1. Hukuk Dairesi 2015/11589 E. , 2017/4965 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TESPİT
Taraflar arasında görülen tapu kaydında düzeltim davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, tapu kaydında düzeltim istemine ilişkindir.
Davacı, doğum tarihinin 1953 olmasına rağmen maliki olduğu 114 parsel sayılı taşınmazın tapu ve kadastro kayıtlarında doğum tarihinin hatalı olarak 1935 şeklinde yer aldığını ileri sürerek, kayıt maliki ile aynı kişi olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bilindiği üzere tapu kaydında düzeltim davalarında taşınmazların, kadastro tespiti ya da tapuya tescili sırasında mülkiyet hakkı sahibinin adı, soyadı, baba adı gibi kimlik bilgilerinin kayda eksik ya da hatalı işlenmesi, kayıt düzeltme taleplerinin kaynağını oluşturur. Bu tür işlerde kimlik bilgileri düzeltilirken, taşınmaz malikinin değişmemesi, diğer bir anlatımla mülkiyet aktarımına neden olunmaması gerekir.
Bu tür işlerde mahkemece sağlıklı bir inceleme yapılmalı ve kayıt maliki ile ismi düzeltilecek kişinin aynı kişi olduğu kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır. Bu saptama yapılırken de aşağıda açıklanan yöntem izlenmelidir:
1-Kimlik bilgilerinde düzeltme yapılması veya tespiti istenen dava konusu taşınmazların tapu kayıtları (ilk tesis ve tedavülleriyle) ve kadastro tutanakları (tespit ve tescile esas alınan tüm dayanak belgeleriyle) ayrıca taşınmazlar kadastrodan sonra edinilmişse buna ilişkin tüm belgeler ile birlikte getirtilmelidir.
2-Nüfus müdürlüğünden, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarında malik olarak görünen kişi ile aynı kimlik bilgilerine sahip bir başka kişi veya kişilerin nüfus kayıtlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalı, mevcut ise bu kişi veya kişiler duruşmaya çağrılarak talep konusu taşınmazlarda mülkiyet hakkı iddiaları bulunup bulunmadığı kendilerinden sorulmalı, kaydı düzeltilecek kişilerin nüfus kayıtları, tapu kayıtları ve dayanakları ile bağlantı kurulacak şekilde incelenmelidir.
3-Taşınmazın bulunduğu yerleşim yerinde zabıta aracılığı ile kayıt maliki ile aynı ismi taşıyan başka kişi veya kişilerin bulunup bulunmadığı da araştırılmalıdır.
4-İstem konusunda tanıklar dinlenmelidir.
5-Tüm bu araştırmalar sonucu hâlâ kesin bir kanaat oluşmamış ise mahallinde keşif yapılarak; tanıklar ve varsa tespit bilirkişileri taşınmaz başında dinlenmelidir.
Açıklanan bu hususlar çerçevesinde yapılacak inceleme ve araştırma sonucu, tapu ve nüfus bilgileri arasında bağlantı ve tutarlılık sağlandığında talebin kabulü yoluna gidilmelidir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme elverişli ve yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Şöyle ki, zabıta aracılığı ile taşınmazın bulunduğu köy ve komşu köylerde kayıt maliki “... oğlu ...” adında herhangi bir kişinin tanınıp tanınmadığı, dava konusu yeri kimin hangi tarihten beri ne şekilde tasarruf ettiğinin araştırılmadığı, taşınmaz başında keşif yapılmadığı, Nüfus Müdürlüğü’nden tapu maliki “1935 doğumlu ... oğlu ...” ile aynı kimlik bilgilerine sahip başka kişi veya kişilerin olup olmadığının sorulmadığı, öte yandan 15.07.1987 tarihinde yapılan tespite ilişkin kayıtta 1958 yılında yapılan harici satış senedine istinaden 1935 doğumlu Mustafa oğlu ... adına tespit gördüğünün belirtildiği, ne var ki davacının 1953 doğumlu olup, tespitteki satış tarihinde 5 yaşında olduğu da nazara alınarak kadastro tespit bilirkişilerinin dinlenmeden sonuca gidildiği görülmektedir.
Hâl böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler ve olgular çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılarak talebe konu taşınmazın maliki ile davacının aynı kişi olup olmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Kabule göre de, mahkemelerce verilen kararların 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297/2. maddesinde belirtildiği üzere, her bir istek hakkında taraflara yüklenen borç ve tanınan hakları sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde göstermesi ve infaza imkan sağlayacak içerikte bulunması zorunludur. Mahkemece bu düzenlemeye aykırı olarak infazı tereddüt uyandıracak şekilde karar verilmiş olması hatalıdır.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.