Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1222
Karar No: 2019/336
Karar Tarihi: 21.03.2019

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1222 Esas 2019/336 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/1222 E.  ,  2019/336 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


    Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 02.07.2013 tarihli ve 2012/579 E., 2013/440 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 28.01.2014 tarihli ve 2013/17088 E., 2014/1244 K. sayılı kararı ile:
    "...Dava, muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, muvazaa olgusu benimsenerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan Hasan"ın kayden maliki olduğu 471 ada 3 parsel sayılı taşınmazdaki 1/4 payını 8.9.1998 tarihinde davalı ..."e satış suretiyle temlik ettiği, 21.08.2012 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak 2006 yılında ölen eşi...."dan olma davacı çocukları.....,.....ve ..... ile 2010 yılında evlendiği eşi davacı ... ile ondan olma 2012 doğumlu çocuğu davacı Esma"nın kaldığı, davalının ise yasal mirasçı olmadığı ancak mirasbırakanla 1998 tarihinden itibaren gayri resmi olarak birlikte yaşadığı, mirasbırakana, 2006 yılında ölen eşi...."a ve yaşı küçük çocuklarına baktığı, temlik tarihinde dava konusu taşınmazın (1/4) pay değerinin (yapı+arsa) 4.003,37.-TL olduğu, kalan 3/4 pay ile dava dışı 367 parselin terekede olduğu anlaşılmaktadır.
    Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
    Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
    Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
    Ne var ki; 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Karırının uygulanabilmesi için mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla esasen bağışlamak isterken, tapu memuru önünde iradesinin satış şeklinde açıklaması halinde uygulanabileceği kuşkusuzdur.
    Somut olayda, mirasbırakanın resmi eşi ve davacılar.....,.....ve ....."ın annesi...."un felçli olup davalının 1998 yılından 2006 yılında ölünceye kadar...."a, evden ayrıldığı 2009 yılına kadar da murise ve çocukları olan davacılara baktığı ilgi ve hizmetini esirgemediği davacı tanıkları Dursun ve Halil ile davalı tanıkları Münire ve Behzat"ın beyanları ve dosya kapsamıyla sabit olduğu, çekişme konusu taşınmazın (1/4) payının davalıya, mirasbırakan, eş ve çocuklarına bakımına karşılık verildiği anlaşılmaktadır.
    Hemen belirtilmelidir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin semen karşılığı olacağı kuşkusuzdur. semen bir başka ifade ile malın bedelinin mutlaka para olması şart olmayıp, belirli bir hizmet ya da emek olabileceği kabul edilmelidir. (...K. 29.4.2009 gün 2009/1-130 E.S.K.) Esasen, yukarıda değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların dayanağını teşkil eden 01.04.1974 gün ¼ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında mirasbırakan gerçek iradesinin mirasçılardan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile mirasbırakanın iradesi önem taşır.
    Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğine mirasbırakanın gerçek irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırma olmadığı, kendisine, felçli eşi ve küçük çocuklarına bakma karşılığında temlikin gerçekleştirildiği, satış işleminin muvazaalı olarak gerçekleştirilmediği kabul edilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir..."
    gerekçesi ile oyçokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
    Davacılar vekili, müvekkillerinin murisi ..."nun 21.08.2012 tarihinde vefat ettiğini, murisin hasta ve yatağa bağımlı olan.... Bayraktaroğlu ile evli olduğu hâlde 1998 yılında davalı ... ile imam nikahı kıyarak dava konusu taşınmazda 2009 yılının sonuna kadar birlikte yaşadığını, bu sırada 471 ada 3 parselde kayıtlı taşınmazının 1/4 payını 08.09.1998 tarihinde 950.000.000TL bedelle davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, tapuda gösterilen bedelin çok düşük olduğunu, yapılan devrin gerçekte satış olmadığını, murisin nikâhsız ilişkisini sürdürebilmek amacıyla taşınmaz hissesini davalıya bağışladığını, imam nikâhıyla yaşadığı kişiden para almasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu gibi temlik tarihinde Devlet Su İşlerinde işçi olarak çalışan murisin paraya ihtiyacının bulunmadığını, davalının imam nikâhından sonra yasal bir evlilik olmadığından ve mirastan pay alamayacağını bildiğinden murise baskı yaparak taşınmazın kendisine bağışlanmasını istediğini, murisin de temlikte bulunarak mirasçılardan mal kaçırdığını belirterek, davacıların miras payları oranında tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.
    Davalı vekili, müvekkili ile davacıların murisi ..."nun birbirlerini sevip evlenmeye karar verdiklerini, ancak murisin resmî nikâhlı eşinin vahim hastalığı nedeniyle yatağa bağımlı ve akli melekelerinin zayıf olması nedeniyle eşinden boşanmak istemeyen murisin imam nikâhı ile evlenmeyi teklif ettiğini, davalının da bunu kabul ederek murisin hem ilk eşinin hem de o yıllarda 11 ve 14 yaşında olan çocuklarının bakımını üstlendiğini, bu aşamada maddi durumu iyi olan murisin davalıya bir ev almak istediğini, ancak ailesinden uzaklaşmak istememesi nedeniyle oturdukları evin bulunduğu taşınmazın 1/4 payını devrettiğini, davalının murisin eşine öldüğü 2006 yılına kadar baktığını, murise de çok iyi bir eş olduğunu, ancak eşinin ölümünden sonra murisin çocuklarını bahane ederek resmî nikâh kıymadığını, üç yıl daha bekleyen müvekkilinin 2009 yılında yakınlarının yanına sığındığını ve yeni bir evlilik yaptığını, söz konusu devir işlemi tapuda satış olarak gösterilmiş ise de gerçekte bağış olduğunu, tarafların her ikisinin de iradesinin bağış sözleşmesi yapmak noktasında birleştiğini, ancak murisin mirasçılarından mal kaçırmak gibi bir amacı ve tasarrufunun bulunmadığını, bu nedenle yapılan işlemin geçerli olduğunu belirterek, haksız olarak açılan davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    Yerel mahkemece, dava konusu hissenin davalıya muvazaalı şekilde devredildiği, satışın gerçek olmayıp davalı tarafın bile bu işlemin hibe şeklinde yapıldığını belirttiği, bu durumun satış tarihi itibariyle gerçek değer ile resmî akitteki değer arasındaki fahiş farktan da anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda karar başlığında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Mahkemece, bozma kararında belirtildiği gibi hiç bir tanığın davalının murisin eşi veya çocuklarına baktığı, onların infak ve iaşelerini karşıladığı yolunda beyanda bulunmadığı gibi bu hususun davalı tarafça da iddia ve ispat edilmediği, devrin bağış ya da ölünceye kadar bakma akdi şeklinde yapıldığının ispatının davalıya düştüğü ancak davalının bu hususu kanıtlayamadığı, kendi muvazaasını gerekçe göstererek hukuken korunma da talep edemeyeceği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu taşınmazın 1/4 payının miras bırakan tarafından o dönemde imam nikâhı ile birlikte yaşadığı davalıya satış suretiyle yaptığı temlikinin, gerçekte mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Hemen belirtilmelidir ki irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 19. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 18.) maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede, "Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır." hükmüne yer verilmiştir.
    Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır, şeklinde tanımlanabilir.
    Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu izlenimi yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
    Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
    Eldeki davanın konusunu oluşturan ve "muris muvazaası" olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır. Muvazaa davalarının büyük bölümü muris muvazaasına ilişkin bulunmaktadır.
    Az yukarıda açıklanan Türk Borçlar Kanununun genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.

    1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile "Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması hâlinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına" karar verilmiştir.
    1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, miras bırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.
    Muris muvazaasında, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda "tam muvazaa" özelliği de taşımaktadır.
    Ne var ki, muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık anlatımla, 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere bu muvazaa türünde miras bırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olması gerekmektedir.
    Bu nedenle muris muvazaasına dayalı uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
    Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; eldeki davanın muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açıldığı ve davalının da kabulünde olduğu üzere çekişme konusu taşınmazın 1/4 payının tapuda satış şeklinde gösterilmiş ise de esasen muris tarafından davalıya bağışlandığı hususunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu nedenle asıl çözümlenmesi gereken husus, murisin bu temliki yaparken mirasçılarından mal kaçırma iradesiyle hareket edip etmediğinin belirlenmesidir. Bu açıdan dosyadaki deliller değerlendirildiğinde ise öncelikle belirtmek gerekir ki, davacı tarafça murisin mirasçılarından mal kaçırmasını gerektirir bir nedeninin varlığı ortaya konulup kanıtlanamadığı gibi dosyada dinlenen bir kısım davacı tanık beyanlarından da temlik tarihinde murisin çocukları ile arasında mal kaçırmasını gerektirir herhangi bir dargınlık olmadığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki murisin mal kaçırma amacını taşıması hâlinde taşınmazın tamamını devretme olanağı varken sadece 1/4 payını devretmiş olması da mal kaçırma amacıyla değil, davalıya bir ev almak yönünde verdiği sözünü yerine getirmek amacıyla hareket ettiğini göstermektedir.
    Hâl böyle olunca; miras bırakanın gerçek amaç ve iradesinin mirasçılarından mal kaçırmak olduğu kanıtlanamadığından bu ilave gerekçelerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    Diğer taraftan davacı ... kendi adına asaleten küçük kızı Esma Bayraktaroğlu adına da velâyeten dava açtığı hâlde direnme kararının başlık kısmında bu hususun belirtilmemiş olması ve yine eldeki dava tarihi 18.09.2012 olduğu hâlde 27.11.2014 olarak yazılmış ise de bu hususlar mahallinde düzeltilebilecek maddi hata niteliğinde olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.
    O hâlde, yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
    SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 21.03.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi