"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "istirdat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda (Zeytinburnu Asliye ikinci Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 28.2.2002 gün ve 2001/888-2002/151 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17.10.2002 gün ve 2002/4766-9139 sayılı ilamı ile; (...Davacı vekili, keşidecisi A. Ltd. Şti. olan 20.9.2001 tarihli ve (5.600.000.000) meblağlı çekin müvekkil şirket adına yazılıp teslim edildiğini, müvekkil şirket yetkililerinin bu çeki dava dışı Rıza ve Yusuf"a verilmek üzere davalıya teslim ettiklerini, ancak davalının bugüne kadar çeki iade etmediğini ileri sürerek çekin istirdadını talep ve dava etmiştir.
Davalı, dava konusu çekin, davacı şirketten olan alacağına karşılık olmak üzere kendisine ciro edildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlara dayanılarak, davacı şirket yetkililerinin dava konusu çeki, dava dışı Rıza veya Yusuf"a verilmek üzere teslim ettikleri, davalının çeki ilgilisine vermediği ve çeki bulundurma nedeninin yasal ve haklı olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, dava konusu 20.9.2001 tarihli ve (5.600.000.000) TL. bedelli çekin istirdadına, çek bedelinin davacıya ödenmesine, karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, çeki elinde bulunduran hamilin kötü niyetli olduğu iddiasıyla açılmış bulunan çek istirdadı istemine ilişkindir. Dava konusu çekin dosyada bulunan ve itiraz konusu olmayan fotokopisine göre, davalı, çeki ciroyla devralmıştır ve söz konusu ciro gözetildiğinde, davalı meşru hamildir. Davalının hakkının senetten kaynaklanması karşısında, davacının iddiasını, HUMK.nun 290. maddesi hükmü uyarınca, yazılı delille kanıtlaması gereklidir. Davalının, tanık dinlenmesine muvafakati olmadığına göre mahkemece tanık dinlenmesi doğru değildir. Davacı, davalının çek"i kötüniyetli iktisap ettiğini ispat edemediğine göre, mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden : Davalı vekili
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, çeki elinde bulunduran hamilin kötüniyetli olduğu iddiasıyla açılmış bulunan çek istirdadı istemine ilişkindir.
Davacı şirket vekili, keşidecisi A. Konya Umumi Nakliyat San. Tic. Ltd. Şti. olan çekin, keşideci tarafından kendileri emrine düzenlendiğini, çekin lehtarı olan Ü. Ltd. Şti. yetkilisi tarafından, üçüncü şahsa götürmek üzere ciro edilip davalıya verildiğini ancak davalının çeki üçüncü şahsa götürmeyerek kendi lehine işlem yaptırdığını ileri sürerek çekin istirdadını talep etmiş, davalı ise savunmasında, çekin davacı şirketten olan alacağına karşılık şirket yetkilisi tarafından ciro edilerek kendisine verildiğini, çekin meşru hamili olduğunu ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, çek hamili davalının meşru hamil olup olmadığı, davacının iddiasını kanıtlama yönteminin ne olması gerektiği noktasında toplandığı anlaşılmaktadır.
Genel olarak söylersek;
TTK.nun 700. maddesine göre bir çekin devri şu şekilde gerçekleşir. Çek hamiline yazılı ise teslim ile el değiştirmekte, emre yazılı ise ciro ve çekin devri (zilyetliğin karşı tarafa geçirilmesi) gerekmektedir. Çek niteliği gereği emre yazılı olduğundan ciro ve teslim yolu ile devredilebilecektir. Çekin devri, bir taraftan 700-705. maddeler arasında ele alınmış, diğer taraftan TTK.nun 730. maddenin 4, 5 ve 6. bentleriyle, poliçeler hakkındaki 595, 597, 599 ve 600. maddelerin uygulanacağına işaret olunmuştur.
Somut olayda emre yazılı bir çekin bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir. Emre yazılı çekler hakkında poliçenin cirosunu düzenleyen hükümler (TTK. 730 Nr 4, 595-597) ile TTK. 700-705. maddeleri birlikte uygulanacaktır.
Ciro, emre yazılı senetlerde uygulanan ve bu senetleri karakterize eden kendine has bir devir şeklidir. TTK.nun 596. maddesine göre "Ciro ve teslim neticesinde poliçeden (çekten) doğan bütün haklar devredilmiş olur". Bununla kastedilen, sadece poliçenin (çekin) mülkiyetinin değil, aynı zamanda senette mündemiç hakkın devralana şartsız olarak geçeceğidir. Çeki ciroyla alan şahsın, cirantanın yerine geçerek onu hak sahibi kılacağı yasa tarafından kabul edilmiştir. Diğer taraftan emre yazılı senetlerde, hamilin meşru hamil olup olmadığı cirolar arasında bulunması gereken teselsülün tetkikiyle tespit edilir (TTK.713).
Somut olayda, davalının çeki temlik cirosu ile davacı lehtardan devir aldığı, TTK.nun 596. maddesi uyarınca ilke olarak ciro sonunda senette mündemiç hakkın davalıya geçtiği sabittir. Davacı TTK. 596. maddesine aykırı olarak ciro ile hakkın davalıya geçmediğini, yanlar arasında çekin cirosunu haklı kılan bir nedenin bulunmadığını ileri sürmektedir. Süresinde ibraz edilen çekin, çek üzerine konulan "ödenmemiştir" kaydı veya protesto edilmesi halinde, çeki keşide, ciro eden veya aval veren kimseler hamile karşı müteselsil borçlu sıfatıyla sorumludurlar. Davacı ciranta, ileri sürdüğü bu def"i ile hamilin alacak talebinde bulunamayacağını belirtmektedir. Burada ciranta, davalı hamile karşı keşideci gibi çekte yazılı miktar kadar borçludur. TTK. 737/1. maddesine göre "Borçlu, emre yazılı bir senetten doğan alacağa karsı ancak senedin hükümsüzlüğüne taallûk eden veya senet metninden anlaşılan def"ilerle alacaklı kim ise ona karşı şahsen haiz olduğu defileri ileri sürebilir." denilmiştir.
Davacının ileri sürdüğü definin senedin hükümsüzlüğünü içeren ve senet metninden doğan mutlak def"ilerden bulunmadığı açıktır. Ayrıca senedin tehdit, hile, çalınma veya senedin ahlaka aykırı bir sebepten verildiği de ileri sürülmemiştir. Yukarıda anılan def"ilerde ciranta, hukuki işleme değil, hukuka aykırı bir fiil ileri sürdüğünden borçlunun iddiasını her türlü delille ispatlayabileceği belirgindir. (Bkz. Y.19.H.D. 16.3.1995 E., 9057 K; 2430). Davacının ileri sürdüğü "bir senet düzenleme iradesinin bulunmadığı" şeklindeki şahsi def"i hukuki işlem yokluğunu ifade ettiğinden HUMK.nun 288 ve 290. maddeler uyarınca yazılı delil ile kanıtlanmalıdır. Diğer taraftan bu def"i hamilin kambiyo senedini ciro yolu ile iktisap ederken kötü niyetli olduğu ve geçerli bir ciro teselsülü bulunmadığı iddiasını da içerdiğinden bu durumda da hukuki işlem yokluğu ileri sürülmekle, bu hususun da yazılı delil ile kanıtlanması gerekir. (Bkz. Y.12. H.D. 19.3.1996 gün E; 2304 K; 3707, Y.11.H.D. 12.3.1992 gün E; 6758 K. 3528, Bkz. Kıymetli Evrak Hukuku, Prof. Dr. Fırat Öztan 2. Bası s. 241 ve 1113).
Tanık dinlenip dinlenmeyeceği sorununa gelince; yukarıda anlatıldığı gibi davacının iddiasını yazılı delillerle kanıtlaması yasa gereğidir. Aslında yazılı delil ile kanıtlanması gereken durumlarda (HUMK.nun 288 ve 290), bu husus hakim tarafından karşı tarafa açıkça hatırlatılarak muvafakatinin alınması gerekir. Bu kuralın uygulanması için hakimin ispatı gereken hususun aslında senet (kesin delil) ile ispat edilebileceğini ancak kendileri muvafakat ederse tanık dinlenebileceğini hatırlatması ve karşı tarafın hakimin bu hatırlatması karşısında tanık dinlenmesine açıkça muvafakat ettiğini beyan etmesi, bu hususun tutanağa geçirilmesi ve HUMK.nun 151/son maddesi uyarınca okunarak imza ettirilmesi gerekir. Karşı tarafın duruşmaya gelmemesi, susması, tanıkların bu kurallara uyulmadan dinlenmesi karşı tarafın muvafakati olarak yorumlanamaz. Yukarıda yazılı şartların oluşması halinde taraflar arasında tanık dinlenmesine ilişkin bir delil sözleşmesi yapılmış olur ki, aslında senetle ispatı gereken o hukuki işlem hakkında ancak bu sınırlı halde tanık dinlenebilir. (Bkz. Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü Altıncı Baskı 2001 Cilt. 3 sh. 2924 vd.).
Dava konusu olayın değerlendirilmesine gelince; 17.10.2001 tarihli celsede "taraf beyanları alınmış, davacı vekili, tanıklarını hazır ettiklerini bildirmiş, davalı vekili ise imzasız beyanında davanın reddini istiyorum. Ayrıca tedbirin kaldırılmasını istiyorum. Devamı halinde teminata bağlanmasını istiyorum. Tanıkların dinlenmesine bir diyeceğimiz yoktur. Delillerimizi ibraz için mehil istiyorum" şeklinde beyanda bulunmuştur.
Bu beyanların HUMK.nun 289. anlamında mahkeme önünde yapılmış bir delil sözleşmesi olmadığı ve davalının tanık dinlenmesine muvafakat ettiği şeklinde yorumlanamayacağı açık bulunmaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlere göre özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda yazılı gerekçeler ve Özel Daire kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.10.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.