
Esas No: 2018/705
Karar No: 2019/322
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/705 Esas 2019/322 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 23. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 31.05.2012 tarihli ve 2011/100 E., 2012/140 K. sayılı karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 19.04.2013 tarihli ve 2013/389 E., 2013/2576 K. sayılı kararı ile;
“… Davacılar vekili, taraflar arasında imzalanan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince davalı yüklenicinin, davacılara ait bağımsız bölümleri teslim etmediği bu nedenle altı aylık kira bedeli tutarında zarara uğradıklarını ileri sürerek, tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davacıların malzeme seçimi yapmadıklarını ve proje tadilatları nedeniyle gecikmede kusuru olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, tadilat ve malzeme seçimleri nedeniyle on aylık ek süre verilmesi gerektiği, ayrıca davacıların ipotekleri kaldırmadığından kusurlu olduklarından bahisle davanın reddine dair karar verilmiş, kararın, 15. Hukuk Dairesi"nce bozulması üzerine de, bozma öncesi alınan bilirkişi raporuna göre revizyon planları ve malzeme seçimine ilişkin yazışmalar dikkate alındığında on aylık ek süre verilmesi gerektiğinden böylece de dava tarihinde teslimi gereken sürenin dolmadığı, davacı Zeynep yönünden ise hisse satın aldığı arsa sahibinden sözleşmedeki hakları temlik aldığını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1)Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı doğrultusunda inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenemeyeceğine göre, davacı ..."ın tüm, diğer davacıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2)Mahkemece bozma ilamına uyulmuş olmakla karşı taraf lehine usuli müktesep hak oluşur ve istisnai haller dışında mahkeme uyduğu bozma ilamının gereğini yerine getirerek hüküm kurmak zorundadır. Somut olayda, arsa sahiplerine ait villaların, sözleşme hükümlerine göre 21.12.2002 tarihinde teslim edilmesi gerektiği saptanmış, bozma ilamında da, bu tarihten, yükleniciye ait villaların üzerindeki ipoteklerin kaldırılması için arsa sahiplerine gönderilen ihtarnamenin tebliğ tarihine kadar olan gecikme süresinin hesaplanması, ayrıca revizyon plan tadilatlarının teslim süresine etkisinin belirlenmesi gerektiği hususlarına değinilmiştir. Bozmadan sonra alınan bilirkişi raporunda da plan tadilatlarının teslim süresini 3 ay etkileyeceği bildirilmiş olmakla sözleşmedeki teslim süresine bu süre eklendiğinde 21.03.2003 tarihi işin teslimi gereken tarih olmaktadır.Yüklenicinin arsa sahiplerine gönderdiği 24.06.2003 tarihli ihtarname 26.06.2003 tarihinde tebliğ edilmiştir. Tebliğ tarihine ihtarda tanınan 5 günlük süre de ilave edildiğinde arsa sahipleri 02.07.2003 tarihinde temerrüde düşmüş olmaktadır.
Bu durumda 21.03.2003 ile 02.07.2003 tarihleri arası oluşan gecikme tazminatının hesaplatılarak hüküm altına alınması gerekirken bozma öncesi ileri sürülüp incelenen ve kabul görmeyen bir takım sebep ve belgelere dayanılarak davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanmakta olup; eserin zamanında teslim edilmemesi nedeniyle mahrum kalınan kira bedelinin tazmini istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, müvekkilleri ile davalı şirket arasında Beyoğlu 23. Noterliğinin 01.11.1999 tarih, 62679 yevmiye sayısı ile düzenlenmiş "Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Ve Kat Karşılığı İnşaat Yapım Sözleşmesi" bulunduğunu, sözleşme konusu arsanın 78/114 hissesinin davalıya devri karşılığında altı adet villanın inşaat ruhsatının alım tarihinden itibaren 30 aylık süre sonunda ayıpsız ve noksansız olarak davacılara teslim edileceği konusunda mutabakata varıldığını, inşaat ruhsatının 21.06.2000 tarihinde alınmış olması nedeni ile mezkur konutların 21.12.2002 tarihinde teslim edilmesi gerekir iken teslim edilmediğini, her bir villa konutun aylık kira bedelinin yaklaşık 5.000 USD olduğunu, Kadıköy 6. Noterliğinin 17.06.2003 tarih ve 18297 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile aynen ifa, gecikme tazminatının tazmini yönünde kullanılarak, konutların bir an evvel teslim edilmesi ile altı adet villanın her biri için aylık 5.000 USD kira bedelinin alınarak, toplam 180.000 USD’nın 24.12.2002 tarihinden itibaren T.C. Merkez Bankası"nın döviz mevduatına uyguladığı en yüksek faiz oranı ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, taraflar arasında imzalanan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi incelendiğinde davacılardan ...’ın arsa maliki olmadığının görüleceğini, sözleşmenin tarafı olmayan üçüncü şahsın sözleşmede taraf olan ve yüklenici sıfatı ile hareket eden müvekkiline karşı dava açma hakkı olmaması nedeniyle bu davacı yönünden davanın esasa girilmeden usulden reddinin gerektiğini; davacıların 30 aylık inşaat süresinin dolmuş olması nedeniyle talep ettikleri 180.000 USD tutarındaki kira gelir kaybının ise hiçbir maddi ve hukuki mesnedi olmadığı gibi haksız ve yersiz olduğunu, çünkü 30 aylık inşaat süresinin dolmadığını, davacılara tahsis ve tefriki yapılan villa konutların tesliminde gecikme olmasında müvekkillerinin herhangi bir kusuru bulunmadığını, her bir villa için talep edilen aylık 5.000 USD tutarındaki kira gelir kaybının son derece fahiş bedel olduğunu belirterek öncelikle iş bölümü itirazlarının kabulü ile dosyanın İstanbul Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini, açıklanan sebeplerle de davanın reddine karar verilmesini, inşaat teslim süresinin geçtiğinin kabul edilmesi hâlinde ise davacılar tarafından talep edilen aylık kira gelir kaybının son derece fahiş olması nedeniyle bu bedelin keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda tayin edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, işin gecikmesinde davalıya atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı zira teslim tarihi olan 24.12.2002 tarihinden sonraki tarihte davacıların villalarda onaylı mimari proje dışında tadilatlar yapılmasına ilişkin talepleri ile malzeme seçimine dair yapmış oldukları yazışmaların inşaatın süresinin uzatıldığına dair zımnî kabul olarak değerlendirilmesi gerektiği, ilave iş niteliğinde olan bu taleplerin karşılanması için bilirkişilerin 10 aylık ek süreye daha ihtiyaç duyulduğuna dair rapor düzenledikleri ve ayrıca davacı arsa maliklerinin gelinen iş seviyesine göre inşaat teminat ipoteğini kaldırmamaları nedeniyle kusurlu oldukları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine karar Özel Dairece “…yanlar arasında biçimine uygun olarak Beyoğlu 3. Noterliğinde düzenlenmiş 01.11.1999 gün 62679 yevmiye nolu sözleşmenin 8. maddesinde inşaatın bitim süresi inşaat ruhsatı tarihinden itibaren 30 ay olup, inşaat ruhsatı 24.06.2000 tarihlidir. Yine sözleşmenin 25. maddesinde yükleniciye devredilen arsa payı üzerine inşaat teminat ipoteği konulacağı bunun inşaat seviyesine göre aşamalı olarak kaldırılacağı, kaldırılmadığı takdirde yüklenicinin inşaatı durdurabileceği ve mahkemelere müracaat edilebileceği kararlaştırılmıştır. 02.07.2002 ve 10.07.2002 tarihlerinde davacılara ait bağımsız bölümlerin kat planlarında tadilat çalışmaları yapıldığı anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamına ve inşaat ruhsatı tarihine göre inşaatın sözleşmeye göre teslim edilmesi gereken tarih 24.12.2002’dir. Bu tarihte inşaatın bitirilmediği de sabittir. Sözleşmede konulan teminat ipoteğinin kademeli kaldırılması öngörülmüş ve davacıların kaldırmaması nedeniyle ipotek mahkeme kararı ile kaldırılmış ise de; davalı yüklenici daha önce ihtarname göndererek ipoteğin kaldırılmasını istemediğinden dolayısıyla arsa sahiplerini temerrüde düşürmediğinden, ipoteğin kaldırılması talebini içeren 24.06.2003 tarihli ihtarnamenin tebliğ tarihine göre ihtarnamede belirtilen süre geçmeden inşaatı durdurmakta haklı sayılamaz ve bu tarihe kadar ipoteğin terkinindeki gecikmenin inşaatın teslim süresini etkileyeceği düşünülemez.
Mehmet Nevzat Dindar’dan tapuda arsa payını devralmış ise de, sözleşmeden doğan hakları temlik almadıkça yükleniciye karşı ileri süremez.
Bu durumda mahkemece davacı ... (Eryiğit)’in sözleşmeden doğan hakları temlik alıp almadığı, yüklenicinin 24.06.2003 tarihli teminat ipoteğinin kaldırılması talebini de içeren ihtarnamenin tebliğ tarihi de araştırılıp, yeniden oluşturulacak konusunda uzman bilirkişi kurulundan mahallinde keşif de yapılmak suretiyle 02.07.2002 ve 10.07.2002 tarihli revizyon plân tadilatlarının teslim süresine etkisi konusunda rapor alınıp teslimi gereken sürenin saptanması, bu tarihten (dava tarihini geçmemek kaydıyla) ipoteğin kaldırılması konusunda arsa sahiplerinin temerrüde düşürüldüğü tarihe kadar gecikme tazminatının yabancı para cinsinden ödeneceğine dair sözleşmede hüküm bulunmadığından BK’nın 83. maddesine göre Türk parası üzerinden hesaplattırılarak davacı Zeynep Hande’nin saptanacak hukuki durumu da dikkate alınarak hüküm altına alınması gerekirken eksik inceleme ve yanlış değerlendirme sonucu davanın tümden reddinin doğru olmadığı…” gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece, bozma kararına uyularak yapılan inceleme sonunda, davacı Zeynep’in hisse satın aldığı ve arsa sahibinden sözleşmedeki hakları temlik aldığını kanıtlayamadığı, diğer davacılar yönünden ise her ne kadar bozma kararı sonrası oluşturulan bilirkişi kurulu revizyon planı nedeniyle eklenmesi gereken süreyi 3 ay olarak belirleyerek davacıların 3 ay 11 gün kira bedeli talep edebileceğine dair görüş bildirmiş ise de bu sürenin 3 ay olmasının gerekçesinin raporda açıklanamadığı gibi, bu raporun dosya kapsamı ve proje değişikliği, malzeme tedariki kaynaklı yazışma içeriklerine uygun olmadığı, davalının ipoteğin kaldırılması istemli ihtarnameyi keşide ettiği 24.06.2003 tarihinden önce davacıların 22.04.2003, 01.05.2003, 24.06.2003 tarihlerinde revizyon talebinde bulundukları dikkate alındığından bozma öncesi alınan raporlarda ek sürenin 10 ay olarak belirlenmesinin dosya kapsamına daha uygun düştüğü gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacılar vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, önceki gerekçelerle ve özellikle tadilat plan değişikliklerinin teslim süresini 3 ay olarak belirlemek ve gecikmenin sorumluluğunu davalıya yükleyerek temerrüt tarihini geriye çekmenin menfaatler dengesine ve adalet düşüncesine uygun olmadığı vurgulanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacılar vekilince temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece uyulmasına karar verilen Özel Dairenin “davalının ipoteğin kaldırılması talebini içeren 24.06.2003 tarihli ihtarnamenin tebliğ tarihine göre ihtarnamede belirtilen süre geçmeden inşaatı durdurmakta haklı sayılmayacağı ve bu tarihe kadar ipoteğin terkinindeki gecikmenin inşaatın teslim süresini etkilemeyeceği o hâlde 02.07.2002 ve 10.07.2002 tarihli revizyon plan tadilatlarının teslim süresine etkisi konusunda bilirkişiden rapor alınarak, teslimi gereken sürenin saptanarak, bu tarihten ipoteğin kaldırılması konusunda arsa sahiplerinin temerrüde düşürüldüğü tarihe kadar gecikme tazminatının Türk parası cinsinden hesaplanması gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesinin doğru olmadığına” dair bozma ilamına uyulmasının usuli kazanılmış hak oluşturup oluşturmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Hemen belirtelim ki, gerek 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda, gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Konu, yargı içtihadı ile gelişmiştir.
Usuli kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Örneğin hâkimin bir tarafa kesin süre vermesi ile karşı taraf lehine kazanılmış hak doğar. Nitekim HGK"nın 23.10.1981 tarihli ve 1981/15-2296 E., 1981/687 K. sayılı kararında "...meselâ; bir Yargıtay bozma ilamına uyulmasına, ispat yükü kendisine düşen, takdiri delil ile iddiasını gerçeğe yakın bir şekilde ispat etmiş ve fakat hâkime bir kanaat vermemiş olan tarafa Usulün 365. maddesi hükmünce hâkim tarafından resen ant yöneltilmesine; taraflardan birine kesin süre verilmesine (Usul 164) ilişkin ara kararları bu nitelikte olup bunlardan dönme (rücu) caiz değildir. Çünkü, usule ait kazanılmış hak müessesesi, Usul Yasasının dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir (09.05.1960 tarihli ve 21 E., 9 K. ve 04.02.1959 tarihli ve 13 E., 5 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları gerekçelerinden)...." denilmek sureti ile ara kararı ile oluşan kazanılmış hak çeşitlerinden bahsedilmiştir.
Öte yandan kanun yolunda oluşan kazanılmış haklar da söz konusudur. Şöyle ki, bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK).
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK).
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması durumunda Yargıtay bozma kararı ile oluşan usuli kazanılmış hak değer taşımayacaktır. 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararında (YİBK) "...sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak, henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan bütün işlere tatbikinin gerekli olduğuna..." karar verilmiştir.
Bunun gibi bozmaya uyulmasından sonra o konuda yürürlüğe giren yeni bir kanun karşısında bozma ilamına uyulmakla oluşan usuli kazanılmış hakkın da bir değeri kalmayacaktır. HGK"nın 12.03.1997 tarihli ve 1997/7-975 E., 1997/196 K. ve 06.11.1996 tarihli ve 1996/17-561 E., 1997/744 K. sayılı kararlarında bu hususa vurgu yapılmıştır.
Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi hâlinde usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (HGK. 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E.,2004/19 K. ve 30.01.2013 tarihli ve 2012/1-683 E.,2013/165 K. sayılı kararları).
Bu sayılanların dışında ayrıca görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, s. 4771 vd.).
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir (HGK. 12.07.2006 tarihli ve 2006/4-519-527 sayılı, HGK. 31.05.2006 gün ve 2006/10-307-337 sayılı, HGK. 10.05.2006 tarihli ve 2006/4-230-288 sayılı kararı).
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bozma kararı ile dava, usul ve yasaya uygun bir hâle sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur.
Tüm bu açıklamalar karşısında somut olaya gelindiğinde; yerel mahkemece işin gecikmesinde davalıya atfedilecek kusur bulunmadığından davacının dava konusu villaların sözleşmede kararlaştırılan tarihte teslim edilmemesi nedeniyle mahrum kalınan kira alacağının tahsili istemiyle açılan davanın reddine dair verilen karar Özel Dairece davacı tarafından yapılması talep edilen 02.07.2002 ve 10.07.2002 tarihli plan tadilatlarının teslim süresine etkisinin belirlenmesi amacıyla yeniden keşif yapılarak bilirkişiden rapor alınması gerektiğine işaret edilmek suretiyle bozulmuştur. Bu bozma kararına uyularak yapılan keşif sonrası bilirkişiler revizyon tadilat planları nedeniyle sözleşmede kararlaştırılan süreye ek olarak 3 ay daha eklenmek suretiyle teslim tarihinin belirlenebileceğine dair raporlarında görüş bildirmiş olmalarına rağmen yerel mahkeme bilirkişi raporunun olaya uygun düşmediği bozma öncesi alınan raporlara göre gecikme süresinin 10 ay olmasının somut olaya daha uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Yukarıda da ifade edildiği üzere 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca bozma kararına uyan mahkeme artık bozma kararı gereğince işlem yapmak ve hüküm vermek zorundadır. Somut olayda bozma kararına uyulmakla davacılar yararına usuli kazanılmış hak oluştuğuna ve usuli kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnai bir durum da bulunmadığına göre mahkemece sözleşme uyarınca işin teslimi gereken 24.03.2003 ilâ arsa sahibinin taşınmazlar üzerindeki inşaat teminat ipoteğini kaldırmaması nedeniyle temerrüde düştüğü 02.07.2003 tarihleri arasındaki süre bakımından mahrum kalınan kira bedelinin hesaplattırılarak hüküm altına alınması yönünde bir karar verilmesi gerekirken bozma öncesi alınan ve kabul görmeyen bilirkişi raporu esas alınarak davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
O hâlde yerel mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
Diğer yandan Özel Daire bozma kararında işin teslim tarihinin maddi hata sonucu sehven “21.03.2003” olarak yazıldığı anlaşılmakla; Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bu tarihin bozma kararından çıkartılarak, yerine “24.03.2003” ibaresi yazılması gerektiği kabul edilmiştir.
SONUÇ: (I) Özel Daire bozma kararında işin teslim tarihi “24.03.2003” olduğu hâlde 21.03.2003 olarak yazılmasının maddi hataya dayalı olduğu anlaşıldığından maddi hatanın bu şekilde düzeltilmesine,
(II) Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun"un 440. maddesi uyarınca tebliğden itibaren on beş günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 19.03.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.