Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1635
Karar No: 2019/333
Karar Tarihi: 21.03.2019

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1635 Esas 2019/333 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/1635 E.  ,  2019/333 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


    Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Afyonkarahisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 05.02.2013 tarih ve 2012/15 E., 2013/50 K. sayılı kararın, davalı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 06.03.2014 tarih ve 2013/19060 E., 2014/4426 K. sayılı kararı ile;
    “…Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı ....Yapı Ltd. Şti."nde çalıştığı dönemde, işçilerin yararlanması için kurulan ....Sandık adındaki yardım sandığına her ay düzenli olarak işçilerin maaşından kesinti yapılarak aktarılmakta olduğunu, bu sandıktan ihtiyacı olan ve yardım almak isteyen işçilerden alınan senet karşılığında, aldığı maaşın en fazla üç katına kadar yardım yapılmakta olduğunu, işçiler işten çıktığında kesintilerin de iade edildiğini, müvekkilinin de bu sandıktan yararlanmak için 1999 yılında senet üzerindeki ödeyecek kısmını doldurarak ....Yapı. Ltd. Şti."nin sahibi .........."a senedi verdiğini, daha sonra müvekkilinin, haksız fesihle işten çıkarılması üzerine, iş mahkemesinde dava açtıklarını ve kazandıklarını, icra takibiyle alacakları tahsil ettiklerini, adı geçen şirket sahibinin müvekkilince verilen senedin alacaklı kısmına kayınbiraderi olan davalının adını yazarak müvekkili aleyhine icra takibi yaptırdığını, benzer bir durumun aynı şirkette çalışan ..."ün de başına geldiğini belirterek müvekkilinin davaya konu senetten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı, davacıya borç para verdiğini, karşılığında dava konusu senedi aldığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
    Mahkemece, toplanan delilere göre, davalının senet konusundaki açıklamaları üzerine, davacının sunduğu üzerinde meblağ kısmı ile düzenleme ve vade tarihleri boş olan bono fotokopisi yazılı delil başlangıcı kabul edilerek tanık dinlendiği, davacının dava dışı ....Yapı Ltd. Şti."nde çalıştığı dönemde şirket bünyesinde kurulu yardım sandığından faydalanmak için üzerinde kendi isim, imza ve adresi ile iki adet kefil ismi ve imzası bulunan diğer kısımları boş bonoyu şirkete teminat olarak verdiği, şirketin 12.07.2007 tarihinde davacıyı işten çıkarması üzerine davacı tarafından İş Mahkemesinde açılan davanın davacı lehine sonuçlandığı, faiz dahil 23.622,27 TL"nin icra masrafları ve icra vekalet ücreti ile beraber takibe konulduğu, 02.05.2011 tarihinde şirketin işçi alacaklarını haricen davacıya ödediği, şirket yöneticisi .........."ın meblağ hanesine 25.000 TL yazarak bonoyu takibe koyduğu, davalının .........."ın kayınbiraderi olduğu, dava konusu bonodan dolayı davacının borcunun bulunmadığı gerekçeleriyle davanın kabulüne ve davalının haksız takip tazminatıyla sorumluluğuna karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
    Dava, davalı tarafından takibe konu edilen bonodan dolayı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. HMK"nun 201. maddesi uyarınca davacının iddialarını yazılı delillerle ispatlaması gerektiği gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu tanık dinlemek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir,…”
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, menfi tespit istemine ilişkindir.
    Davacı vekili; müvekkilinin dava dışı ....Yapı ve Malzemeleri Tic. Ltd. Şti."nde çalıştığı dönemde, işçilerin yararlanması için kurulan yardım sandığına işçilerin maaşından kesinti yapılarak aktarıldığını, bu sandıktan ihtiyacı olan ve yardım almak isteyen işçilerden alınan senet karşılığında yardım yapıldığını, işçilerin işten çıkması durumunda yapılan kesintilerin iade edildiğini, müvekkilinin de bu sandıktan yararlanmak için 1999 yılında senet üzerindeki ödeyecek kısmını doldurarak ....Yapı ve Malzemeleri Tic. Ltd. Şti."nin sahibi .........."a verdiğini, daha sonra müvekkilinin haksız fesihle işten çıkarılması üzerine iş mahkemesinde açılan davayı kazandıklarını ve alacaklarını tahsil ettiklerini, adı geçen şirket sahibinin müvekkilince verilen senedin alacaklı kısmına kayınbiraderi olan davalının adını yazarak ve senet üzerinde kefil olan kişilerin isimleri ve imzaların bulunduğu yeri karalamak suretiyle tahrifat yaparak müvekkili aleyhine 25.000,00TL üzerinden icra takibi yaptırdığını ileri sürerek, müvekkilinin davaya konu senetten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine ve %40 oranında kötüniyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece; davacının çalıştığı şirket bünyesinde kurulu yardım sandığından faydalanmak için üzerinde kendi isim, imza ve adresi ile iki adet kefil ismi ve imzası bulunan, diğer kısımları boş olan bonoyu şirkete teminat olarak verdiği, şirketin 12.07.2007 tarihinde davacıyı işten çıkardığı, bunun üzerine davacının şirket aleyhine işçi alacaklarının tahsili için açtığı davayı kazandığı, sonrasında 23.622,27TL"nin icra masrafları, icra vekâlet ücreti ve faizi ile birlikte tahsili için icra takibi başlattığı, İş Mahkemesi kararının temyiz incelemesi sonucu vekâlet ücreti yönünden düzeltilerek onanması üzerine 02.05.2011 tarihinden önce şirketin davacının alacağını haricen ödediği, şirket yöneticilerinden .........."ın şirkette bulunan boş senedi şirketin ödediği meblağa yakın bir miktar üzerinden doldurarak kayınbiraderi olan davalıya verdiği, davalının da 22.12.2011 tarihinde davacı aleyhine bu senedi kullanarak icra takibine başladığı, davalının beyanında davacıyı 2006 yılında tanıdığını belirtmesine rağmen senedin 2003 yılında düzenlenmesini ve kefil kısmında yer alan yazı ve imzaların neden silindiğini açıklayamadığı, asgari ücretle çalışan işçi olan davacıya neden bu kadar yüksek bir borç para verdiğinin şüpheli olduğu, davalının senet konusundaki açıklamaları üzerine davacının sunduğu ve üzerinde düzenleme tarihi, vade tarihi ve meblağ kısmı boş olan senet fotokopisinin yazılı delil başlangıcı olarak kabul edildiği ve davacı tanıklarının dinlendiği, davacının takibe dayanak senedi teminat amaçlı olarak dava dışı şirkete verdiğinin anlaşıldığı ve senetten dolayı davalı alacaklıya borcunun bulunmadığı, tazminat ödeyen dava dışı şirketin zararını karşılamak için bonoyu davalıya verdiği gerekçesiyle davanın kabulü ile haksız icra takibi yapılması nedeniyle %20 oranında tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
    Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Yerel Mahkemece, önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının dava dışı şirkete teminat amacıyla verdiğini iddia ettiği senedin davalı tarafından sonradan doldurulduğu bu nedenle davacının borçlu olmadığına yönelik iddiasını yazılı delille kanıtlamasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

    Somut olayda uyuşmazlığa konu senet nedeniyle davalı hakkında bedelsiz senedi kullanma suçu nedeniyle açılan ceza davası sonucunda mahkumiyet kararı verildiğinden öncelikle ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, başka deyişle ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusu üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
    Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun (BK) 53. maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 74. maddesi) düzenlenmiş olup; hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
    Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.
    818 sayılı BK’nın “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53. maddesinde; “Hâkim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez” hükmü yer almaktadır (6098 sayılı TBK’nın 74. maddesi de aynı düzenlemeyi içermektedir) .
    Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
    Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hâkiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını belirleyen ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.01.975 tarihli ve 1971/T-406 E, 1975/1 K.; 23.01.1985 tarihli ve 1983/10-372 E, 1985/21 K.; 27.04.2011 tarihli ve 2011/17-50 E, 2011/231 K.; 06.06.2018 tarihli ve 2017/15-248 E, 2018/1175 K. sayılı kararları).
    Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hâkimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hâkimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O hâlde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hâkimini bağlamasına, 818 sayılı BK’nın 53. maddesi bir engel oluşturmaz (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.09.1981 tarihli ve 1979/1-131 E, 1981/587 K sayılı kararı).
    Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir.
    Tüm açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Afyonkarahisar 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2013/122 E., 2013/351 K. sayılı dosyasında, davacının katılan olduğu ve davalı ile dava dışı şirket yetkilisi ..........’ın sanık olarak yer aldığı bedelsiz senedi kullanma suçu yönünden yapılan yargılama sonucunda 21.05.2013 tarihli karar ile dava dışı ..........’ın beraatine, davalı ...’nın ise bedelsiz senedi kullanma suçu sabit görülerek adli para cezası ile mahkumiyetine karar verilmiştir.
    UYAP ortamından yapılan inceleme sonucunda, kararın temyizi üzerine 15. Ceza Dairesinin 11.09.2018 tarih ve 2015/13018 E., 2018/5429 K. sayılı kararı ile, hükümden sonra 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giden 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile değişik 5721 sayılı CMK’nın 253. ve 254. maddeleri gereğince, yeni düzenleme karşısında uzlaştırma işlemleri için gereği yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
    Bu itibarla, ceza yargılaması sonunda tesis edilecek hüküm ile davalının bedelsiz senedi kullandığı iddiasına yönelik bir maddi vakıa tespiti yer aldığı takdirde bu maddi olgunun tespiti hukuk hâkimini bağlayacağından, mahkemece ceza davasının sonucunun beklenilmesi, bundan sonra maddi olguların nasıl gerçekleştiğinin saptanması, tarafların talepleri de gözetilerek uyuşmazlığın “Medeni Hukuk” kurallarına göre çözümlenmesi gerekir. Açıklanan bu değişik gerekçe ile direnme kararının bozulması gerekmiş; bozma nedenine göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazları inceleme konusu yapılmamıştır.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma neden ve kapsamına göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanun"un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 21.03.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi