Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2014/217
Karar No: 2016/425

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/217 Esas 2016/425 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2014/217 E.  ,  2016/425 K.

    "İçtihat Metni"

    Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Ağır Ceza
    Günü : 26.02.2014
    Sayısı : 3-38
    Temyiz Edenler : Sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı
    Kasten yaralama suçundan sanık ..."ın 5237 sayılı TCK"nun 86/1, 86/3-e, 87/2-b, 87/2-son, 29, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Kütahya 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 22.02.2011 gün ve 284-30 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 26.11.2013 gün ve 5973-6927 sayı ile;
    “...Sanığın mağduru sol omuz, sırt ve sol lomber bölgeden üç bıçak darbesi ile yaraladığı, sol lomber bölgeye isabet eden darbenin batına nafiz olup dalakta yaralanmayla splenektomiye (dalağın çıkarılması), organlardan birinin işlevini sürekli yitirmesine ve hayati tehlike geçirmesine neden olduğu, yanlarında bulunan tanıkların sanıkla mağduru araladıkları olayda; suçta kullanılan elverişli araç, hedef alınan vücut bölgesi, darbe sayısı ve şiddeti, engel sebep nedeniyle sanığın eylemine devam edemediği dikkate alındığında, kastının öldürmeye yönelik olduğu ve sanığın kasten öldürmeye teşebbüs suçundan cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgı ile yazılı şekilde kasten yaralama suçundan hüküm kurulması" isabetsizliğinden 1412 sayılı Kanunun 326. maddesi gözetilmek kaydıyla bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel mahkeme ise 26.02.2014 gün ve 3-38 sayı ile;
    “...Kavga ortamında, üstelik sanık ve katılanın yere düşerek boğuştukları bir sırada, sanığın ne şekilde ve nasıl ele geçirdiği belli olmayan bıçağı bilinçli olarak tevcih edip katılanı belirlendiği şekliyle yaraladığını kabul etmenin olayın mahiyeti ile uygun düşmeyeceği, en azından şüphenin sanık lehine değerlendirilerek böyle bir kavga ortamında sanığın bıçağı bilinçli olarak tevcih edip katılanı hayati bölgelerinden yaraladığını kabul etmenin mümkün olmadığı değerlendirilmiştir. Diğer taraftan, her ne kadar Yargıtay bozma ilamında sanığın engel sebep nedeniyle eylemine devam edemediği belirtilmiş ise de, önceki gerekçeli kararda da belirtildiği üzere mahkememizce bu hususun kabul edilmediği, esasen her iki tarafın arkadaşları olan tanıkların olaya ilişkin olarak birbirlerine üstünlük tanıyacak net anlatımlarının olmadığı, ifadeleri sorumluluk almadan ana hatları ile olayı anlatmaktan ibaret olduğu, ancak tüm deliller çerçevesinde sanık ile müştekinin fiili kavgası sonucunda sanığın olay yerinden kaçtığı ve daha sonra müştekinin yaralandığının anlaşıldığı nazara alınarak, sanığın ısrarlı bir şekilde eylemine devam etmek istediği ve engel sebep nedeniyle bunu gerçekleştiremediği hususunda kanaat oluşturacak dosyada delil olmadığı değerlendirilmiş, olayın oluş şekline ilişkin yapılan irdelemede belirtilen şekilde tarafların önce küfürleşme ve daha sonra fiili kavgaya tutuşmaları neticesinde yerde boğuşmaya devam ettikleri ve yaralanmanın da bu aşamada gerçekleştiği nazara alınarak, her ne kadar kullanılan bıçak öldürmeye elverişli bir silah ise de, bunun sanık tarafından bilinçli olarak tevcih edilip katılanı öldürme kastıyla yaraladığının kabul etme açısından yeterli olmadığı ve yine katılanda üç ayrı yaralanma tespit edilse de bunlardan bir tanesinin hayati tehlike oluşturması ve dalağının alınmasına sebebiyet verdiği, dolayısıyla olayın bu aşamasına ilişkin olarak da sanığın öldürme kastını ortaya koyacak şüpheden uzak, yeterli kanaat oluşturacak şekilde delil olmadığı değerlendirilmiş ve bu husus sanık lehine kabul edilmiştir.
    Yukarıda özetlenen hususlar çerçevesinde, her ne kadar mahkememiz kararı belirtilen gerekçeyle sanığın eyleminin öldürmeye teşebbüs olduğu belirtilerek bozulmuş ise de, mahkememizin bozulan kararındaki kanaatinde herhangi bir değişiklik olmadığı, mevcut deliller çerçevesinde izah edildiği gibi sanığın eyleminin yaralama olarak kabul edilmesi gerektiği..." şeklindeki gerekçe ile önceki hükümde direnilmesine karar vermiştir.
    Bu hükmün de sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 31.03.2014 gün ve 106418 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin nitelendirilmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden direnme hükmü kurulmasının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Özel Dairenin bozma kararından sonra, yerel mahkemece sanığın da hazır bulunduğu oturumda, bozma ilamına karşı önce sanık ve müdafiine diyeceklerinin sorulduğu, ardından Cumhuriyet savcısının görüşünün alındığı ve hazır bulunan sanığa son söz hakkı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme hükmü kurulduğu anlaşılmaktadır.
    1412 sayılı CMUK"nun 251. maddesine benzer hükümler içeren 5271 sayılı CMK"nun "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; "hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir" düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup, hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 01.03.2016 gün ve 216-109; 03.03.2015 gün ve 170-20; 03.06.2014 gün ve 1207- 309; 29.01.2013 gün ve 1406-30; 28.04.2009 gün ve 77-111; 29.01.2008 gün ve 193-7; 04.12.2007 gün ve 246-261; 25.04.2006 gün ve 3-124; 06.07.2004 gün ve 138-159 sayılı kararlarında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup, bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
    Temyiz merciince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken "son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da "kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği" ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken "son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması hali, gerek "savunma hakkının sınırlandırılamayacağı" ilkesine, gerekse CMK"nun 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
    Öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146–149) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
    Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
    Yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılama aşamasında sanık ve müdafii dinlendikten ve Cumhuriyet savcısından bozma ilamına ilişkin görüşü alındıktan sonra, hazır bulunan sanığa son sözleri sorulmadan yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK"nun 216/3. maddesine açıkça aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle yerel mahkeme direnme hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Kütahya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.02.2014 gün ve 3-38 sayılı direnme hükmünün, hükümden önce son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
    2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 15.11.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.




    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi