
Esas No: 2015/1726
Karar No: 2019/339
Karar Tarihi: 21.03.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/1726 Esas 2019/339 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İzmir 5. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 29.07.2013 tarihli ve 2012/494 E., 2013/407 K. sayılı kararın davalı ... vekilince temyizi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 16.06.2014 tarihli ve 2013/17370 E., 2014/13883 K. sayılı kararı ile;
“...Dava, davacının sigortalılık başlangıç tarihinin 02.06.1980 olduğunun tespiti ile 4.1.2012 tarihli tahsis talebine istinaden 1.2.2012 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulü ile...... TC. Kimlik Numaralı, 9924417 Sigorta Sicil numaralı, davacı ..."ün, davalı işveren Maksan Makine Sanayi Tic. A.Ş."ye ait 111228.35 numaralı işyerinde 02/06/1980 tarihinde hizmet akdine dayalı olarak asgari ücretle fiilen 1 gün çalıştığı, buna göre sigortalı başlangıç tarihinin 02/06/1980 tarihi olarak kabul edilmesi gerektiğinin ve 04/01/2012 tarihli tahsis talebine istinaden 506 sayılı Yasanın 4759 sayılı yasayla değişik geçici 81/B-b maddesi uyarınca 01/02/2012 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazandığının tespitine, karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, davacının sigortalılık başlangıcının tespitini talep ettiği tarihte çırak olarak çalışıp çalışmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 7. maddesinde yer alan “Bu Kanun"un yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanun"la mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun"un geçici 20"nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir.” hükmü uyarınca, davanın yasal dayanağı mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 3, 79 ve 108. maddeleridir.
506 sayılı Kanun’un 2"nci maddesine göre sigortalılık niteliği, hizmet akdinin kurulması ve 6"ncı madde gereğince çalışmaya başlanması ile edinilir. Aynı Kanun’un “Sigortalı Sayılmayanlar” başlıklı 3/II-B maddesinde; “Özel kanunda tarifi ve nitelikleri belirtilen çıraklar hakkında, çıraklık devresi sayılan süre içinde analık, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile bu Kanun"un 35"inci maddesi hükümleri uygulanmaz.” hükmü öngörülmüştür.
Atıf yapılan ve dava konusu dönemde yürürlükte bulunan özel kanun olan 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu"nun 3. maddesi, çırağı; “çıraklık sözleşmesi esaslarına göre bir meslek alanında mesleğin gerektirdiği bilgi, beceri ve iş alışkanlıklarını iş içerisinde geliştirilen kişi” olarak tanımlanmıştır.
Anılan Kanun"un “Çıraklık Şartları” başlıklı 10"uncu maddesine göre çırak olabilmek için,
a)14 yaşını doldurmuş, 19 yaşından gün almamış olmak. (Bu bentte yer alan "onüç yaşını" ibaresi, 16/8/1997 tarih ve 4306 sayılı Kanun"un 6 ncı maddesiyle "ondört yaşını" olarak değiştirilmiştir.)
b)En az ilköğretim okulu mezunu olmak.
c)Bünyesi ve sağlık durumu gireceği mesleğin gerektirdiği işleri yapmaya uygun olmak gerekmektedir.
Ancak, 19 yaşından gün almış olanlardan daha önce çıraklık eğitiminden geçmemiş olanlar, yaşlarına ve eğitim seviyelerine uygun olarak düzenlenecek mesleki eğitim programlarına göre çıraklık eğitimine alınabilir. Kanun"un 13"ncü maddesi hükmüne göre ise; “Bu Kanun"un uygulandığı yer ve meslek dallarında 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun çıraklık sözleşmesine dair hükümleri ile 18 yaşını doldurduktan sonra sözleşmesi devam eden çıraklar hakkında 1475 sayılı İş Kanunu"nun, İşçi Sağlığı ve Güvenliği başlıklı beşinci bölümünde yer alan hükümleri dışındaki hükümler uygulanmaz.”
Bu hükümler çerçevesinde taraflar arasındaki ilişkinin niteliği belirlenirken, başka bir ifade ile, davacının uyuşmazlığa konu dönemde çırak olup olmadığına karar verilirken, çalışma ilişkisine bakılmalıdır.
Gerçekten de çıraklık sözleşmesinde, akdi ilişkinin üstün niteliği çalışma olgusu değil, sigortalıya bir meslek ve sanatın öğretilmesidir. Ancak çırak, işyerinde üretimle ilgili çalışmalara bilfiil katılıyor, meslek ve sanat eğitimi arka planda tutuluyorsa, bu durumda çıraklık ilişkisinden söz edilemeyecektir.
Sözü edilen öğrencilerin sigortalı sayılmamaları, “tatbiki mahiyetteki yapım ve üretim işleri” nin gördükleri öğrenimin doğal bir gereği olmasından ötürüdür. Bir başka anlatımla, bu işler -SSK anlamında sigortalı işçilerin gördükleri iş görünümünde bulunsalar bile- belirgin olarak öğrenim çevresine girmektedir. Bu bakımdan, bu gibi durumlarda, esasen bir hizmet akdinin varlığından söz edilemeyeceği için sigortalılık niteliği edinme hali de söz konusu değildir (Mustafa Çenberci, Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi; Ankara, 1977 Baskı, s;130).
Öte yandan, 3308 sayılı Kanun"un 13. maddesinde, işyeri sahibinin çırağı çalıştırmaya başlamadan önce bunların velisi veya vasisi veya reşit ise kendisi ile yazılı çıraklık sözleşmesi yapma zorunluluğundan bahsedilmekte ise de, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 11.06.2003 gün ve 2003/21-412 E. 2003/405 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, yazılı çıraklık sözleşmesinin bulunmaması çıraklık ilişkisinin oluşumu bakımından geçerlilik koşulu sayılmamaktadır. Yazılı sözleşme bulunmadığı durumlarda da işyeri çalışma düzeni çalıştırılan kişinin yaşı, aldığı ücret, mesleği öğrenme gibi unsurlar dikkate alınarak sonuca gidilmelidir.
Görüldüğü üzere, davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanun"un 3/II-B bendine göre; özel kanunda nitelikleri belirtilen çıraklar, çıraklık devresi sayılan süre içerisinde malullük yaşlılık, ölüm sigortaları hükümlerine tabi olamazlar ve bu hükmün sonucu belirtilen sürelerin sözü edilen Kanun"un 108. maddesinde belirtilen sigortalılık başlangıcı olarak kabul edilemez (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 02.07.2003 gün ve 2003/21-464 E. 2003/444 K. sayılı kararı).
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; 01/01/1967 doğumlu davacının 02/06/1980 tarihli davalı işyerince verilmiş ilk işe giriş bildirgesinin 04/06/1980 tarihinde Kurum kayıtlarına intikal ettiği, davacının bir sonraki 02/03/1981 tarihli işe giriş bildirgesinin dava dışı Faz Elektrik Motor Makine San.Tic.A.Ş. tarafından Kurum"a verilmiş olup bildirgede “çırak” ibaresinin yer aldığı, davalı işyerinin 01/09/1978 tarihinde 506 sayılı Kanun kapsamına alınmış olduğu, 1979/IV.- 1980/II. dönem bordrolarının getirtildiği, 1980/II. dönem bordrosunda davacı adına Haziran ayı içerisinde 28 gün hizmet bildiriminde bulunulduğu ancak dönem bordrosunun “malüllük,yaşlılık ve ölüm sigortasına tabi olmayanlar” bölümü işaretlenerek bordronun “çıraklar için” düzenlendiğinin ayrıca belirtilmiş olduğu, davacının 04/01/2012 tarihli tahsis talebi ile yaşlılık aylığı talebinde bulunduğu, bu talebin Kurum"un 24/01/2012 tarihli işlemi ile sigortalının işe girişinin 02/06/1980 tarihi olmakla birlikte, çalışmalarının çırak olarak kayıtlara geçmiş olmasından dolayı reddedildiğinin bildirildiği, yargılama esnasında bordro tanıklarının dinlendiği, bilirkişi raporunun dosyaya sunulduğu anlaşılmaktadır.
Somut olayda; 01/01/1967 doğumlu davacının MAK-SAN ...San. ve Tic.A.Ş. ünvanlı ve 111228.33-04 sicil numaralı işyerinde işe girdiğine ilişkin 02/06/1980 tarihli işe giriş bildirgesi Kurum kayıtlarına 18.06.1980 tarihinde 406110 varide no ile intikal etmiş ve davacı bu bildirgeye istinaden sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti talebinde bulunmuş ise de dinlenen tanıklar davacının çırak olarak çalışmadığına , üretime yönelik çalıştığını iddia etse de, 13 (on üç) yaşındaki davacının hayatın olağan akışına uygun olarak 02.06.1980 tarihinde hizmet akdiyle değil, çıraklık sözleşmesi ile çalıştığını kabul etmek gerekmektedir.
Yapılacak iş; davacının sigortalılık başlangıç tarihinin tespitine ilişkin istemini yukarıdaki açıklamalar kapsamında reddetmek ve tespit edilen verilere göre yaşlılık aylığının şartlarının oluşup oluşmadığını araştırmak ve çıkan sonuca göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum"un bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, sigorta başlangıç tarihinin tespiti ile yaşlılık aylığı bağlanması istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin 02.06.1980 tarihinde davalı işveren Maksan Makina San. ve Tic. A.Ş.’de çalışmaya başladığını, işe başlangıcının işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirildiğini ve davacıya 3501009924417 sigorta sicil numarasının verildiğini, davacının 04.01.2012 tarihinde tahsis talebinde bulunduğunu, Kurum tarafından davalı işyerinde geçen çalışmalarının çırak olarak kayıtlara geçmiş olmasından dolayı sigorta başlangıç tarihinin 01.09.1984 olarak kabul edilerek tahsis talebinin reddedildiğini, davacının davalı işyerinde çırak olarak değil, ilk işe giriş tarihinden itibaren devamlı olarak işçi statüsünde tam gün asgari ücretli olarak çalıştığını ileri sürerek davalı işyerinde 02.06.1980 tarihinde asgari ücretle işçi statüsünde 1 tam gün çalıştığının ve dolayısıyla sigorta başlangıç tarihinin 02.06.1980 olduğunun tespitine ve tahsis talebinde bulunduğu 04.01.2012 tarihini takip eden aybaşı olan 01.02.2012 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı almaya hak kazandığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili, davalı işveren tarafından Kuruma verilen işe giriş bildirgesi ile davacının 9924412 sigorta sicil numarası çalışmaya başladığının Kuruma bildirildiğini, yine davalı işveren tarafından Kuruma verilen 1980/2. dönem ‘Çıraklar İçin Üç Aylık Dönem Bordrosunda’ 9924417 sigorta sicil numarası ile davacı adına Haziran ayında 28 gün hizmet bildirimi yapıldığı, dava dışı 418608.35 sicil numaralı Faz Elektrik Motor Makine San. ve Tic. A.Ş.’ye ait işyerinden Kuruma iletilen 25.03.1981 tarihli tekrar işe giriş bildirgesinde davacının çırak olduğunun bildirge üzerine şerh düşüldüğünü, adı geçen dava dışı işyeri tarafından Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanlığına yazılan yazıda da davacının çırak olarak çalıştığının bildirildiğini, davalı işyerinde ve sonrasında dava dışı Faz Elektrik Motor Makine San. ve Tic. A.Ş. işyerinde geçen çalışmalarının çırak statüsünde olduğunu, bu nedenle 02.06.1980 tarihinin sigorta başlangıcı olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını ve tahsis talep tarihinde yaşlılık aylığı koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı işveren yargılamaya katılmamıştır.
Yerel Mahkemece, davacının çalıştığı "Torna-Tesviye" meslek dalının İzmir ilinde 13.03.1979 tarihinden itibaren 2089 sayılı Çırak, Kalfa ve Ustalık Kanunu kapsamına alındığı, davacının anılan Kanun kapsamında çıraklık eğitimi görmediği gibi velisi ile işveren arasında Borçlar Kanununun 313. maddesi uyarınca düzenlenmiş herhangi bir çıraklık sözleşmesinin de mevcut olmadığı, 2089 sayılı Çırak, Kalfa ve Ustalık Kanununa göre "Model Sözleşme" yapılmadan çalıştırılan kişilerin "Genç İşçi" sayıldığı, dosyada dinlenen bordro tanıklarının beyanlarından davacının davalı işyerinde çırak olarak değil, normal bir işçinin yapacağı tüm işleri yapacak şekilde çalıştığının ve çalışmalarında mesleği öğrenme unsurundan ziyade emeğinden yararlanma unsurunun üstün olduğunun anlaşıldığı, davacının, davalı işveren Maksan Makina San. ve Tic. A.Ş.’ye ait 111228.35 sicil sayılı işyerinde 02.06.1980 tarihinde hizmet akdine dayalı olarak asgari ücretle tüm sigorta kollarına tabi şekilde (1) gün fiilen çalıştığı, buna göre de tahsis talep tarihinde yaşlılık aylığı koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı ... vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda karar başlığında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, davacının 01.01.1967 tarihinde doğduğu, ilkokulu bitirdiği 1978 yılında zorunlu eğitim süresinin 5 yıl olduğu, ilkokulu bitirdikten sonra sanayi sitesinde bir torna atölyesinde çalışmaya başladığı, ortaokula gitmediği, davalı Maksan Makina San. ve Tic. A.Ş.’de çalışmaya başladığı, davalı işyerinde torna tezgahında işçi statüsünde görev yaptığı, çırak olarak çalışmadığı, bu tarihte yaşının 18 yaşından küçük olmasının işçi statüsünde tam gün çalıştığı gerçeğini değiştirmeyeceği, normal bir işçinin yapacağı tüm işleri yaptığı, mesleği öğrenme unsurunun ön planda olmadığı, emeğinden yararlanma unsurunun çalışmasında üstün olduğunun kabul edilmesi gerektiği, yürürlükteki yasal mevzuata göre de 16 yaşını doldurmamış çocukların işçi statüsünde çalışmalarının mümkün olduğu ve özel düzenlemeye tabi tutulduğu, Çıraklık Kanununa göre çalışmanın ise ayrı bir prosedürünün bulunduğu, netice itibariyle davacının çocuk işçi statüsünde çalıştığı, çırak statüsünde çalışmadığı, 13 yaşında birinin çocuk işçi olarak çalışmasının hayatın olağan akışına uygun olmayacağı yönündeki bozma kararının usul ve yasaya uygun olmadığı gibi yerleşik içtihatlara da uymadığı, mahkemece benzer dosyalarda verilen kabul kararlarının onandığı, bozma gerekçesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından 01.01.1967 doğumlu davacının 02.06.1980 tarihinde davalı işyerinde geçen çalışmasının çıraklık statüsünde olup olmadığı ve buradan varılacak sonuca göre davacının sigorta başlangıç tarihinin 02.06.1980 tarihi olarak tespitinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, uyuşmazlığın çözümünde üzerinde durulması gereken husus hukuki güvenlik ilkesidir.
Hukuki güvenlik ilkesi, temel haklarda korunan ortak bir değerdir. Bu ilke, hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz koşuludur ve Anayasa’nın bütününe egemen olan temel bir ilke görünümündedir. Hukuk devleti ilkesi, en kısa tanımıyla; “vatandaşların hukuki güvenlik içinde bulundukları, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistemi anlatır.” Hukuk devleti, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm işlem ve eylemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerektirir.
Hukuk devleti ilkesinin, bünyesinde yer alan alt ilkelerden birisi de "hukuki güvenlik" ilkesidir. Anayasa Mahkemesi birçok kararında “hukuki güvenlik ilkesi”nin hukuk devletinin unsurlarından biri olduğunu kabul etmiştir. Yüksek Mahkemeye göre hukuk devletinde hukuk güvenliğini sağlayan bir düzenin kurulması asıldır. Hukuki güvenlik ilkesi gereğince devletin, vatandaşların mevcut kanunlara olan güvenine saygılı davranması, bu güvenlerini boşa çıkaracak uygulamalardan kaçınması gerekir. Bu durum hukuk devleti ilkesinin bir gereği olduğu kadar Anayasa’nın 5. maddesiyle devlete yüklenen, vatandaşların refah, huzur ve mutluluk içinde yaşamalarını sağlama, maddi ve manevi varlıklarını geliştirmek için gerekli ortamı hazırlama ödevinin bir sonucudur. Bu yönüyle, hukuk devletinin önemli bir unsuru olarak hukuki güvenlik ilkesi, yalnızca hukuk düzeninin değil, aynı zamanda belirli sınırlar içinde bütün devlet faaliyetlerinin belirli oranda önceden öngörülebilir olması anlamını taşır. Hukuki güvenlik sadece bireylerin devlet faaliyetlerine duyduğu güveni değil, aynı zamanda yürürlükteki mevzuatın süreceğine duyulan güveni de içerir.
Hukuk devletinin hukuki güvenlik ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutum ve davranışlarını buna göre güvenle düzenleyebilmesi anlamına gelir. Kişilerin davranışlarını düzenleyen kurallar onlara güvenlik sağlamalıdır. Bu güvenliğin sağlanabilmesi, her şeyden önce, devletin kendi koyduğu hukuk kurallarına kendisinin de uymasına bağlıdır. Kanunları uygulama durumunda bulunanların da, başta mahkemeler olmak üzere, onları geriye yürür sonuçlar doğuracak yolda yorumlamamakla yükümlüdür.
Öte yandan, hukuk devleti, devlet ve insan faaliyetlerine yön veren, yönetilenlere hukuk güvenliği sağlayan ilkeler bütünüdür. Devletin organ ve kurumları bakımından bu ilkeler birer sınırlama niteliği taşırken, vatandaşlar açısından hukuki güvenlik içinde yaşamanın araçları olarak işlev görmektedir.
Hukuki güvenlikle bağlantılı olarak “genellik” ve “öngörülebilirlik”, hukuk devletinin iki temel unsuru kabul edilir. Genellik unsuru, hukukun özel kişi ya da durumlara değil, herkesi kapsayacak biçimde genel, soyut ve tarafsız, geçmişe uygulama yasağı çerçevesinde ileriye yönelik, kamuya açık kurallar üzerine inşa edilmesi anlamını taşır. Hukukun öngörülebilirliği ise, hukukun anlam açısından belirgin ve açıkça ifade edilmiş, istikrarlı ve birbiriyle uyumlu kurallar ile önceden tahmin edilebilir uygulamalara dayanmasıdır. Bireylerin hukukun gerektirdiği şeyi önceden bilmeleri ve davranışlarını buna göre düzenlemelerini sağlayan bir ilke olarak hukuki öngörülebilirliğin hukuki belirlilik ile ilişkisi, bu noktada çok açıktır. Hukuk kurallarının bütünüyle belirsiz olduğu kabul edildiğinde, hukuki öngörülebilirlikten de söz edilemeyecektir.
Somut olayda, 01.01.1967 doğumlu olan davacının 02.06.1980 tarihinde davalı işyerinde çalışmaya başladığına dair işe giriş bildirgesinin Kuruma 18.06.1980 tarihinde verildiği, işveren tarafından Kuruma verilen 1980 yılı 2. dönem bordrosunun "Çıraklar için" olduğu belirtilmek suretiyle davacı adına Haziran ayında 28 gün hizmet bildirimi yapıldığı, Kurum tarafından söz konusu dönem bordrosunda yer alan bildirimlerin çıraklar için yapılmış olması nedeniyle davacının ve benzer durumda bulunan diğer sigortalıların sigorta başlangıç tarihinin işe giriş bildirgesinde belirtilen tarih olarak kabul edilmediği, bunun üzerine sigorta başlangıç tarihinin tespiti için açılan davalarda farklı mahkemelerce verilen kabul kararlarının temyiz incelemesi sırasında Özel Dairelerce onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davalı işveren nezdinde aynı işyerinde çalışan ve davacı ile benzer durumda bulunan sigortalılar yönünden görülen sigorta başlangıç tarihinin tespiti davalarında verilen çok sayıdaki kabul kararının Özel Dairelerce onanarak kesinleştiği göz önünde bulundurulduğunda, Özel Dairece davacının davalı işyerinde çırak olarak çalıştığının anlaşıldığına yönelik olarak verilen bozma kararının hukuki güvenlik ilkesini zedeleyeceği açıktır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde bir kısım üyelerce, Genel Kurulun uyuşmazlığa konu dava ile bağlı bulunduğu, aynı işverene yönelik benzer davalarda verilen kararların uyuşmazlığa bir etkisinin bulunmadığı, davalı işyerinde torna-tesviye işinde çalıştığı anlaşılan davacının bu çalışmalarının son bulmasından sonra Faz Elektrik Motor Makina San. Ve Tic. A.Ş."ye ait işyerinde çırak olarak çalışmaya başladığı anlaşıldığından bu işyerindeki çalışmasının da torna-tesviye işinde mi olduğu, yoksa başka bir alanda mı çalıştığı hususunun da araştırılması ve buna göre davalı işyerindeki çalışmalarının çırak olarak geçip geçmediğinin değerlendirilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş çoğunluk tarafından benimsenmemiştir.
Şu hâde yukarıda açıklanan nedenler gözetildiğinde direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre yaşlılık aylığı koşullarının oluşup oluşmadığına yönelik temyiz incelemesi yapılmamıştır.
Hâl böyle olunca, davalı ... vekilinin yaşlılık aylığı koşullarının oluşup oluşmadığına dair temyiz itirazları ile ilgili inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan davalı ... vekilinin yaşlılık aylığı koşullarının oluşup oluşmadığına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 21. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 21.03.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.