4. Hukuk Dairesi 2019/3343 E. , 2020/471 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
Davacı ... Ltd. Şti. vekili Avukat ... Kaptıkaçtı tarafından, davalı ... Ltd. Şti. aleyhine 28/06/2018 gününde verilen dilekçe ile maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın usulden reddine dair verilen 21/03/2019 günlü karara karşı davacı tarafın istinaf başvurusu üzerine yapılan incelemede; istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen 09/09/2019 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava; taşınmaza verilen zarar nedeni ile maddi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, davanın hukuki yarar yokluğu nedeni ile HMK 114/1-h gereğince usulden reddine dair verilen hüküm hakkında davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi tarafından, davacılar vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenlerinin yerinde görülmediği gerekçesiyle istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili; müvekkili olan şirketin İzmir ili, Aliağa ilçesi, gemi söküm bölgesinde dok alanına sahip olduğunu, davalı şirketin izinsiz olarak hurda gemisini bu alana yerleştirdiğini ve bu nedenle müvekkiline ait gemilerin açıkta kalarak dok alanına yaklaşamadığını, davalıya ait hurda geminin dok alanına zarar verdiğini beyan ederek, HMK 107 maddesi kapsamında belirsiz alacak davası olarak maddi zararının tazmini isteminde bulunmuştur
Davalı vekili; davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davanın hukuki yarar yokluğu nedeni ile HMK 114/1-h gereğince usulden reddine karar verilmiştir.
Hükme karşı davacılar vekili istinaf talebinde bulunmuştur.
Bölge adliye mahkemesi ilgili dairesince; davacılar vekilinin istinaf nedenlerinin yerinde görülmediği gerekçesi ile istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir. 6100 sayılı Kanunun 107. maddesine göre, "(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir."
Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.
6100 sayılı Kanunun 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de "karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)" belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.
Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır (H. Pekcanıtez, Belirsiz Alacak Davası, Ankara 2011, s. 45; H. Pekcanıtez/O. Atalay/M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 14. Bası, Ankara 2013, s. 448). Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkana sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde (elindeki delillerle) mümkün değilse burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir; ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz (C. Simil, Belirsiz Alacak Davası, I. Bası, İstanbul 2013, s. 225).
Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Her bir davaya konu alacak bakımından, belirsiz alacak davasına ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak, belirleme yapılması gereklidir.
Somut olayın özellikleri dikkate alınarak, yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında, davanın belirsiz alacak davası olarak açılabilmesi için gerekli şartların bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine gelince; davacının davasını 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 107. maddesi uyarınca açıkça belirsiz alacak davası olarak açtığı anlaşılmakla, davacı mülkiyetinde bulunan dok alanına verilen zararı talep etmekte olup davanın açılmasından evvel maddi zararının oluştuğunu tespit etmek amacıyla delil tespiti yaptırmıştır. Ancak dava açılırken davacının dok alanına verilen zararın miktarını bilmesi veya belirlemesi mümkün değildir.
Şu durumda, dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açılma şartlarının bulunması nedeni ile mahkemece uyuşmazlığın esasına girilerek karar verilmesi gerekirken hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmesi doğru değildir. Bu nedenle, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK 373/1. maddesi gereğince KALDIRILMASINA ve İlk Derece Mahkemesi kararının HMK 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 11/02/2020 gününde kesin olarak oy çokluğuyla karar verildi.
(M) (M)
KARŞI OY YAZISI
Dava; taşınmaza verilen zarar nedeniyle, maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş, istinaf istemi de reddedilmiştir.
Uyuşmazlıkta çözümü gereken husus bu davanın belirsiz alacak davası olarak açılıp açılmayacağı noktasındadır.
Davacı davadan önce İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/278 değişik iş dosyası ile tespit yaptırmış ve davasını da fazlaya dair haklarını saklı tutarak açmıştır.
Dava açılırken belirsiz alacak davası olarak açılmamıştır.
Koşulları bulunmadığı halde belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar yoktur. Hukuki yarar davanın açıldığı sırada ve davanın devamı sırasında mevcut olması gereken bir dava şartıdır. Kural olarak hukuki yarara ilişkin dava şartı eksikliğinin sonradan tamamlanması mümkün olmadığından davacıya bu hususta süre de verilemez. Çünkü belirsiz alacak davasının belirli hale getirilmesi yalnız talep sonucunun artırılması ile mümkündür.
Talep sonucunun değiştirilmesi veya artırılması ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile veya ıslahla mümkündür. Öte yandan böyle bir süre verilmesi taraflara yol gösterme anlamına gelebileceğinden dolayı da uygun değildir.
Somut olayda; davacı dava dilekçesinde talep sonucunu açıkça belirtdiğinden, keza tespit de yaptırdığından belirsiz alacak davası açılması koşullarının bulunmadığını tespit eden yerel mahkeme kararı ve istinaf isteminin reddi kararı yerinde olup sayın çoğunluğun bozma yönünde oluşan kararına katılmıyoruz. 11/02/2020