14. Hukuk Dairesi 2015/18811 E. , 2017/7465 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı tarafından, davalılar aleyhine 05.11.2007 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın açılmamış sayılmasına dair verilen 17.12.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, 204 ada 3 parsel sayılı taşınmazda kadastro çalışmaları yapılmadan önce davalıların murisi ..."un ... Noterliği"nin 11.02.1987 tarih ve 119 yevmiye numaralı muvafakatnamesine dayanılarak yaklaşık 100-110 m² büyüklüğünde bir ev inşaatı yaptığını, evin kapsadığı kısmın davalılar adına tanzim edilen tapudan düşülmediğini, sadece tapunun beyanlar hanesine işaretlettirildiğini, bu evi yirmi yılı aşkın süredir nizasız, fasılasız şekilde malik (sıfatı) ile zilyet olarak kullandığını, ancak, davalıların aralarında ... Sulh Hukuk Mahkemesi"nde ortaklığın giderilmesi davası açtıklarını belirterek, dava konusu 204 ada 3 parsel sayılı taşınmazdaki evin kapsadığı kısmın tapusunun iptali ile kendisi ve kardeşi ... adına tesciline karar verilmesini istemiş, 04.01.2008 tarihli dilekçe ile arsa bedelini ödemek suretiyle tescil kararı verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili, mahkemeye sunmuş olduğu 29.04.2008 tarihli dilekçe ile de, Türk Medeni Kanununun 724. maddesi gereğince temliken tescil, olmadığı takdirde iyi niyetli olarak inşa edilen binanın dava tarihi itibariyle belirlenecek bedelinin yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesi şeklinde davayı ıslah ettiğini belirtmiştir.
Davalı ... vekili, davacının 204 ada 3 parsel sayılı taşınmazda hissesi ve mülkiyet hakkının bulunmadığını, sadece tapunun beyanlar hanesinde kargir üç katlı evin ... ve ..."a ait olduğuna dair şerh bulunduğunu, talep kadastro tespiti öncesine ilişkin olup, 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, Medeni Kanuna göre tapu dışı muvafakat ve tapu verme sözlerinin geçersiz olduğunu, tapulu taşınmazın mülkiyetinin zamanaşımı ile kazanılmasının da mümkün olmadığını, muvafakat edenin taşınmazda hissedar olup, diğer hissedarların muvakatlarının alınmadığını, başka hissedarlar olduğunu bilen davacı ve kardeşinin iyi niyetli olmadığını, ortaklığın giderilmesi davasının engellenmesi amacı ile hareket edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Diğer davalılar davaya cevap vermemişlerdir.
Mahkemece, davacıya verilen kesin süre içerisinde harç ikmal edilmediğinden dosyanın işlemden kaldırılmasına ve HMK"nın 150. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, Türk Medeni Kanununun 724. maddesine dayanılarak açılmış temliken tescil, ikinci kademedeki istek ise ıslah suretiyle yapı bedelinin tahsili istemlerine ilişkindir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davanın 7.000 TL değer gösterilerek açıldığı, dava konusu taşınmazın (204 ada 3 parsel) keşfen belirlenen dava tarihindeki değerinin 29.400 TL olduğu, davacıya ait binanın dava tarihi itibariyle toplam değerinin ise 33.876,00 TL olduğu bilirkişiler tarafından açıklanmıştır. Buna göre, eksik harcın tamamlanması için davacı vekiline 17.07.2013 tarihli celsede süre verildiği, bundan sonraki duruşmanın ise 19.07.2013 tarihine bırakıldığı, 19.07.2013 günlü celsede ise eksik harcın yatırılmamış olması nedeniyle "bilirkişi raporlarına göre talep konusunun dava dilekçesinde gösterilen 7.000 TL"den daha yüksek olduğu anlaşıldığından bu konuda eksik harcı tamamlaması için davacı vekiline HMK gereğince 2 haftalık kesin süre verilmesine, harç yatırılmadığı takdirde davanın işlemden kaldırılacağı hususunun davacı tarafa ihtarına" denilmek suretiyle davacı vekiline kesin süre verildiği, sonraki 11.09.2013 tarihli duruşmada verilen kesin sürede harç yatırılmadığından bilirkişi raporu ile belirlenen arsa ve ev değerleri de açıklanmak suretiyle dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği, 17.12.2013 tarihli duruşmada da davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği görülmüştür.
Hemen belirtilmelidir ki; iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden davanın konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu açıktır. Bu tür davalarda 1086 sayılı HUMK"nun 413 ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 16. maddesi uyarınca; dava değerinin ve buna bağlı olarak alınacak harcın iptal ve tescil davasına konu taşınmazın değeri toplamından ibaret olacağı kuşkusuzdur.
Bilindiği gibi, temliken tescil davalarında dava değeri tapusunun iptali istenen kesime ait zeminin değerine göre belirlenir. Bedeli davada, binanın kapladığı yer ile zorunlu kullanım alanları dikkate alınarak tapusunun iptali ve tescili istenen zemin kısmı belirlenip, bu kısmın değeri dava değeri olarak saptanmalıdır. Davadaki öncelikli talep temliken tescil istemine ilişkin olduğuna göre, şartları oluştuğu takdirde temliken tescile karar verilmesi gereken hallerde dava değeri bu zemin değeri olacağından eksik harcın da bu değer üzerinden tamamlatılması gerekir.
Temliken tescil istemine ilişkin yasal koşulların oluşmadığının anlaşılması halinde ise, ikinci kademedeki istemin incelenmesine geçilecek ve bu istemin niteliğine göre araştırma ve değerlendirme yapılarak bir sonuca gidilecektir.
492 sayılı Harçlar Kanunu, harcın alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış; değinilen yönün mahkemece re"sen gözetilmesini ve harcın yatırılmaması halinde de ne gibi bir sonuç tayin edileceğini 30 ve 32. maddelerinde hükme bağlamıştır. Anılan yasa maddelerinde, yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı vurgulanmış olup, bu ilkenin uygulamadaki karşılığının ise davanın açılmamış sayılmasına karar vermek değil, dosyanın işlemden kaldırılması olduğu açıktır.
Somut olayda, mahkemece, dava değerinin dava dilekçesinde gösterilen miktardan daha yüksek olduğunun anlaşılması nedeniyle eksik harcı tamamlaması için 19.07.2013 tarihli oturumda davacı vekiline kesin süre verilmemiş ise de, anılan dava değerinin neden ibaret olduğu ve buna terettüp eden harcın miktarı (yatırılması gereken harç) belirtilmemiştir. Bu hali ile davacı vekiline verilen kesin sürenin ve yapılan ihtaratın usulüne uygun olduğunu söyleyebilme imkanı yoktur.
Mahkemelerin gerek maddi hukuka ve gerekse usul hukukuna ilişkin ara kararlarının hiç bir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması ve sonuçlarının sıfatı ne olursa olsun ilgilisine bildirilmesi zorunludur.
Mahkemece verilen kesin sürenin sona ermesinden sonra dosyanın işlemden kaldırılması ve Harçlar Kanununun 30. maddesi delaletiyle HMK"nın 150/4 maddesinde öngörülen 3 aylık sürenin beklenmesi ve bu müddet içerisinde harç ikmal edilmediği takdirde dosyanın ele alınarak davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekir.
Hal böyle olunca, açıklanan ilkelere uygun olmayan kesin süre esas alınarak, tamamlanması gereken harç miktarının neden ibaret olduğu kesin süre verilen celsede belirtilmeden, 11.09.2013 tarihli duruşmada davaya konu taşınmazın içerisinde bulunduğu parselin tamamının değeri ve davacıya ait evin değeri de belirtilmek suretiyle yine yatırılması gereken eksik harcın miktarı da gösterilmeden kesin süreye ve ihtarata uyulmadığı gerekçesiyle dosyanın işlemden kaldırılmasına ve 17.12.2013 tarihinde de davanın HMK"nın 150. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacı vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenlerle yerinde olup, hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 11.10.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.