8. Ceza Dairesi 2017/18227 E. , 2020/9264 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : İftira
HÜKÜM : Mahkumiyet
Gereği görüşülüp düşünüldü:
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 8/1. maddesinin, "Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarih ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete"de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri uygulanır. (Ek cümle: 1/7/2016-6723/33 md.) Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez." şeklinde düzenlendiği, sanık hakkında başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın, sanığın denetim süresi içerisinde yeniden suç işlemesi nedeniyle, bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra açıklanmış olduğundan kanun yolu incelemesinin istinaf olduğu, hükmün daha önce Yargıtay denetiminden geçmediği, bu nedenle kanun yolu incelemesinin Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesince değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmakla; sanık müdafiin istinaf talebi ile ilgili gereğinin mahallince yapılması için dosyanın incelenmeksizin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"na İADESİNE, 10.02.2020 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
(K.D.)
KARŞI DÜŞÜNCE
Sayın Çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık, sanık hakkında Bölge Adliye Mahkemesi (BAM)’nin göreve başladığı 20 Temmuz 2016 tarihinden önce verilen hükmün açıklanmasının ertelenmesine dair kararın, sanığın denetim süresi içinde yeni bir suç işlemesi sebebiyle yürütülen muhakeme sonucu anılan tarihten sonra hükmün açıklanması sebebiyle kanun yolunda BAM’nin görevli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Bir yargılama makamının verdiği bir kararda hukuka aykırılık olduğu iddiasıyla çıkarılan uyuşmazlığı çözmek üzere yürütülen muhakeme faaliyeti “kanun yolu davası” olarak adlandırılmaktadır. Kanun yolu “dava” olunca; yetkili ve görevli makamın da tarafların iradesi dışında belirleneceği ve bu hususun kamu düzenine ilişkin olduğu kuşkusuzdur.
CMK’nin 231/5. vd. maddelerine göre verilen hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararı, CMK’nin 223. maddesi anlamında “hüküm niteliğinde olmayan” bir mahkeme kararıdır. Bu karara karşı gidilebilecek kanun yolunun ise itiraz olup; sadece hükmün açıklanması durumunda “düşme” kararı verileceği ve bu kararın hükümlerle aynı kanun yoluna tâbi olduğu aşikardır.
Hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararı verilmesini kabul eden sanık, bu iradesini ortaya koyduğu anda söz ettiğimiz durumu bilmektedir, şöyle ki; hükmün açıklanmasının ertelenmesini kabul ettiği takdirde hakkında itiraza tabi bir karar verileceğini; ancak denetim süresi içinde yeni bir suç işlediği veya denetimli serbestlik tedbirlerine uyduğu takdirde hakkında “hüküm” niteliğinde ve (20 Temmuz 2016 öncesi verilen hükmün açıklanması ertelenmesi kararları üzerinden örnekleyecek olursak) temyiz kanun yoluna başvurulabilen bir karar verilecektir.
Kuşkusuz, temyiz kanun yolu, içerdiği mekanizmalar bakımından istinaf denetiminden daha güvencelidir. Şöyle ki, davanın Yüksek Mahkeme olarak Yargıtay’da beş yüksek hâkim tarafından karara bağlanacak olması, davayı karara bağlayacak yüksek hâkimlerin nitelikleri, seçilme usulleri ve sahip oldukları yüksek hâkimlik güvencesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tebliğname düzenlenerek temyiz davasının esası hakkında görüş bildirilmesi, ilk derece mahkemesinin direnme kararı verebilmesi, Yargıtay Özel Daire kararının Ceza Genel Kurulunda incelenebilmesi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazına konu edilebilmesi gibi mekanizmalar istinaf kanun yolunda bulunmamaktadır. Dolayısıyla, suçsuz olduğuna inanan veya çeşitli saiklerle belki de Ceza Adalet Sisteminin işleyişine yeterince güvenemeyen sanığın “hakkındaki hüküm açıklansa dahi temyiz kanun yolu denetiminden yararlanmak hakkına sahip olduğu” inancıyla ve bu hukuki güvenceyle hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararını kabul etmiş olması pekala mümkündür.
Kanun yoluna başvurmanın bir hak olup; hem suç şüphesi altındaki kişi ve uyuşmazlığın tarafları hem de toplum yönünden esaslı bir teminat oluşturduğu kuşkusuzdur. Şüphesiz, uyuşmazlıkların hukuka uygun şekilde çözümlenmesinde ve bu anlamda mahkeme kararlarının denetiminde tarafların ve toplumun vazgeçilemez yararları vardır. Bu anlamda, Anayasamız ve CMK yanında 14 Mart 1985’de imzaladığımız İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine Ek 7 No’lu Protokol ile “iki dereceli yargılanma hakkı” güvence altına alınmıştır. Bu hakkın kullanımını güvenceye alan normlara uygun şekilde kanun yolunun da fiilen belirlenmesi gereklidir. Bu bağlamda, sanık hakkındaki uyuşmazlığın mahkemece hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararıyla çözümlendiği ve sanığın bu konudaki iradesini ortaya koyduğu andaki normlar esas alınarak kanun yolunun belirlenmesi hayati önemdedir.
Kanun yoluna başvurma hakkına ilişkin olarak “konumuz ile ilgili” temel ilkeleri kısaca bu şekilde belirttikten sonra ulaştığımız sonuçları sıralayabiliriz:
A) Kanun yoluna başvurma hakkının korunması bakımından gerekçelerimiz
1) Mahkemece uyuşmazlığın “mahkeme kararı ile çözümlendiği” yani “yargıya ulaşıldığı” zaman dilimi olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği 13 Şubat 2014 tarihine göre kanun yolu belirlenmelidir.
2) Sanık denetim süresi içinde “yeni suç işlemesi veya tedbirlere uymaması sebebiyle hüküm açıklansa bile” açıklanacak hükmün temyiz kanun yoluna tabi olduğunu bilmekte ve o güvenceyle toplumsal ve bireysel hayatına devam etmektedir.
3) Sanığın 7 Nisan 2016 tarihinde denetim süresi içinde suç işlediği gözetildiğinde anılan suç işleme kararını alırken dahi hakkındaki hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararının temyiz kanun yolu güvencesinde olduğunu bilmektedir.
4) İstinaf kanun yolunun 2005 yılında kabul edildiği ancak faaliyete geçmesinin 2016 yılına gelinceye kadar onbir yıl boyunca sürekli ertelendiği gözetildiğinde Devletin dâhi bilmediği bir hükmün, adli organın yürürlük ve faaliyet tarihinin sanık tarafından bilinmesini veya tahmin edilmesini beklemek hukuki güvenlik ilkesine de aykırı olacaktır.
Söz edilen gerekçelerle mahkeme kararının tâbi olduğu kanun yolunun sanık hakkında hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararının verildiği yani uyuşmazlığın çözümlendiği tarihe göre belirlenmesi kanun yoluna başvurma hakkının korunması bakımından zorunluluk arz etmektedir.
B) Eşitlik ilkesine uygunluk bakımından gerekçelerimiz
Aksi düşüncenin kabulü, yani mahkeme kararının tâbi olduğu kanun yolunun ertelenmiş hükmün açıklandığı tarihe göre belirlenmesi durumunda eşitlik ilkesine aykırı durumlar doğabilecektir. Yine hukuki güvenlik ilkesinin zedelenme olasılığının da ortaya çıkması kaçınılmazdır. Örnekler üzerinden ilerleyecek olursak:
1) Aynı davada yargılanan sanıklardan bir kısmı hakkında hüküm; bir kısmı hakkında ise hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararı verilmesi durumunda aynı uyuşmazlık bazı sanıklar yönünden temyiz; bazı sanıklar yönünden istinaf kanun yoluna tâbi olabilecektir. Bu durum ise, aynı uyuşmazlığa dair birbirinden farklı hükümlerin kesin hükme dönüşmesine sebebiyet verebilecek ve hukuki güvenlik ilkesine aykırılık oluşturacaktır.
2) Sanık hakkında hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararının kesinleşmesinden sonra denetim süresinin başladığı gözetildiğinde sanık hakkındaki hükmün açıklandığı tarihin 20 Temmuz 2016 öncesi veya sonrası olmasına göre farklı kanun yollarının belirlenmesi gibi bir açmaz ortaya çıkabilecektir. Bu ihtimal, birden çok sanık hakkında hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararı verilmesi durumunda bunların hakkındaki hükümlerin farklı tarihlerde açıklanması durumunda da benzer şekilde yani farklı kanun yollarına tâbi olma şeklinde ortaya çıkacaktır. Bu durum da aynı durumda olanlar hakkındaki kararların farklı denetim usullerine tâbi kılınması anlamına gelecek olup; eşitlik ilkesine aykırı olacaktır.
3) Sanık hakkındaki hükmün açıklanmasına ilişkin muhakemenin uzun sürmesi veya hükmü açıklayacak mahkemeye yeni suçun veya denetimli serbestlik tedbirlerine uymama durumunun ihbar edilmesinin gecikmesi de aynı durumdakiler için farklı kanun yollarının belirlenmesine yol açabilecektir. Bu hâlin de yine aynı durumdakiler için farklı denetim usullerinin kabulü anlamına geleceği ve eşitlik ilkesine aykırı olacağı kuşkusuzdur.
Belirtilen tüm hâllerin de failin iradesi dışında ve ona izafe edilebilecek sorumluluklar dışında olup; adli mercilerin yürüttüğü işlemlerden kaynaklandığı kuşkusuzdur. Dolayısıyla, bu durumlarda fail aleyhine, onun haklarını kullanmasını engelleyen veya sınırlayan sonuçların da kabul edilmemesi gereklidir. Nitekim, görülmekte olan davada sanık hakkında denetim süresi içinde işlediği suçtan yürütülen muhakemede 7 Nisan 2016 tarihinde hüküm verilmiş ancak bu hüküm 20 Temmuz 2016 tarihinden sonra kesinleşmiştir. Eğer sanık hakkında bu suçtan muhakeme daha kısa bir zamanda yürütülebilseydi açıklanan hüküm istinaf değil temyiz kanun yoluna tabi olacaktı.
Anılan gerekçelerle sanık hakkındaki hükmün temyiz kanun yoluna tabi olması öncelikle temyiz yolunun içerdiği güvenceler ile kanun yoluna başvurma hakkının korunması bakımından gereklidir. Öte yandan, aksi düşüncenin kabulü halinde eşitlik ilkesine ve hukuki güvenlik ilkesine aykırı durumlara yol açılabileceği kanaatindeyim. Bu itibarla sayın çoğunluğun dava dosyasının incelenmeksizin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iadesi yönündeki düşüncesine katılamıyorum.10.02.2020.