Taraflar arasındaki “Ayıba Karşı Tekeffül” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 2.Sulh Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 15.4.2008 gün ve 1037-740 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 14.7.2009 gün ve 11147-7062 gün ve sayılı ilamı ile ;
(.... Davacı vekili, müvekkilinin davalıdan 24.05.2006 tarihli fatura ile 4.130.00 YTL’ye bir adet kum eleme-savurma makinesi satın aldığını, makinenin kısa bir süre sonra arızalandığını, durumun davalıya bildirildiğini, davalının bir takım onarım işleri yaptığını ve arızayı giderdiğini bildirdiğini ancak makinenin tekrar arızalandığını, makinenin arızalı hali ile 6.11.2006 tarihli iade faturası ile davalı şirkete iade edildiğini ancak ihtara rağmen bedelinin iade edilmediğini ileri sürerek 4.100.00 YTL bedelin 24.05.2006 fatura tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkiline süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını, ayrıca makinenin de teslim edilmediğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama, toplanan deliller neticesinde davacının makineyi iade ettiğini usulüne uygun delillerle ispat edememesi nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık ayıplı mal satıldığı iddiasından kaynaklanmaktadır. Bu durumda mahkemece TTK.nun 25/3.maddesinde öngörülen süreler içinde ayıp ihbarında bulunulup bulunulmadığının saptanması, süresinde ayıp ihbarında bulunulmuş ise ayıplı olduğu iddia edilen makinenin ayıplı olup olmadığı konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılarak toplanacak delillerle birlikte değerlendirildikten sonra varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir....)
gerekçesiyle ile bozulup, bozma nedenine göre öteki temyiz itirazları incelnmeden dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, ayıplı mala karşı tekeffül hükümlerine dayalı alacak istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece; dava, satın alınan malın iade edilmesi sebebiyle bedelinin istirdadına ilişkin bir alacak istemine şeklinde yorumlanmış ve davacının makineyi iade ettiğini usulüne uygun delillerle ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm davacı vekilince temyiz edilmiş; temyiz dilekçesinde; açtıkları davanın malın iadesi nedenine değil, alınan malın ayıplı çıkması nedenine ve satıcının tekeffül hükümlerine dayalı alacak davası olduğunu ileri sürmüştür.
Özel Dairece; davanın ayıplı mala karşı tekeffül hükümlerine göre açıldığı saptanarak, bu doğrultuda bir bozma kararı sevk edilmiştir.
Yerel mahkeme direnme kararında; daha önce gerekçesinde yer vermediği halde bozma kararından esinlenerek ayıba karşı tekeffül hükümlerini değerlendirmiş; ancak satılan ürünün kimin yanında olduğunun belli olmadığı gibi üzerinde inceleme yapılmasının da olanaklı olmadığını, süresinde ayıp ihbarı yapılsa dahi sonuca katkısı olmayacağını kararına dayanak olarak göstermiştir.
Bu nedenle, işin esasının incelenmesine geçilmeden bu hükmün direnme mi yoksa yeni bir hüküm mü olduğu, temyiz incelemesinin Özel Dairece mi , Hukuk Genel Kurulu’nca mı yapılması gerektiği ön sorun olarak ele alınmıştır.
Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir. (HUMK.429 mad.)
Eş söyleyişle; mahkemenin yeni bir delile dayanarak ve/veya gerekçesini değiştirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut olayda ise; Mahkemenin, ilk kararında davanın yasal dayanağı tamamen farklı değerlendirilmiş; bozma ilamından sonra ise ilk gerekçede hiç yer verilmeyen, bozma ilamından esinlenerek tamamen yeniden oluşturulan gerekçelerle hüküm kurulmuştur. Mahkemenin direnme olarak adlandırdığı bu karar gerçekte direnme olmayıp, bozmadan esinlenilerek oluşturulmuş; yeni bir hükümdür.
Yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının inceleme merci ise Hukuk Genel Kurulu değil; Özel Daire’dir.
Hal böyle olunca; dosyanın yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan gerekçelerle mahkemece verilen karar yeni hüküm niteliğinde olduğundan, bu hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 19. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 7/4/2010 gününde oybirliği ile karar verildi.