Taraflar arasındaki “Manevi Tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın “reddine” dair verilen 20.11.2008 gün ve 29-370 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 7.7.2009 gün ve 1748-9125 sayılı ilamı ile;
(…Dava, yayın yolu ile kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem reddedilmiş; karar davacılar tarafından temyiz olunmuştur.
Davacılar, öğretim üyeliği, milletvekilliği, bakanlık ve MİT Müsteşarlığı yapıp 1983 yılında ölen babaları H... A... G... hakkında “MİT’in Patronları” başlığı altında yayınlanan yazı dizisinin beşincisi olan 24 Aralık 2007 günlü sayıda babalarının fotoğrafı da verilerek yayınlanan ‘Gazeteciye Tecavüze kalkan MİT’çi” başlığı altında yayınlanan yazıda babalarının bir gazeteciye sarkıntılık ettiği, bu nedenle bakanlık görevinden alındığı, tarihe tecavüz girişimiyle geçtiği biçimindeki yayının kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu belirterek manevi tazminat istemişlerdir.
Davalılar ise dava konusu yazının yayımlanan dizi yazının bir bölümü olup gazeteci yazar N... A... ’ın ‘T... / A.., T... M... , A....-3” adlı kitabında açıkladığı bir taciz olayının gündeme getirildiğini, yazıda Hüseyin Avni Göktürk’ün biyografisi, açık kaynaklardan denenen bilgilere kamuoyunu bilgilendirme çerçevesinde yer verildiğini belirterek istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Yerel mahkemece haberin N.... A....’ın “T.. A..., T.. M... , A....-3’ adlı kitabı ile S... Y...’ın “B... P...” adlı kitabında yayınlanmış bilgilerden derlendiği, objektif gerçeklere uygun olduğu gerekçesiyle istem reddedilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekletilmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Somut olayda, 1983 yılında ölen davacıların mirasbırakanı hakkında 2007 yılında yayınlanan dava konusu yayında, yine haberde belirtilen olayın mağduru olan ve 1989’da ölen Nimet Arzık’ın kitabında belirttiği bir olayın anlatılmasında kamu yararı bulunmamaktadır. Kaldı ki; gerçekliği kanıtlanmamış bir olayın daha önce başka yayınlarda anlatılmış olması haklılığını göstermez. Şu durumda, davacıların kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu benimsenerek uygun bir miktar manevi tazminat takdir edilmelidir. Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilmeden istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 05.05.2010 gününde oyçokluğuyla karar verildi.