne olursa olsun hukukça değer taşımadığı gibi bir taşınmaz üzerinde ot biçmek suretiyle sürdürülen zilyetliğin de süresi ne olursa olsun hukuksal bir değeri yoktur.
Öte yandan kural olarak objektif nitelikteki eylemli duruma aykırı düşen sübjektif nitelikteki yerel bilirkişi ve tanık sözlerine de değer verilmesi olanaksızdır. Hal böyle olunca hükme dayanak yapılan uzman ziraatçi bilirkişinin dava ve temyize konu taşınmaz bölümünün mera olmadığı yolundaki raporunun da yasal bir dayanağı bulunmadığının kabulü gerekir.
Mahkemece bu olgular dikkate alınarak davanın tümden reddine, dava ve temyize konu taşınmazın (A) harfi ile gösterilen bölümünün de 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 16/B maddesi hükmü uyarınca mera niteliği ile sınırlandırılmasına karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir…”)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı Hazine
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kadastro tespitine itiraz ile tespitin iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Mahkemece dava konusu taşınmazın davacının kullanımında olduğu kabul edilen kısmı yönünden davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, Yüksek Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuş, verilen direnme kararını davalılardan Hazine temyiz etmiştir.
1-Davacının dava konusu taşınmazın murislerine ait olduğu beyanı karşısında intikal ve zilyetliğe dayalı olarak kendi adına tescilini talep edebilmesinin mümkün olup olmadığı hususu, Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında ön sorun olarak incelenip, değerlendirilmiştir.
Dosya içerisinde mevcut belge ve deliller ile ağırlıklı olarak bilirkişi ve tanık sözleri uyarınca dava konusu taşınmazın murislerine ait iken onların ölümü ile mirasçılar arasında yapılan rızai taksim sonucunda davacıya isabet ederek zilyetliğin davacıya devir ve teslim edildiğinin anlaşılmasına ve davanın Kadastro Mahkemesinde görülüyor olmasına göre davacının kendi adına tescil talep edebileceğine; sonuçta 3402 sayılı Kadastro Kanununun uygulanması yönünden ön sorun bulunmadığına oybirliğiyle karar verilmiş ve işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
2-İşin esasının incelenmesinde;
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalılardan Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 05.05.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.