10. Hukuk Dairesi 2018/582 E. , 2018/2932 K.
"İçtihat Metni".....
Dava, yersiz ödendiği iddiası ile davalıya yapılan aylıkların tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece ilamında belirtilen gerekçelerle, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün davacı kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2011/10-642 E., 2012/38 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Bu çıkarın da karar verilene kadar sürmesi gerekir.
Davacının dava açmakta hukuk tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır....... Hukuk Genel Kurulu’nun 24.06.1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir .......). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.
Bir davada, hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
./..
Davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle, bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehlike ile tehdit edilmelidir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar.
Eldeki davada, fiili çalışmaya dayalı olmadığı gerekçesi ile bir kısım sigortalılık sürelerinin iptali sonucunda 01.05.2012 tarihinden itibaren bağlanan aylık şartlarının kaybedilmesi nedeniyle kesilen ve 01.05.2012-18.05.2013 tarihleri arasında kalan dönem yönünden davacı Kurum tarafından yersiz ödeme yapıldığı iddiası ile davalı hakkında 5510 sayılı Yasanın 96’ncı maddesinin a bendi kapsamında borç tahakkkuk ettirilmesinden sonra davalının sonradan eksik olan çalışmaları tamamlamak suretiyle yeniden tahsis talebine istinaden ikinci kez yaşlılık bağlandığı, davalının da hakkındaki bu borcu yeni bağlanacak aylıktan kesinti yapılması suretiyle tahsilinin sağlanması için davacı Kuruma başvurmasına rağmen, davacı Kurum tarafından yeniden açılan alacak istemi ile ilgili, Mahkemece davalının zaten aylıklarından kesinti yapılması ve borcun da ödenme aşamasında iken davacı kurumca yeniden tahsil amacıyla eldeki davanın MK.’nun 2’nci maddesinde belirtilen hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu gerekçesi ile davanın reddedildiği anlaşılmakta ise de, davacı kurumun henüz tahsil etmediği aylıklar yönünden dava açmakta hukuki yararının mevcut olduğu açıktır.
Ne var ki, davalının Kurumca tahakkuk ettirilen bu borcu mahkemde kabul ettiğine dair beyanı net olmadığından mahkemece davalının isticvab edilerek borcu kabul iradesi belirlenmeli ve esasa ilişkin bir değerlendirme yapılarak davacı Kurum alacağının belirlenmesi gerekirken, yazılı şekilde yanılgılı değerlendirme ile karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 03.04.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
....