14. Hukuk Dairesi 2015/1253 E. , 2016/5050 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 23.05.2012 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 15.07.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Dava, tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar İstanbul İli, ... İlçesi, .. Mahallesi, ... mevki 308 ada 12 ve 13 parsel sayılı taşınmazların murisleri adına düzenlenmiş tapu tahsis belgesine dayanarak mevcut tapu kaydının iptalini ve kendi adlarına tescilini talep etmişlerdir.
Davalılardan Hazine vekili cevap dilekçesinde, taşınmazların bulunduğu bölgenin doğal SİT alanı olduğu gerekçesiyle tapu tahsis belgelerinin 2009 yılında iptal edildiğini, taşınmazlar üzerindeki tapu tahsis şerhlerinin terkin edildiğini beyanla davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacılar vekili temyiz etmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.12.1996 tarihli ve 1996/14-763-864 sayılı kararında da belirtildiği gibi, tapu tahsis belgesi bir mülkiyet belgesi olmayıp yalnızca fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyetlik belgesidir. Tapu tahsis belgesinin varlığı tahsis edilen yerin adına tahsis yapılan kişi veya mirasçıları adına tescili için yeterli değildir. Tahsis kapsamındaki yerin hak sahibi adına tescil edilebilmesi için;
-Hukuki yönden geçerliliğini koruyan bir tapu tahsis belgesinin bulunması,
-Tahsise konu yerde 3194 sayılı Kanunun 18. maddesi uyarınca imar planı veya 3290 sayılı Kanun ile değişik 2981 sayılı Kanun uyarınca ıslah-imar planlarının yapılmış olması,
-İlgilisine, tapu tahsis belgesi gereğince bir başka yerden tahsis yapılmamış olması,
-Tahsise konu yerin kamu hizmetine ayrılmamış ve imar planına göre konut alanında kalmış olması,
-Tahsise konu yer ile tescili istenilen taşınmazın aynı yer olup olmadığı ve taşınmazın niteliklerinin belirlenmesi amacıyla mahallinde uzman bilirkişiler aracılığı ile keşif yapılması,
-Tahsise konu arsa bedelinin ödenmiş olması, ödenmemiş ise taşınmazın dava tarihindeki rayiç değerinin uzman bilirkişiler aracılığı ile saptanarak hükümden önce mahkeme veznesine veya belirlenecek tevdi mahalline depo edilmiş olması.
-İmar parsellerinin oluşturulması sırasında, şuyulandırmaya tabi tutulan parselden 3290 sayılı Kanun ile değişik 2981 sayılı yasanın 18/b-c maddesi uyarınca düzenleme ortaklık payı kesilip kesilmediğinin, kesilmiş ise uygulanan oranın saptanması gerekir,
-Mahkemece, yukarıda belirtilen koşullar doğrultusunda yapılacak inceleme sonucunda, tescil isteğinin kabulü için yasal koşulların oluştuğu kabul edildiği takdirde, 3290 sayılı Kanun ile değişik 2981 sayılı Kanunun 10/C-2 maddesi gereğince tahsise konu yerde uygulanan düzenleme ortaklık payının (DOP) davacıyı da bağlayıcı nitelikte olduğu dikkate alınarak tahsis miktarından bu oranda yapılacak indirimden sonra kalan miktarın tesciline karar verilmelidir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; dava konusu taşınmazın öncesi olan 308 ada 12 ve 13 parsel sayılı taşınmazların kadastro ile 28.12.1953 tarihinde davalı Hazine adına tapuya tescil edildiği, bu taşınmazlardan davacıların murisi ...."e tapu tahsis belgesi ile toplam 336,00 m2 yerin 11.03.1985 tarihinde tahsis edildiği anlaşılmaktadır. Dosya içerisindeki belge ve delillere göre davacılar tarafından kadastrodan önceki nedenlere dayanılarak dava açılmadığından mahkemece davaya konu olayda uygulama yeri bulunmayan 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesi hükmü gerekçe gösterilerek davanın 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle reddi doğru değildir.
Bu durumda mahkemece davanın esasına girilerek Dairemizin yukarıdaki ilkeleri doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemeler yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 25.04.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.