10. Hukuk Dairesi 2015/23955 E. , 2018/3375 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, emekli sandığı sigortalısı eşinden ölüm aylığı alırken 4/b sigortalı babasından bağlanan yetim aylığının iptaline ilişkin kurum işleminin iptali, aylığın yeniden bağlanması ve kuruma borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
22.7.1983 tarihinde vefat eden 5434 sayılı Emekli Sandığı iştirakçisi eşinden 1.8.1983 tarihinden itibaren ölüm aylığı, 26.7.1985 tarihinde vefat eden 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalı babasından 1.5.2004 tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlanan davacının, eşinden aldığı aylığın asgari ücretin üzerinde olduğu gerekçesiyle babasından aldığı ölüm aylığının kesilerek yersiz ödenen aylıklar yönünden borç tahahkuk edilmesi üzerine eldeki davanın açıldığı Mahkemece, babasından kesilen ölüm aylığı yönünde kurum işleminin yerinde olduğu belirtilerek aylık talebinin reddine, yersiz ödenen aylıklar yönünde ise Borçlar Kanunun 44. (6098 sayılı ... Borçlar Kanunun 52.) maddesine göre aylığın ödenmesinde kurumun sorumlu olduğu gerekçesiyle yersiz aylıklar yönünden isteğin kabulü ile kuruma borçlu olmadığının tespitine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, davacının eşinin ölümü nedeniyle 5434 sayılı Emekli Sandığı Yasası uyarınca aldığı ölüm aylığı yanında, 1479 sayılı Yasaya tabi olan babasının ölümü nedeniyle ayrıca ölüm aylığı alıp alamayacağı ve ödenen aylıkların hangi yasal düzenleme kapsamında istirdada konu olacağı noktasında toplanmaktadır.
1)5510 sayılı Yasa"nın geçici 1. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan;”…. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Kanunlara göre bağlanan veya hak kazanan; aylık, gelir ve diğer ödenekler ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1"inci maddesine göre ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edilir. Bu gelir ve aylıkların durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri uygulanır.” Hükmü gereğince davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Yasa hükümleri olup eldeki uyuşmazlığı çözümünde bu yasa hükümlerinin dikkate alınması gereklidir.
Ayrıntıları Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.01.2018 günlü ve 2017/3192Esas. 2018/101 Karar Sayılı ilamında belirtildiği üzere, her uyuşmazlığın yürürlükte bulunduğu mevzuat hükümlerine göre çözülmesi gerektiği kuralı gereğince ve 1479 sayılı Kanunun 41. maddesinde ölüm aylığının ne zaman başlayacağına dair “Sigortalının ölümde hak sahibi kimselerine bağlanacak aylıklar, ölümle aylığı hak kazandıkları tarihten sonraki aybaşından başlar.” şeklindeki düzenlemeye istinaden, somut olay bakımından davacının ölüm aylığına müstehak olup olmadığı irdelenirken, hak sahipliği sıfatının kazanıldığı 26.7.1985 tarihindeki kanuni düzenlemelere değer verilmesi gerekmektedir.
1479 sayılı Kanunun “Eş ve çocuklara, ana ve babaya tahsis yapılması” başlığını taşıyan 45. maddesinin 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 sayılı Kanunla değişik 2. fıkrasının (c) bendinde, sigortalının; 18 yaşını (veya ortaöğretim yapması halinde 20 yaşını, yükseköğretim yapması halinde 25 yaşını) doldurmamış veya yaşları ne olursa olsun çalışamayacak durumda malûl bulunan çocukları ile geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak koşulu ile yaşları ne olursa olsun evlenmemiş kız çocuklarına aylık bağlanacağı belirtilmiş, daha sonra 04.10.2000 günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bentteki “geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak” koşulu, “bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmama, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama” olarak değiştirilip 1479 sayılı Kanunun “Ölüm aylığının kesilmesi” başlıklı 46. maddesinin 2. fıkrasına, “Ancak evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olanı ödenir.” cümlesi eklenmiş, ancak, söz konusu KHK, Anayasa Mahkemesi’nin 08.08.2001 tarihinde yürürlüğe giren 26.10.2000 gün 61/34 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
İptale konu düzenleme daha sonra, 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren ve anılan (c) bendini değiştiren 4956 sayılı Kanunun 23. maddesiyle benimsenerek, sigortalının evli olmayan/boşanan/dul kalan kız çocuklarına ölüm aylığı bağlanabilmesi için “geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak” şartı, “bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmama, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama” olarak değiştirilmiş, aynı zamanda 46. maddenin 2. fıkrasına da “Ancak evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olanı ödenir.” cümlesi yeniden eklenmiştir.
Görüldüğü üzere, 1479 sayılı Kanunun 46. maddesinin ilk halinde, 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile getirilen “Ancak evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olanı ödenir.” ifadesi bulunmamakta, sadece sigortalının kız çocukları yönünden aylık bağlama şartları arasında “geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak” şartının, kesme nedeni olarak ise evlenme olgusunun var olduğu görülmektedir.
Diğer taraftan, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve T.C. Emekli Sandığı ayrı ayrı tüzel kişiliğe sahip, ayrı ayrı yasalara göre sosyal güvence sağlayan Kurumlardır. Her bir Yasa kendi sigortalıları açısından hüküm ifade eder. Açıkça atıf yapılmadıkça diğer yasa hükümleri dikkate alınamaz.
Eldeki davada ise, davacı hakkında, ölüm aylığına müstahaklık yönünden yapılacak irdelemede, 5434 sayılı Yasa kapsamındaki eşinden dul aylığı almasının, geçimini sağlayacak başka bir geliri bulunduğu anlamına gelemeyeceği dikkate alınmalı, bu kapsamda davacının 1.8.1983 tarihinde eşinden elde ettiği net ücret dikkate alınarak, 02.08.2003 tarihi öncesinde, gelir getirici başka bir faaliyetinin bulunup bulunmadığı ile toplam gelirinin ölüm tarihindeki net asgari ücretin altında olup olmadığı araştırılmalı, bulunamaz ise, davacı hakkında 02.08.2003 tarihine kadar aylığa müstehak olduğu kabul edilmelidir.
Diğer taraftan, geçimini sağlayacak başka bir gelirinin olması halinde dahi, bu kanuni şarta dair ibare, 02.08.2003 tarihi itibari ile yürürlükten kalktığı için, 1479 sayılı Yasanın 45’inci maddesinde yer alan “bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmama, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama” şartlarını taşıyan davacı hakkında, ölüm aylığı hakkını doğuran olaya göre, en azından, yasanın yürürlüğe girdiği tarihi takip eden 01.09.2003 tarihi itibari ile ölüm aylığına müstehak olacağı ve bu tarih sonrası bakımından, 5434 sayılı Yasa kapsamındaki eşi üzerinden dul aylığı alması olgusunun, her bir Yasanın kendi sigortalıları açısından hüküm ifade etmesi gereği dikkate alınarak, 1479 sayılı Yasa kapsamında uygulama olanağının bulunmaması nedeniyle, 46’ncı maddesi anlamında bir kesme nedeni oluşturmadığı, buna göre, 1479 Sayılı Yasa kapsamında ölüm aylığı alan davacının aylığının kesilmesine dair kurum işleminin, hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmakta olup, açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilerek yapılacak araştırma ve değerlendirme sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
2-)5510 sayılı Yasanın 96. maddesi, “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
a)Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b)Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren (Değişik ibare:13.02.2011-6111 S.K./44.mad) yirmi dört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, (Değişik ibare:13.02.2011 - 6111 S.K./44.mad) yirmi dört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır. Alacakların yersiz ödemelere mahsubu, en eski borçtan başlanarak borç aslına yapılır, kanunî faiz kalan borca uygulanır. …” hükmünü içermektedir.
Somut olayda, kabule göre, 5510 sayılı Yasanın 96. maddesi kapsamında düzenleme karşısında Borçlar Kanunu kapsamında hukuki değerlendirme yapılarak yersiz aylıklar yönünden davacının borçlu olmadığı yönündeki mahkeme gerekçesi hatalıdır. Bu bağlanmada Mahkemece, yersiz ödenen aylıklar yönünde Kurumun sorumlu olduğu yönündeki kabulüne göre, yersiz ödenen aylıkların iadesi yönünde 5510 sayılı Yasanın 96/b maddesi kapsamında değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerekirken yanlış hukuki değerlendirme ile karar verilmesi hata olup bozma nedenidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, eksik araştırma ve hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, tarafların vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davacıya iadesine, 12.4.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.