9. Hukuk Dairesi 2014/35928 E. , 2015/712 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
DAVA :Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, genel tatil ücreti, hafta tatil ücreti, yıllık izin ücreti, asgari geçim indirimi alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteğin reddine karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının 1998 yılının başlarında Diyarbakır İli, Çınar İlçesi, Şükürlü Köyünde davalı Ş.. Ö..’in köy işlerini yapmak üzere yanında işe başladığını, 31.09.2012 tarihine kadar kesintisiz bir şekilde davalının köy işlerini yaptığını, davacının 1998-2001 yılları arasında davalının Tirkan Bölgesindeki çiftliğinde çalıştığını, çiftlik satılınca da Şükürlü Köyüne geldiğini ve davalının bu köydeki işlerini yaptığını, davacının 14 yıl davalının yanında çalışmasına rağmen sigorta primlerinin hiç yatırılmadığını, davacının primlerinin yatırılmasını istemesi üzerine işten çıkarıldığını ve ayrıca da davalının kardeşinin köydeki evinde ikamet eden davacıyı oturduğu evden de attırdığını, davacının asgari ücretin çok altında bir ücretle aylık 250,00-TL’ye çalıştırıldığını, davacının 06:00-19:00 saatleri arasında kesintisiz bir şekilde davalının işlerini yaptığını, günlük ortalama 14 saat boyunca davalı işverenin bahçe işleri, buğday sulama işleri, pamuk işleri, hayvanların bakım işleri, 70 dönümlük meyve ağaçlarının bakım işleri vb. köy işlerinin bir çoğunu davacının tek başına üstlendiğini, davacının ihbar önellerine uyulmadan ve yazılı ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde bildirilmeden işine son verildiğini iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatı, fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ve hafta tatili ücretleri ile yıllık ücretli izin ve asgari geçim indirimi alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının davalının yanında işçi olarak işe girmediğini aksine davalının bahçe işlerini yapmak hususunda davalı ile yarıcılık yani ortakçılık usulünde anlaştığını ve bu anlaşma gereği de davacının davalının bahçesine bakacağını ve gelirin %50’sini de kendisinin alacağını ve böylece kendi nam ve hesabına göre çalıştığını, kaldı ki davalının bahçesinin hobi amaçlı bir bahçe olup davacı açısından hiçbir ticaret amaç gütmediğini, yine bahçenin bakımının yılın belirli zamanlarında olup sürekli işçi istihdam ettirmeyi gerektiren bir durumun söz konusu olmadığını, davacının tarla işlerinde çalıştığına yönelik iddiasının gerçeği yansıtmadığına zira davalının köyde bulunan arazilerini ekip biçme işiyle uğraşan yaklaşık 30 adet sigortalı işçinin bulunduğunu, tarla sürme işinin yılda 2 defa olduğunu ve bu sürme işinin de birkaç gün içinde bittiğini, pamuk ekimi yapıldığı zamanlarda tarla işlerini yapması için canan (pamuk tarımı yapan yarıcılar) tutulduğunu, davalının tarla işlerinde çalıştırılmadığı, yine davacının davalının hayvanlarına işçi olarak baktığı hususunun gerçeği yansıtmadığını, davacının kalacak yerinin olmaması nedeniyle davalının köyde bulunan kardeşleri ile müşterek olan evinde kimsenin oturmaması nedeniyle davacının talebi üzerine bu evde oturmasına davalı tarafından müsaade edildiğini, davacının bu evde oturmasına karşılık evin bakımını ve elektrik faturalarının kendisi tarafından ödeneceği şeklinde anlaştıklarının, yine davacının talebi doğrultusunda davalı tarafından iki adet inek alınarak hayvanların yem ve masraflarının davalı tarafından karşılanacağı ve elden edilen gelirin de yarı yarıya bölüneceği şeklinde yarıcılık olarak anlaştıklarını, davacının bu iki ineğe ortakçı olarak baktığını ve bu ineklerden elde ettiği gelirle de kendi nam ve hesabına 4 adet inek daha alarak bunlara bakmaya başladığını ve gelirlerini de sattığını, yine davacının davalı ile yapmış olduğu bu ortakçılık anlaşması nedeniyle elde ettiği gelirlerle kendisine bir araba satın aldığını ancak bu arabayı Abdullah Şen adlı kişiye sattığını, yine kendine almış olduğu aracın ruhsatını da kendi üzerine yaptırmadığını, yine davacının davalıdan elde ettiği bu gelirle kendisine 15 dönümlük bir arazi aldığını ve ayrıca bu arazi nedeniyle devletten doğrudan gelir desteği ve mazot yardımı da aldığını, davacının davalı yanında işçi olarak çalıştığı ve sigorta primlerinin yatırılmadığına ilişkin, iddiasının gerçek olmadığını, zira davacının davalının yanında işçi olarak çalışmadığını, yarıcılık usulü ile bulunduğunu yine davacının yeşil kartının bulunması nedeniyle tedavi giderlerinin bu kartla sağlandığını, davacının sigortasının yatırılmadan 14 yıl boyunca aylık 250,00-TL’ye çalıştığı hususunun hayatın olağan akışına ters düştüğünü, davacının davalı ile yarıcı olarak anlaştığı halde bunun gereğini yerine getirmeyip davalıya ait eşyaları haberi olmadan kendi şahsına ait tarlada kullanınca ve yine oturduğu evin elektrik faturalarını ödemeyince davalı kendisi ile artık yarıcılık yapmayacağını belirterek evini boşaltmasını istediğini, savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, davacının herhangi bir sigorta kaydının bulunmaması, yeşil kartının bulunması, 2001 tarihinden itibaren kendisine ait ve kendisi tarafından ekip, dikilen tarlasının olması ve 2011 yılına kadar destekleme yardımı alması ve tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde, davacının davalı ile birlikte yarıcılık usülü ortak olarak çalıştıkları aralarında İş Kanunu anlamında bir hizmet sözleşmesinin bulunmadığı kanaatinin oluştuğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davacı temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.
Kanunun 2 nci maddesinde bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren olarak tanımlanmıştır. İşçi ve işveren sıfatları aynı kişide birleşemez.
Yasanın 8 inci maddesinin birinci fıkrasına göre iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici öğeleridir.
İş sözleşmesini eser ve vekâlet sözleşmelerinden ayıran en önemli ölçüt bağımlılık ilişkisidir. Her üç sözleşmede, iş görme edimini yerine getirenin iş görülen kişiye (işveren-eser sahibi veya temsil edilen) karşı ekonomik bağımlılığı vardır.
İş sözleşmesini belirleyen ölçüt hukukî-kişisel bağımlılıktır. Gerçek anlamda hukukî bağımlılık işçinin işin yürütümüne ve işyerindeki talimatlara uyma yükümlülüğünü içerir. İşçi edimini işverenin karar ve talimatları çerçevesinde yerine getirir. İşçinin işverene karşı kişisel bağımlılığı ön plana çıkmaktadır. İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini, işçinin işverenin talimatlarına göre hareket etmesi ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. İşin işverene ait işyerinde görülmesi, malzemenin işveren tarafından sağlanması, iş görenin işin görülme tarzı bakımından iş sahibinden talimat alması, işin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi, işçinin bir sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyonu olmadan faaliyet göstermesi, ücretin ödenme şekli, kişisel bağımlılığın tespitinde dikkate alınacak yardımcı olgulardır. Bu belirtilerin hiçbiri tek başına kesin ölçüt teşkil etmez. İşçinin işverenin belirlediği koşullarda çalışırken kendi yaratıcı gücünü kullanması ve işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi bağımlılık ilişkisini ortadan kaldırmaz. Çalışanın işyerinde kullanılan üretim araçlarına sahip olup olmaması, kâr ve zarara katılıp katılmaması, karar verme özgürlüğüne sahip bulunup bulunmaması bağımlılık unsuru açısından önemlidir.
İş sözleşmesinde işçi işveren için belirli veya belirsiz süreli olarak çalışır. Vekâlet sözleşmesinde ise vekil kural olarak uzmanlığı bakımından iş sahibinin talimatları ile bağlı değildir. İş sözleşmesinin varlığı ücretin ödenmesini gerektirir. Oysa vekâlet için ücret zorunlu bir öğe değildir. Vekâlet sözleşmesine ilişkin hükümlerde iş sözleşmesinin aksine sosyal nitelikte edimlere ve koruma yükümlülüklerine rastlanmaz. Vekil bağımsız olarak iş görür, bu nedenle faaliyetini sürdüreceği zamanı belirlemede kısmen de olsa serbestliğe sahiptir. Bütün zamanını tek bir müvekkile özgülemek zorunda olmayan vekil, farklı kişilerle vekâlet sözleşmeleri yapabilir. Ekonomik olarak tek bir işverene bağımlı değildir.
Tüzel kişilerde yönetim hakkı ile emir ve talimat verme yetkisi organlarını oluşturan kişiler aracılığıyla kullanılır. Tüzel kişiler yönünden tüzel kişinin kendisi soyut işveren, tüzel kişinin organını oluşturan kişiler ise somut işveren sıfatını haizdir.
Ticaret şirketleriyle tüzel kişilerde somut işveren sıfatını taşıyan organ bir kurul olabileceği gibi tek başına bir kişiye verilen yetki çerçevesinde gerçek kişinin de organ sıfatını kazanması mümkündür.
Limitet, hisseli komandit ve kolektif şirketlerde yönetim yetkisi şirket ortaklarından birine bırakıldığında, bu kişi müdür sıfatıyla kişi-organ sayılır. Türk Ticaret Kanununun 319 uncu maddesine göre, anonim şirketler yönünden yönetim ve temsil yetkisinin yönetim kurulu üyelerine bırakılması halinde, bu kişi veya kişiler kişi-organ sıfatını kazanır. Şirketi temsil ve yönetime yetkili kişi-organ sıfatını taşıyan kişiler işveren konumunda bulunduklarından işçi sayılmazlar.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1 inci maddesine göre, iş mahkemelerinin görevi “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi”dir. İşçi sıfatını taşımayan kişinin talepleriyle ilgili davanın, iş mahkemesi yerine genel görevli mahkemelerde görülmesi gerekir.
Somut olayda, yerel Mahkemenin gerekçesi de dikkate alındığında, (Genel görevli Mahkemelerin görevli olduğundan bahisle) görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek davanın esastan reddi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 15.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.