Hukuk Genel Kurulu 2017/2823 E. , 2019/358 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bodrum 2. Asliye Hukuk Mahkemesince tapu iptali ve tescil isteminin reddiyle tazminatın tahsili isteminin kısmen kabulüne dair verilen 12.11.2014 tarihli ve 2014/110 E., 2014/540 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği konuşulup düşünüldü:
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Dava, tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde bina bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkili ile davalının kardeş olduklarını, davalının malik olduğu taşınmaz üzerine üç katlı bina yapılması konusunda davalı ile sözlü bir anlaşma yapıldığını, yapılacak binanın iki katının tüm malzeme, işçilik, plân, proje ve tüm ücretlerinin müvekkilce karşılanması karşılığında, zemin ve birinci katın davalıya, ikinci katın müvekkile ait olması ve inşaat tamamlandıktan sonra yapılacak cins ve kat irtifakı işlemleri ile ikinci kat bağımsız bölüm ve arsa payının müvekkil adına tescili yapılması konusunda anlaştıklarını, müvekkilinin tüm edimlerini yerine getirdiğini, babasının da evlenecek olan müvekkiline inşaatta kullanılması amacıyla 53.000,00TL para yardımı yaptığını, inşaatın tamamlandığını ve müvekkilinin anlaşma gereğince ikinci kata yerleştiğini, zemin ve birinci katı da davalıya teslim ettiğini, ancak davalının taşınmazı müvekkili adına tescil ettirmeye yanaşmadığını ileri sürerek, dava konusu taşınmaz üzerindeki 2 numaralı bağımsız bölüm ile 1/3 arsa payının müvekkil adına tapuya tesciline, mümkün olmadığı taktirde 90.000,00TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın bir yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığını, davacı ile üç katlı bina yapılması konusunda ne yazılı ne de sözlü bir anlaşma yapmadıklarını, anılan taşınmazın tamamını, kooperatif hissesini, traktörünü ve eşine ait 48 adet bileziği satarak yaptığını, davacıya binanın bir katını vereceğine ilişkin bir güvence vermediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacının taraflar arasında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi bulunduğunu kanıtlanmadığından tescil talebinin reddine, taşınmaz üzerindeki üç katlı binanın davacı tarafından yapıldığının dosya kapsamıyla sabit olduğu gerekçesiyle 90.000,00TL"nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine karar 15. Hukuk Dairesince davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddiyle, mevcut binanın 2006 yılı serbest piyasa fiyatlarıyla bedelinin alınacak ek bilirkişi raporuyla hesaplatılması, binanın iki katı için alacak talebinde bulunulduğu nazara alınarak taleple bağlı kalınmak suretiyle davacı alacağının tespit edilmesi, belirlenecek bu rakamdan da tarafların babası olan ve duruşma sırasında tanık sıfatıyla beyanı alınan ....’ın inşaatta kullanılmak üzere davacıya 60.000,00TL para verdiği yönündeki ifadesi ve bu ifadeye davacı vekilince itiraz edilmeyerek benimsenmesi dikkate alınarak anılan ödeme tutarının düşülerek kalan bedele hükmedilmesi gerektiği belirtilerek bozulmuştur.
Mahkemece, bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda dosya kapsamına göre; taşınmazın iki katının serbest piyasa rayiçlerine göre 2006 yılındaki yapım bedelinin 85.916,49TL olduğu, ancak her ne kadar Yargıtay kararında babasının 60.000,00TL"yi oğlu davacıya inşaat yapımında verdiği belirtilse de babanın son celsedeki beyanından açıkça 60.000,00TL"yi sadece davacıya vermediği, davalı ve davacıya ayrım olmaması için 30.000,00"er TL olmak üzere toplam 60.000,00TL verdiği, bu hususta maddi bir değerlendirme hatası olduğu, yapım bedeli olarak belirlenen 85.916,49TL"den 30.000,00TL düşüldükten sonra 55.916,46TL kaldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 55.916,46TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline karar verilmiştir.
Davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine karar, 23. Hukuk Dairesince davalının serbest piyasa fiyatlarıyla belirlenen bedelden 60.000,00TL düşülmesi gerektiğini işaret eden temyiz itirazlarının 15. Hukuk Dairesinin bozma ilamının maddi hataya dayalı olduğu gerekçesiyle reddine karar verildikten sonra, davacı tarafından dosyaya sunulan uzman görüşü davalıya tebliğ edilmeden ve bilirkişi incelemesi ile denetlenmeden bu görüşe itibar edilerek karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda; yapım bedeli olarak belirlenen 85.916,49TL"den 30.000,00TL düşüldükten sonra kalan 55.916,46TL’nin davalıdan tahsiline dair hüküm kurulmuştur.
Kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (HUMK) 429’uncu maddesinin beşinci paragrafı ile davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin herhalde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılacağı düzenlemesinin getirildiğini, bu düzenleme uyarınca yerel mahkeme kararının temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna ait olduğu gerekçesi ile temyiz incelemesinin yapılması için dosya Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşme sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce yerel mahkeme kararına yönelik temyiz itirazlarını inceleme görevinin, Hukuk Genel Kuruluna mı yoksa Özel Daireye mi ait olduğu hususu ön sorun olarak ele alınmıştır.
Öncelikle belirtilmelidir ki 17/4/2013 tarih ve 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1"inci maddesiyle 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 439"uncu maddesinin beşinci fıkrasından ve 1086 sayılı Kanun’un 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 16"ncı maddesi ile değiştirilmeden önceki 429"uncu maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkra:
“Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır.” şeklinde olup, anılan maddenin gerekçesinde ise; “Madde ile, davanın esastan reddi veya kabulünü içeren kesin bozmaya uyularak tesis olunan kararların mevzuatta bir değişiklik olmadığı hâlde, önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine ilk derece mahkemesince verilen hükmün temyiz incelemesinin Yargıtay"ın ilgili dairesi yerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması öngörülmektedir…” denilmektedir.
Yapılan bu değişiklikle kanun koyucu tarafından Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna yeni bir görev verilmiş, davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine yerel mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda yapılması öngörülmüştür.
Öte yandan, Hukuk Genel Kurulunun görevi davanın esastan reddini veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararlarla sınırlı bulunmaktadır.
Bu nedenle, nihai karar kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 294’üncü maddesinin birinci paragrafında mahkemelerin usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdireceği belirtilmektedir. Bilindiği gibi, hâkimin davadan el çekmesini gerektiren, davayı sonuçlandıran kararlarına nihai kararlar denilmektedir. Nihai kararlar, usule ilişkin nihai kararlar veya esasa ilişkin nihai kararlar (hükümler) olmak üzere ikiye ayrılır.
Usule ilişkin nihai kararlar, davanın esasıyla ilgili olmayan kararlar olup, başka bir ifade ile mahkemenin maddi hukuk bakımından değil de usul hukuku bakımından verdiği kararlardır. Bu nedenle, mahkemece verilen görevsizlik, yetkisizlik, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararlar usule ilişkin nihai kararlar olduğu gibi, dava şartı yokluğu nedeni ile verilen, usulden ret kararları da, usule ilişkin nihai kararlardır (HMK m.115/2).
Esasa ilişkin kararlar ise, hâkimin uyuşmazlığın esasını inceleyerek verdiği kararlardır (HMK m. 294/1). Yani davada ileri sürülen taleplerin maddi hukuk açısından incelenerek esas bakımından kabul veya reddine ya da kısmen kabul ve kısmen reddine ilişkin kararlardır. Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (HMK m.303) (Kuru,B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.III, 4.b., İstanbul 2001, s.3005).
Nitekim yukarıda vurgulanan ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 25.02.2015 gün ve 2014/8-2485 E., 2015/850 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
Somut olayda, tapu iptali ve tescil olmadığı taktirde tazminat istemiyle açılan davada yerel mahkemece davanın tapu iptali ve tescil isteminin reddine tazminat isteminin kabulüne dair verilen ilk karar Özel Dairece imalat hesabının 2006 yılı serbest piyasa rayiçlerine göre belirlendikten sonra bu bedelden tarafların babası ....’ın inşaatta kullanılmak üzere verdiği 60.000TL’nin düşürülmek suretiyle hesaplanması gerektiği belirtilerek bozulmuştur. Yerel mahkemece, birinci bozma kararına uyularak serbest piyasa rayiçlerine göre belirlenen bedelden 30.000TL düşülmek suretiyle bulunan miktarın davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Bu kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine, Özel Dairece ilk bozma kararında belirlenecek bina bedelinden 60.000TL düşülmesi gerektiğini işaret eden bozma sebebinin maddi hataya dayalı olduğu gerekçesiyle reddiyle, mahkemece davacı tarafından dosyaya sunulan uzman görüşü dayanak alınarak karar verilmesinin doğru olmadığı, bu nedenle bilirkişiden rapor alınmak suretiyle karar verilmesi gerektiği belirtilmek suretiyle bozulmuştur. Yerel mahkemece ikinci bozma kararına uyulmasına karar verilmiş, bina yapım bedeli olarak belirlenen 85.916,49TL"den 30.000,00TL düşüldükten sonra kalan 55.916,46 TL’nin davalıdan tahsiline dair hüküm kurulmuştur.
Az yukarda belirtildiği üzere 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1’inci maddesiyle usul yasalarına eklenen fıkra uyarınca davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine yerel mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılacağı düzenlenmiştir. Eldeki davada ise Özel Dairenin ilk bozması, dava konusu binanın 2006 yılı serbest piyasa fiyatlarıyla bedelinin alınacak ek bilirkişi raporuyla hesaplatılması ve bu bedelden 60.000TL’nin indirilmesi suretiyle belirlenmesine ilişkin olup, bu bozma kararının HUMK’nın 429’uncu maddesinin dördüncü fıkrası anlamında davanın reddine ya da kabulüne karar verilmesi gerektiği şeklinde verilen kesin bir bozma kararı niteliği taşıdığı kabul edilemez.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Özel Dairenin ilk bozma kararından farklı bir bozma kararı verdiği bunun da tarafların kazanılmış haklarını etkilediği gerekçesiyle karara yönelik temyiz itirazlarının Hukuk Genel Kurulunca incelenmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda belirtilen nedenlerle kabul edilmemiştir.
Hâl böyle olunca, mahkemece verilen bu kararın temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil Özel Daireye aittir.
Bu nedenle hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 23. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 26.03.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.