Taraflar arasındaki “Alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bandırma Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 06.11.2007 gün ve 2005/379 E.-2007/277 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 25.11.2008 gün ve 2008/13897 E.-13996 K. sayılı ilamı ile;
(...Davacı, davalıya ait G.... Yapı Kooperatifinde bulunan ... blok ... nolu daireyi davalıdan haricen satın aldığını, karkas halde aldığı bu taşınmazı oturulacak hale getirmek için masraf yaptığını; ancak, taşınmaz fiyatları artınca davalının taşınmazın devrini vermediğini, formaliteler gereği gerekli olduğuna ikna ederek kendisine kira sözleşmesi imzalattığını, iyiniyetle taşınmaza yaptığı harcamalar karşılığı fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 20.000,00 YTL-nın satın alma tarihi 17.05.2000 tarihinden yasal faizi ile davalıdan alınmasını istemiştir.
Davalı, dava konusu taşınmazın kooperatif tarafından yapılarak kura ile kendisine düştüğünü, çok az bir eksikle teslim edildiğini, bu eksikleri gidermesi kaydı ile davacının oturmasına izin verdiğini, 2000 yılından 2004 yılı Eylül ayına kadar bedelsiz oturduğunu, 01.09.2004 tarihinde kira sözleşmesi düzenlediklerini ancak davacının kira bedelini dahi ödemediğini, tahliyesi için dava açtığını savunarak davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.
Mahkemece davanın kabulüne, 20.000,00 YTL’nın dava tarihinden yasal faizi ile davalıdan alınmasına verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava iyiniyetle satın alınan taşınmaza yapılan masraf bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Davacı taşınmazı satın aldığını iddia etmiş, davalı ise davacının kiracı olduğunu savunmuştur. Davacı satın aldığı iddiasını ispat edecek yazılı sözleşme ibraz edememiş, davalı ise yazılı kira sözleşmesine dayanmıştır. Mahkemece davacının taşınmazı satın aldığı ve bu nedenle iyiniyetle yaptığı masrafları isteyebileceği kabul edilerek, yapıldığı iddia edilen imalatların dava tarihindeki değerine hükmedilmiştir.
Oysa taraflar arasında görülen Bandırma Sulh Hukuk Mahkemesinin 2005/2644 E- 2007/8 karar sayılı tahliye davasında; davalı taşınmazı satın aldığını, kiracı olmadığını savunmuş, mahkemece yazılı kira sözleşmesi karşısında davalının bu savunmasına itibar edilmeyerek kiracı olduğu kabul edilerek taşınmazdan tahliyesine karar verilmiş, bu karar Yargıtay incelemesinden geçerek 03.05.2007 tarihinde kesinleşmiştir. Kesinleşen mahkeme kararı ile tespit edilen kiracılık sıfatı karşısında davacının satın aldığına dair iddiasının kabulü mümkün değildir.
Davalı tarafından dosyaya sunulan ve imzası davacı tarafça inkar edilmeyen 01.09.2004 başlangıç tarihli kira sözleşmesinde taşınmazın “her şeyi, tamam boyalı badanalı yeni daire” olduğu yazılıdır. Davacı bu taşınmaza yaptığı faydalı ve zaruri masrafların yapıldığı tarihteki değeri talep edebilirse de sözleşmede yazılı olan taşınmazın bu niteliğine ilişkin beyanın aksini aynı kuvvette delil ile ispat etmek zorundadır. Davacı bu konuda yazılı delil ibraz edemediğine ve dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayandığına göre; davacıya davalı tarafa yemin teklif etme hakkı bulunduğu hatırlatılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, iyi niyetle satın alındığı ileri sürülen taşınmaza yapılan masrafın tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemenin “davacının meskeni satın aldığı niyet ve düşüncesi ile oturduğu, masrafları da yine bu kapsamda yapmış olduğu” gerekçesiyle “davanın kabulüne” dair verdiği karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece, 2004 yılında imzalanan kontratın daha önceki tarihlerdeki hukuki ilişkiyi ispat edemeyeceği, kira ve uyuşmazlığın bedeli nazara alındığında 2004 yılından önceki dönemlerde bir kira akdinin mevcut olduğunun yazılı delillerle ispatı gerektiği halde davalı yanın bunu ispatlayamadığı” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Davacı, davalıya ait bağımsız bölümü karkas olarak haricen satın aldığını, oturulacak hale getirmek için masraf yaptığını, ancak formalite gereği olduğunu belirterek kendisini ikna eden davalının kendisine kira sözleşmesi imzalattığını ve tapuda devir yapmadığını ileri sürerek iyi niyetle yaptığı masrafların tahsilini istemiyle eldeki davayı açmıştır.
Davalı ise taraflar arasında akdedilmiş bulunan 01.09.2004 tarihli yazılı kira sözleşmesine dayanarak, davacının meskende kiracı olduğunu savunmuş; bundan önceki, 2000-2004 yılları arasında da meskendeki eksikliklerin ikmali karşılında oturduğunu ve birtakım eksikliklerin davacı tarafından giderildiğini belirtmiştir.
Taraflar arasında görülüp kesinleşen tahliye davasında; mahkemece taraflar arasında kira ilişkisinin varlığının kabulü suretiyle, o davanın davalısı durumunda bulunan eldeki davanın davacısı Ramazan Yolkulu’nun taşınmazdan tahliyesine karar verilmiştir.
Böylece; imzası davacı tarafça inkar edilmeyen 01.09.2004 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ve kesinleşen mahkeme kararı ile belirlenen davacının kiracılık sıfatı karşısında; davacının, davalıya ait 6 numaralı dairede 01.09.2004 tarihinden dava tarihine kadar olan süreçte kiracılık ilişkine dayalı olarak oturduğu sabittir. Esasen bu husus, Özel Daire ile Yerel Mahkemenin kabulünde olup, çekişme dışıdır.
Dolayısıyla, gerek yazılı kira sözleşmesinin ibraz edilmiş olması, gerekse taraflar arasındaki kiracılık ilişkisinin belirlenmesine dair kesin hükmün varlığı karşısında; 01.09.2004 tarihinden sonraki dönemde kiracı olarak meskeni kullanan ve satışa dair yazılı belge ibraz edemeyen davacının, 2000 yılından sözleşmenin yapıldığı 2004 yılına kadar satış ilişkisine dayalı olarak meskende oturduğu ve bu nedenle imalatları ikmal ettiğinin kabulü mümkün değildir.
Ne var ki; davalı, cevap dilekçesinde ve aşamalarda “davacıya dairedeki eksiklikleri tamamlaması kaydı ile oturması için verdiği ve davacının bir kısım eksiklikleri tamamladığı, buna karşılık 2000 yılından 2004 yılı Eylül ayına kadar meskende oturduğu” yönünde kabulü bulunmaktadır. Davacının talebine konu olan ve davalı yanca da kabul edilen 17.05.2000- 01.09.2004 tarihleri arasındaki dönemde davacının meskende imalat bedeli karşılığı oturduğu ve taraflar arasındaki ilişkinin bundan sonraki dönemde kiracılık ilişkisine dönüştüğü anlaşılmaktadır.
Öyle ise, 17.05.2000- 01.09.2004 tarihleri arasındaki dönemi kapsayan uyuşmazlıkta, hukuksal nitelikçe sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanması gerektiği açıktır.
Hemen belirtilmelidir ki, taraflar arasında kira akdinin imzalanmasından önce uzun bir süre davacının meskende oturmasına izin veren ve davalının meskende yaptığı masraflara muvafakat eden davalının, imalattan ve bedelinden haberdar olduğu ve bir aşamadan sonra tüm bunları yok sayarak meskenin iadesini istediği; tüm bunların karşısında davacının en azından imalat bedelinin kira bedeline mahsup edileceği inancıyla hareket ettiği belirgindir.
O halde, somut olayda davalının sebepsiz zenginleşmesinin kötü niyetli olduğunun (davalının kötü niyetli müktesip durumunda bulunduğunun) kabulü gerekir.
Esasen, Yerel Mahkeme de, sebepsiz zenginleşme hukuksal nedenine dayandırdığı uyuşmazlıkta, davalının kötü niyetle sebepsiz zenginleşen (kötü niyetli müktesip) durumunda olduğunu kabul etmiştir.
Bu noktada, önce sebepsiz zenginleşme kavramı üzerinde durulacaktır:
Bilindiği üzere, sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir.
Borçlar Kanununun konuya ilişkin 61 ve ardından gelen maddelerindeki düzenlemelere göre, sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir.
Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı, geri verme borcu altındadır.
Somut olayda, sebepsiz zenginleşen durumundaki davalı, zenginleşmesine konu imalat bedelini davalıya ödemekle yükümlüdür. Yukarıda belirtildiği gibi, 17.05.2000- 01.09.2004 tarihleri arasındaki dönemde imalat bedeli karşılığı meskende oturan davacının, imalat bedelinin kira bedeline mahsup edileceği inancıyla hareket ettiği göz önüne alındığında; imalat bedelinin kira bedeline denk düşüp düşmediğinin ve davacının bakiye alacağının bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, 17.05.2000- 01.09.2004 tarihleri arasındaki dönemde davacı tarafından yapılan faydalı masrafların kira bedeline denk düşüp düşmediğinin ve davacının bakiye alacağının bulunup bulunmadığının belirlenmesi için bilirkişi incelemesi yaptırılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, davanın kabulüne dair verilen önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçeyle HUMK’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde peşin harcın geri verilmesine 07.04.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.