21. Hukuk Dairesi 2014/20494 E. , 2015/10598 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, sigorta primleri nedeniyle Kuruma borçlu olmadığının tespitine, ödeme emirinin ve haczin iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davacı vekilince istenilmesi ve de duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 12/05/2015 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davacı vekili Avukat .... ile karşı taraf vekili Avukat ... geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği konuşulup düşünüldü, ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dava nitelikçe dava dışı limitet şirketin ödenmeyen 2003 yılı 9, 10, 11, 12. aylar ile 2004 yılı 1, 2, 3, 4. aylarına ait prim ve işsizlik sigortası pirim ve gecikme zammı borçları nedeniyle, üst düzey yönetici olduğundan bahisle davacıya gönderilen ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Dairemizin “Davacının, prim borçlusu Limited şirketin ortağı olmayıp 20.11.2002 tarih ve 2002/4 sayılı ortaklar Kurulu kararı ile en az iki imza ile şirketi ilzama yetkili müdür olarak atandığı 9.2.2004 tarih ve 2004/1 sayılı ortaklar Kurulu kararı ile de davacının şirketteki görevinden ayrılması nedeniyle şirket müdürlüğünün iptal edildiği davalı şirketteki hizmet bildiriminin 10.1.2004 tarihine kadar devam ettiğinden davacının 2003/9-12 ayları ve 2004/1-2 aylara ilişkin prim borçlarından sorumlu olacağına “ ilişkin bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda Mahkemece davanın reddine karar verilmiş ve bu karar süresinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Yasa"nın 80. maddesi hükmüne göre, Sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, süresi içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri Kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.
Davacının 2002 yılında limitet şirkette müşterek imza ile şirketi temsil ve ilzama yetkili müdür olarak atandığı, şirkette hizmet akdi ile çalışmakta iken 10.01.2004 tarihinde şirketten ayrıldığı davacının şirket ortağı olmaması nedeniyle Ticaret Sicil Memurluğunda tescil ve ilan koşulu gerekmeksizin anılan tarihler arasında davacının şirketi temsil ve ilzamla yetkili üst düzey yönetici olduğu ve bu durumunun devamı süresince şirketin borçlarından işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacağı uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık temsil ve ilzam yetkisinin işten ayrıldığı 10.01.2004 tarihinden giderek ödeme emirlerinin dayanağı borcun doğumundan önce sona erip ermediğine ve 10.01.2004 tarihinde sona ermesi durumunda da ödeme emrine konu borçtan sorumluluğun sınırlarına ilişkindir.
Davacının şirketteki görevinden 26.06.2003 tarihinde ayrıldığını iddia etmiş olup bu savunmanın üzerinde durulmadan sonucu gidilmesi hatalıdır. Her ne kadar Kurum kayıtlarından da, davacının 10.01.2004 tarihinde şirketteki çalışmalarının sona erdiğinin anlaşılmakta ise de bu durum şirketteki çalışmasının sürdüğüne karine olup temsil ve ilzam yetkisinin devam ettiğinin göstergesi değildir. Hal böyle olunca davacının temsil ve ilzama yetkili olduğu müdürlük görevinden istifa ettiğine ilişkin dilekçesi dava dışı şirketten getirtilip, görevden ayrıldığını iddia ettiği tarihten sonra imza yetkisini kullanarak şirket adına tasarrufta bulunup bulunmadığı araştırılmadan sigorta kayıtlarına göre iş akdinin sona erdiği tarihin temsil ve ilzam yetkisinin sona erdiği tarih olarak kabulünün hatalı olduğu ortadadır. Davacının müdürlük görev ve yetkilerinden istifasının 506 sayılı yasanın 80. Maddesindeki borçtan sorumluluğu ortadan kaldıran “haklı sebepler” kavramı içinde bulunduğu ve bu nedenle istifa tarihinden sonra doğan borçlardan sorumlu olmayacağı açıktır.
Davacının 10.01.2004 tarihine kadar temsil ve ilzam görevinin devam ettiğinin belirlenmesi durumunda da, 2003 yılı 12 ay ile 2004 yılı 1, 2, 3, 4. aylarına ait prim ve işsizlik sigorta primlerinden sorumlu tutulması hatalıdır. Bu yönüyle davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 80/1 maddesi olup anılan düzenleme gereğince “İşveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma ödemeye mecburdur.” 2003 yılı 12. Ayına ait primlerin son ödeme tarihinin 31.01.2004 olduğu dikkate alındığında, davacının 10.01.2004 tarihinde işten ayrıldığının kabulü durumunda, ancak 2003 yılı kasım ayı ve öncesinde ve temsil ve ilzam yetkisinin bulunduğu dönemde sorumluluğunun söz konusu olacağı, diğer bir deyişle temsil ve ilzam yetkisinin 10.01.2004 tarihinde sona erdiğinin kabulü halinde, dava konusu takip bakımından sorumluluğunun 2033 yılı 9, 10, 11. aylarla sınırlı olduğunun kabulünün gerekeceği açıktır.
Mahkemece uyulmasına karar verilin Dairemiz bozma ilamının davalı yararına usuli kazanılmış hak teşkil edip etmeyeceğine gelince; Davacının davalı şirketteki hizmet bildiriminin 10.1.2004 tarihine kadar devam ettiğinden, davacının 2003/9-12 ayları ve 2004/1-2 aylara ilişkin prim borçlarından sorumlu olacağına ilişkin bozma konusu değerlendirmenin maddi hataya dayalı olduğu açıktır. Maddi hataya dayalı olarak hak elde etmek evrensel evrensel hukukun temel ilkelerine ters düştüğünden karşı taraf yararına sonuç doğurmamalıdır. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesi’nce iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (Hukuk Genel Kurulu’nun 21.01.2004 gün, 2004/10-44 E., 2004/19 K.). Bu sayılanların dışında ayrıca; görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü-6. Baskı, cilt 5, 2001). Hal böyle olunca da maddi hataya dayalı olduğu anlaşılan Dairemiz bozma ilamı ile davalı yararına usuli kazanılmış haktan söz etmek mümkün değildir.
Kaldı ki maddi hataya dayalı bozma ilamında davacının 2003/9-12 ayları ve 2004/1-2 aylara ilişkin prim borçlarından sorumlu olacağı belirtilmesine rağmen, mahkemece davanın tümden reddinin de isabetsiz olduğu ortadadır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazalı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, davacı yararına takdir edilen 1.100.00.TL. duruşma Avuktalık parasının karşı tarafa yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 12.05.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.