1. Hukuk Dairesi 2015/2978 E. , 2017/5420 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı ... vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar; miras bırakanları ...’ın 1/2 hisse ile maliki olduğu 1835 parsel sayılı taşınmazdaki hissesini, baldızı olan davalı ...’a mirastan mal kaçırma amacıyla 23/11/2010 tarihinde satış suretiyle devrettiğini, davalı ...’nin de taşınmazdaki hissesini davalı eniştesi ...’e 23/12/2010 tarihinde temlik ettiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adlarına tescilini istemişlerdir.
Davalılar, satışın gerçek satış olup mal kaçırma olgusunun söz konusu olmadığını, miras bırakanın ticari faaliyetlerinin iflasla sonuçlandığını ve çeşitli yerlere borcu olduğunu, borçlarını ödemek amacıyla 2009 yılında dava dışı 124 ve 126 parsel sayılı taşınmazlarını da sattığını, davalılardan ...’nin miras bırakanın borçlarını ödemesi için 2008-2009 ve 2011 yıllarında bankalardan kredi çekerek miras bırakana verdiğini, miras bırakanın da almış olduğu bu para karşılığında bir miktar para ve davaya konu taşınmazını davalı ...’ye devrettiğini, davalı ..."in 3. Kişi konumunda olup Medeni Kanun 1023. Maddesi gereği iyiniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesi ile davalı ... yönünden davanın kabulüne, davalı ... yönünden husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakan ...’ın paydaşı olduğu 1835 sayılı taşınmazdaki 1/2 payını 23/11/2010 tarihinde davalı ...’a, onun da 23/12/2010 tarihinde davalı eniştesi ...’e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Bilindiği gibi, Türk Medeni Kanununun 6. maddesi gereğince "Herkes iddiasını ispat etmekle mükelleftir". Yine 6100 sayılı HMK"nın 190/1 maddesi gereğince "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir." hükmü gereğince mirasbırakanın mal kaçırma iradesini ispat yükü davacıdadır.
Somut olayda; temliklin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu ileri sürülerek eldeki dava açılmış ise de, iddianın usulünce kanıtlanmadığı, davacıların tanık deliline dayandıkları halde tanık isimlerini bildirmedikleri, davalıların ise yapılan satışın gerçek olduğunu, miras bırakanın borçlarını ödemesi için 2008-2009 ve 2011 yıllarında davalı ...’nin bankalardan kredi çekerek miras bırakana verdiğini, miras bırakanın da almış olduğu bu para karşılığında bir miktar para ve davaya konu taşınmazını davalı ...’ye devrettiğini savundukları ve bu savunmalarını da banka kayıtları ve davalı tanığı ile kanıtladıkları anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalı ... vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.