
Esas No: 2017/1636
Karar No: 2019/319
Karar Tarihi: 19.03.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1636 Esas 2019/319 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 32. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 25.12.2012 tarihli ve 2012/24 E., 2012/259 K. sayılı karar taraf vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmekle; Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 11.12.2013 tarihli ve 2013/15593 E., 2013/19698 K. sayılı kararı ile;
(...Davacılar vekili; müvekkili ..."un diğer müvekkilinden satın aldığı mala karşılık çek düzenleyip verdiğini, çekin cirosuz olarak kaybedilmesi üzerine açılan davada çekin iptaline karar verildiğini, davalının anılan çeke dayalı olarak müvekkilleri aleyhine icra takibi başlattığını, çekteki cironun sahte olduğunu ve keşide tarihinde tahrifat yapıldığını belirterek müvekkillerinin davalıya borçlu olmadıklarının tespitine, %40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; alınan Adli Tıp Kurumu raporu ile dava konusu çekteki 1. ciro imzasının davacı şirketin yetkilisi eli ürünü olmadığının anlaşıldığı, sahte ciro ile ciro silsilesinin bozulduğu, davalının çekte tahrifat yapılmış olması nedeniyle müracaat hakkının bulunmadığı, çekin 15.12.2006 tarihinde bankaya ibraz edildiğinin iptal davasına konu olduğunun ve ödeme yasağı bulunduğunun çek arkasına şerh edildiği davalının iyiniyetli olması halinde ibraz tarihinde derdest olan çek iptal dava dosyasına çeki tevdi ederek bedelinin ödenmesini talep etmesi gerektiği, davalının çek bedelini tahsil edemediği ve davacının mağdur olmadığı, davalının tazminatla sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne, davacıların dava konusu çek nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, tarafları bağlayacak şekilde çekin iptaline, davacıların tazminat talebinin reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacılar vekilinin tüm, davalı vekilinin ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Davacı yan, davacı ..."un keşide ettiği çeki diğer davacıya teslim ettiğini, çekin diğer davacı elinde iken cirosuz olarak kaybedildiğini, çekteki cironun sahte olduğunu belirterek çek nedeniyle davalıya borçlu olunmadığının tespitini talep etmiş, davalı yan ise iyiniyetli hamil olduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir.
Dava konusu çek davacı keşideci ... tarafından diğer davacı..... Enerji A.Ş. namına keşide edilip, davacı lehtar..... Enerji A.Ş. cirosu, dava dışı 3. kişilere ait 3 ayrı cirodan sonra davalı hamil eline geçmiş ve davalı hamil tarafından iş bu çeke dayalı olarak davacılar ve dava dışı cirantalar aleyhine takip başlatılmıştır.
Davaya konu çekin lehdarı olan davacı..... Enerji şirketi çekin arkasındaki cirosunun sahte olduğunu beyan etmiştir. Bu durumda davacı lehtar..... Enerji şirketinin davaya konu çekten dolayı sorumlu tutulması mümkün olmasa bile, TTK."nun 589. maddesinde düzenlenen imzaların istiklali ilkesi gereğince çekin keşidecisi olan ve imzası hakkında tartışma olmayan davacı ..."un davaya konu çekten dolayı mahkemece sorumlu tutulmaması isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir…)
gerekçesiyle oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; dosya kendisine gönderilen İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesince önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, menfi tespit istemine ilişkindir.
Davacılar vekili; müvekkili ...’un diğer müvekkil ve takip borçlusu olan..... Enerji Madencilik İnş. San. ve Tic. A.Ş."den satın aldığı mal bedeline karşılık olarak 15.10.2006 tarihli ve 6.250,00TL bedelli bir adet çeki müvekkil şirket emrine düzenleyip teslim ettiğini, çekin yitirilmesi üzerine lehdar olan müvekkil şirket tarafından açılan davada çekin iptaline karar verildiğini ve verilen kararın kesinleştiğini, davalının iptal edilen bu çeke dayalı olarak müvekkilleri aleyhine icra takibi başlattığını, çekin lehdarı olan müvekkil şirket tarafından süresinde itiraz edildiğini ve şirket bakımından takibin durdurulduğunu, ancak keşideci olan müvekkil şahıs yasal süresi içinde itiraz etmediği için bu davacı yönünden icra takibinin kesinleştiğini, davacı şirketin rızası hilafına elinden çıkmış, tahrif edilmiş ve bulan yahut çalan şahıslarca taklit ve sahte cirolarla tedavül ettirilmiş görüntüsü verilen dava konusu çekte davalının iyiniyetli meşru hamil olmadığını, TTK."nın 704. vd. maddeleri karşısında çekin davacı tarafa iadesinin yahut da iptal edilmesinin gerektiğini, davalının takip ve dava konusu çeke dayalı herhangi bir talep hakkının bulunmadığını ileri sürerek müvekkillerinin davalıya borçlu olmadıklarının tespitine, %40 oranında tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; müvekkilinin kendisinden önceki cirantadan çeki alırken davacı lehtarın cirosunun sahte olup olmadığını bilmesinin mümkün bulunmadığını, bu durumun hayatın olağan akışına da aykırı olduğunu, çek bedelinin ödenmemesi nedeniyle müvekkilinin mağdur olduğunu, kambiyo senetlerinin tek başına bir alt ilişkiye bağlı olmaksızın hak ve borç doğuran belgelerden olduğunu, ödeme aracı olduğundan neden ve niçin ödenmeyeceğini iddia eden tarafın bu iddiasını yine senet gücündeki kesin delillerle ispat etmesi gerektiğini, müvekkilinin kendisinden önceki cirantadan çeki alacağına karşılık aldığını, çeki elinde bulundurmasının da tek başına bu durumun ispatı olduğunu belirterek, davanın reddi ile davacıların %40 oranında tazminata mahkûm edilmesine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; Adli Tıp Kurumu raporu ile dava konusu çekteki birinci ciro imzasının davacı şirketin yetkilisi eli ürünü olmadığının anlaşıldığı, sahte ciro ile ciro silsilesinin bozulduğu, davalının çekte tahrifat yapılmış olması nedeniyle müracaat hakkının bulunmadığı, çekin 15.12.2006 tarihinde bankaya ibraz edildiğinin iptal davasına konu olduğunun ve ödeme yasağı bulunduğunun çek arkasına şerh edildiği, davalının iyiniyetli olması halinde ibraz tarihinde derdest olan çek iptal dava dosyasına çeki tevdi ederek bedelinin ödenmesini talep etmesi gerektiği, davalının çek bedelini tahsil edemediği ve davacının mağdur olmadığı, davalının tazminatla sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne, davacıların dava konusu çek nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, tarafları bağlayacak şekilde çekin iptaline, davacıların tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin ayrı ayrı temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; önceki gerekçeler ve bozma kararında yer alan karşı oy gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda TTK."nın 589. maddesinde düzenlenen imzaların istiklali ilkesinin uygulanma olanağı bulunup bulunmadığı, burada varılacak sonuca göre mahkemece çekin keşidecisi olan ve imzası hakkında tartışma olmayan davacı ..."un davaya konu çekten dolayı sorumlu tutulmasına karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesine göre borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir.
6762 sayılı Mülga Türk Ticaret Kanunu’nun kambiyo senetlerine ilişkin hükümleri poliçe esası üzerine kurulmuştur. Kanun, kambiyo senetlerinin ortak olan hükümlerine poliçe başlığı altında yer vermiş; bono ve çek hakkında ise ortak hükümlere yollama yapmakla yetinmiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nu da aynı esas benimsemiştir. Çek, Türk Ticaret Kanununun üçüncü kitabı ile 5941 sayılı Çek Kanunu ve bu Kanun uyarınca çıkarılan tebliğlerle düzenlenen bir kıymetli evraktır. Türk Ticaret Kanununun 670 vd. düzenlemelerine göre çek de poliçe ve bono gibi bir kambiyo senedidir. Türk Ticaret Kanununun üçüncü kitabında 780-823. maddeleri arasında düzenlenen çeke 818. maddenin yaptığı atıflar çerçevesinde poliçeye ilişkin hükümlerin uygulanması kabul edilmiştir (Bozer, A /Göle, C: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 2018, s:221, 6102 sayılı TTK" nın 778 ve 6762 sayılı eTTK.’nın 690, 730. maddeleri)
Çek, Türk Ticaret Kanunu’nda tanımlanmamıştır.
Çeke ait hükümler göz önüne tutularak çek şöyle tarif edilebilir:Çek, kanunun öngördüğü belirli şekil şartlarına bağlı, soyut ve kayıtsız şartsız bir bedelin ödenmesi konusunda sadece bankalar üzerine düzenlenebilen, kıymetli evraktan sayılan özel bir havaledir (Tuna., E/ Göç Gürbüz, D: Ticaret Hukuku Prensipleri Kıymetli Evrak, Ankara 2018, s:268).
Çek bir kıymetli evraktır. Her kıymetli evrak gibi çek te bir hak içerir ve bu hak çeklerde bir alacak hakkıdır. Çeke bağlanmış olan alacak hakkının istenebilmesi için çekin ibrazı şarttır. Başka bir kişiye devri de ancak çekin devri yoluyla sağlanabilir (6762 sayılı TTK’nın 557., 6102 sayılı TTK’nın 645. maddesi).
Türk hukukunda çek kıymetli evrak olmasının yanı sıra kambiyo senedi de sayılır ve diğer kambiyo senetleri poliçe ve bono gibi sıkı şekil şartlarına tabidir.
Çek diğer kambiyo senetleri olan poliçe ve bono gibi, kanunen emre yazılı bir kıymetli evraktır. Kanunen emre yazılı olduğu için "emre" kaydını kapsamadan bir kişi adına düzenlenen çek de emre yazılı sayılır. Çekin nama ve hamiline yazılı olarak düzenlenmesi de mümkündür (Bozer /Göle -s:225 vd).
Poliçe ve bononun aksine çekte lehtarın gösterilmemesi çeki geçersiz kılmaz. Çekte lehdar gösterilmemişse bu çek hamile yazılı çek olarak geçerliliğini sürdürür (eTTK 697, TTK 795, Kayıhan, Ş.:Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 2018,s:107).
6762 sayılı Mülga TTK’nın “Muteber Olmıyan İmzaların Bulunması” başlıklı 589. maddesi;
“Bir poliçe, poliçe ile borçlanmaya ehil olmıyan kimselerin imzasını, sahte imzaları, mevhum şahısların imzalarını yahut imzalıyan veya namlarına imzalanmış olan şahısları herhangi bir sebep dolayısiyle ilzam etmiyen imzaları taşırsa, diğer imzaların sıhhatine bu yüzden halel gelmez.” şeklinde düzenleme içermektedir.
Bu maddeye göre, bir poliçe, ehliyeti olmayan kimselerin imzalarını ihtiva ederse, sahte imzalar veya gerçekte mevcut olmayan (mevhum) kimselerin imzalarını taşırsa yahut senedi imzalayan kişiler (veya namına imzalanan) açısından herhangi bir sebepten bağlayıcı olmayan imzalar mevcutsa, bütün bu durumlar diğer imzaların geçerliliğini etkilemez. Kambiyo senetlerinde (ticari senetler) “taahhütlerin bağımsızlığı” (imzaların istiklâli) ilkesi caridir (Ö., Fırat: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 1997, s: 414vd). Anılan madde eTTK’nın 730/3. maddesinin yollamasıyla çekler hakkında da uygulanır.
İmzaların bağımsızlığı ilkesi, poliçeye atılan her geçerli imzanın (düzenleyenin, cirantanın, avalistin, kabul eden muhatabın imzası gibi) sahibini bağladığını, geçersiz imzaların sahiplerini sorumlu kılmamalarına rağmen, poliçenin geçerliliğini ortadan kaldırmadığını ifade eder. Geçerli imzaların sahipleri, başkasının imzasının geçersiz olduğunu ileri sürerek kambiyo sorumluluğundan kurtulamazlar; geçersiz bir imza sahibini bağlamaz, ancak ciro zincirini de koparmaz. İmzaların geçersizliği ilkesi ciro zincirinde bulunan imzalardan birinin veya bazılarının sahteliğine dayanılarak menfi tespit davası açılmasına olanak tanımaz. Poliçeye imza koyan kişi diğer imzaların geçersiz veya sahte olmasının riskini de taşır. Sahte imza sahibini bağlamaz, ancak sahte imzanın sahibi, sonradan onay verirse senetten dolayı egemen olan görüşe göre sorumlu tutulabilir. Kamu güvenliğini haiz bir senedin dolaşım gücü böyle sağlanabilir. Maddeye göre her imza kendi sahibini, diğer imzalardan bağımsız olarak bağlar (P., Reha/ T., Ünal: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, İstanbul 2018, s: 178).
Ticari senetlerde, senedin geçerliliği meselesi ile sorumluluk meselesi birbirinden tamamen ayrıdır. Kanun yapıcı, 589. maddede senedin geçerliliğinin, sorumluluktan tamamen bağımsız şekilde mevcut olabileceğini kabul etmiştir. Senetteki imzalar, bu imzalarda ismi geçen şahıslar yönünden herhangi bir sorumluluk yaratmasa bile, senet yine de geçerli kalır. Senedin geçerli kalmasının sonucu ise, diğer imzaların sahiplerinin sorumluluklarının devam etmesidir (sahte imzayı atan dâhil olmak üzere). Borç yaratmayan imzalar yönünden müracaat kullanılmasına muhatap olmak da söz konusu değildir. Demek oluyor ki bu gibi imzaların varlığı hâlinde bütün riskler geçerli kalan imza sahiplerine kaymaktadır.
Kambiyo senetlerine karşı güveni arttırmak, dolayısıyla da bu senetlerin tedavül gücünü yükseltmek bakımından taahhütlerin geçerliliği ilkesi Kıymetli Evrak Hukukunda büyük önem arzeder. Ticari senetlerin tedavül gücünü korumak açısından, poliçeyi iktisap edecek kimselerden, sadece kendilerini hak sahibi yapacak beyanın (doğrudan doğruya) geçerliliğini araştırmaları istenmiş; buna karşılık kendilerine poliçeyi (bonoyu veya çeki) devreden şahsı hak sahibi yapan beyanların da sıhhatini her yönüyle araştırmaları talep olunmamıştır. Bununla beraber Kanun yapıcının, poliçeyi iktisap eden kimseden doğrudan doğruya ilişkide bulunmadığı şahısların, özellikle temel poliçede yer alan temel beyanlar, sahipleri (bu beyanları yapmış görünen kimseler) yönünden geçersiz de olsa “sonraki beyanlar” geçerli kalır, yani bağımsızdır. Mamafih, bunun için, temel borçların, dış görünüşleri itibari ile yani şeklen kusursuz olması gerekir. Kısacası, maksat temel beyanın "geçerli olduğu hukukî görünümüne" güvenen kimselerin bu güvenini korumaktır. Bu himaye poliçe hukukunda görünüşe itimat esasının söz konusu olduğu diğer bütün hâllerden daha öteye gitmektedir; zira, bu hâllerde sadece iyiniyetli üçüncü şahısların iktisapları korunmaktadır; halbuki 589. madde, bunlardan da önce, lehtarın korunmasını da mümkün kılmıştır. Cirantaların taahhütlerinin 589. maddede ifade olunan bağımsızlığına ilâveten, burada bir de, 598". maddenin 2. fıkrası ve 599. madde ile, senedi devralanlar lehine getirilen himaye de söz konusu olmaktadır ( Öztan-s.414,416).
6762 sayılı TTK’nın 598. maddesi ; “Bir poliçeyi elinde bulunduran kişi, son ciro beyaz ciro olsa da kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde, yetkili hamil sayılır. Çizilmiş cirolar bu hususta yazılmamış hükmündedir. Bir beyaz ciroyu diğer bir ciro izlerse son ciroyu imzalayan kişi, poliçeyi beyaz ciro ile iktisap etmiş sayılır”. hükmünü içermektedir.
Sahte imza, bir başkasının imzasının taklit edilmesi hâli olup, takip tarihi itibariyle yürürlükte olan 6762 sayılı mülga TTK"nın 589. maddesi hükmü gereğince; ticari senetteki geçersiz imza zincirleme ve birbirine bağlı, lehtardan hamile değin tam ve düzenli yani kesintisiz cirolar hak sahipliğine karine sayılır. Cirolar arasındaki zincirleme bağlılığın gözlenmesi sadece dış görünüm bakımından yapılır. Başka bir anlatımla, ciro silsilesinin (zincirinin) muntazam bir şekilde birbirini takip edip etmediğini incelerken dış görünüşü incelemek yeterli olup, cirantalardan birinin imzasının sahte olması veya temsilci sıfatıyla senedi imzalayan şahsın imza yetkisinden yoksun olması ciro zincirini etkilemez (Gürbüz,H ; Yargıtay Uygulaması Işığında Ticari Senetlerin iptali Davaları ve Ticari Senetlere Özgü Sorunlar, İstanbul 1984, s.295; Doğanay s.1646-1647; Alışkan, M; Kambiyo Senetlerinde Temlik Cirosu, İstanbul 1998, s. 255 vd; Başbuğoğlu, T; Uygulamalı Türk Ticaret Kanunu, 1.cilt Ankara 1988, sh. 807;l Ertekin, E./ Karataş, İ; Uygulamada Ticari Senetler: Ankara 1998, s. 363).
Yine TTK’nın 702. maddesi “ Cirosu kabil bir çeki elinde bulunduran kimse son ciro beyaz ciro olsa bile kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde salahiyetli hamil sayılır. Çizilmiş cirolar bu hususta yazılmamış hükmündedir. Bir beyaz ciroyu diğer bir ciro takibederse bu son ciroyu imzalıyan kimse çeki beyaz ciro ile iktisabetmiş sayılır.” düzenlemesine yer vermiş iken; 704. madde ile de “Çek, her hangi bir suretle hamilinin elinden çıkmış bulunursa ister hamile yazılı bir çek bahis mevzuu olsun, ister ciro suretiyle nakledilebilen bir çek bahis mevzuu olup da hamil hakkını 702 nci maddeye göre ispat etsin çek eline geçmiş bulunan yeni hamil ancak çeki kötü niyetle iktisabetmiş olduğu veya iktisapta ağır bir kusuru bulunduğu takdirde o çeki geri vermekle mükelleftir.” hükmü getirilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki, anılan düzenleme ile çekin kaybolması hâlinde çeki elinde bulunduran hamile ancak çeki kötü niyetle iktisap etmesi ya da iktisapta ağır kusuru bulunması hâllerinde geri verme mükellefiyeti getirilmiştir. Bu hâller dışında çeki elinde bulunduran hamil geri verme mükellefiyetinde olmadığı gibi çeki elinde bulundurmasından kaynaklanan yasal haklarını kullanma olanağına da sahiptir.
Çekin rıza dışında elden çıkması hâlinde keşidecinin muhatabı ödemeden men etme olanağını düzenleyen 711.maddenin 3.fıkrasında ise;
“Keşideci çekin kendisinin veya üçüncü bir kimsenin elinden rızası olmaksızın çıkmış olduğu iddiasında ise muhatabı çeki ödemekten menedebilir.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
Yeri gelmişken kısaca; mahkemece verilen çekin iptali kararlarının etkisi üzerinde de durmakta yarar vardır.
Mahkemece verilen bu karar maddi hukuk anlamında kaziyei muhkeme (kesin hüküm) teşkil etmez. Maddi hukuk yönünden mevcut hukuki durum aynen devam eder. İptal kararı, hakkın varlığına, muhtevasına ve bu hak üzerindeki tasarruf yetkisine tesir etmez (Poroy/Tekinalp-s:274).
Senedin ziyaının söz konusu olduğu bütün hâllerde, senedi iyiniyetle devralan üçüncü şahısların haklarına iptal kararının hiç bir etkisi olmaz. Senedi iyiniyetle iktisap etmiş bulunan şahsın durumu, iptal kararıyla değişmez. Başka bir deyişle, iyiniyetin korunması esası iptal kararıyla sınırlandırılmamıştır.
İptal davası davacının talebi doğrultusunda sonuçlandıktan sonra, bu davadan haberi olmadığı için, senedi iyiniyetle iktisap etmiş olsa bile, hamil, borçluya karşı hak sahibi olarak teşhis edilebilme pozisyonunu kaybetmektedir; çünkü iptal edilen kıymetli evrak, artık kıymetli evrak değildir. Buna karşılık, dava sonuçlanmadan önce senet iyiniyetle devralınmışsa, artık bundan sonra, iptal kararının iyiniyetli müktesebin iktisabına aleyhte bir etkisi olmaz. Davacı, elindeki kararı, iyiniyetli hamile vermek zorundadır; bu karara dayanarak, senet bedelini borçludan tahsil etmiş bulunduğu takdirde ise, bu meblağın devri gerekir. Bu gibi hâllerde, iyiniyetli üçüncü şahsın senedin kendisine verilmesi veya sebepsiz zenginleşme iddiasıyla, iptal kararı hamiline yönelmek hakkı vardır.
Öte yandan, orijinal senedi iyiniyetle devralmış bulunan üçüncü şahıs, iptal davası devam etmekteyken, yapılan ilandan haberi olmaz ve senedi mahkemeye vermezse (tevdi), iptal kararı sonucunda, elindeki senede istinatla hak sahibi olarak teşhis edilebilme imkânını kaybeder; yani, borçludan ödeme talebinde bulunamayacak bir duruma düşer.
Şüphesiz, ilânların tek tek herkese duyurulmasına imkân yoktur; bunu genel bir esasa bağlamakta yarar vardır; ama, elinde bir senet bulunan herkesin, o senet hakkında bir iptal kararı verilip verilmediğini devamlı surette araştırmak mecburiyetinin olmadığı da gözden kaçırılmamalıdır. Senedi iyiniyetle iktisap etmiş ve maddî hukuk yönünden hak sahibi olmuş bulunan üçüncü şahıs, iptal kararıyla şeklen hak sahibiymiş gibi görünen şahsa karşı, bu sebeple, burada da, senedin kendisine verilmesini talebe (Herausgabeanspruch) veya sebepsiz zenginleşme gerekçesiyle talepte bulunmaya (Bereicherungsansprııch) haklıdır ( Öztan -285).
Eldeki davada davacılar vekili; çekin davacı lehdar elinde iken cirosuz olarak kaybedildiğini, çekteki cironun sahte olduğunu belirterek çek nedeniyle davalıya borçlu olunmadığının tespitini talep etmiş, davalı taraf ise çeki şeklen düzgün olan ciro silsilesine göre iktisap eden davalının iyiniyetli hamil olduğunu belirtmiştir. Lehtar cirosunun sahte olduğu ileri sürülmüş, keşidecinin imzası inkâr edilmemiş ve tartışma konusu yapılmamıştır.
Dava konusu çek davacı keşideci ... tarafından diğer davacı..... Enerji A.Ş. namına keşide edilip, davacı lehtar..... Enerji A.Ş. cirosu, dava dışı 3. kişilere ait 3 ayrı cirodan sonra davalı hamil eline geçmiş ve davalı hamil tarafından işbu çeke dayalı olarak davacılar ve dava dışı cirantalar aleyhine takip başlatılmış ve 27.09.2010 tarihli ödeme emri gönderilmiştir. Başlatılan bu takibe davacı lehdar tarafından 22.11.2010 tarihli dilekçe ile takibe, borca, işlemiş ve işleyecek yasal faizlere itiraz edilmiştir. Yine davacı lehdar tarafından, çekin şirketin rızası hilafına elinden çıktığından bahisle 09.10.2006 tarihinde çek iptal davası açılmış; Torbalı 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.04.2007 tarihli ve 2006/512 E., 2007/144 K. sayılı kararı ile davanın kabulüne ve çekin iptaline karar verilmiştir. Anılan karar, 10.05.2007 tarihinde kesinleşmiştir. Dosya kapsamında bulunan 19.11.2012 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda “ İnceleme konusu çekteki 1. Ciro imzası ile Ayhan Mızrakçı" nın mukayese imzalar arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlik saptanmadığından söz konusu imzanın mevcut mukayese imzalarına kıyasla Ayhan Mızrakçı"nın eli ürünü olmadığı sonucuna varıldığı” belirtilmiştir. Çek bankaya, 15.12.2006 tarihinde ibraz edilmiş ve Torbalı Asliye Hukuk Mahkemesinin ödeme yasağı kararı gereğince banka tarafından bir işlem yapılmayarak iade edilmiştir. Çek bedeli ödenmemiştir.
Davacı lehtarın dava konusu konu çekten dolayı sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı hususunda mahkeme ile Özel Daire arasında ihtilaf bulunmamaktadır. İhtilaf; çekin keşidecisi olan ve imzası hakkında tartışma olmayan davacı ..."un davaya konu çekten dolayı sorumlu tutulmamasının gerekip gerekmediğidir.
Ticari senetteki geçersiz imza sadece imza sahibi yönünden hükümsüzlük sonucu doğurur ve senetteki her imza diğerlerinden bağımsız olarak sadece imza sahibini bağlar. İmzaların bağımsızlığı ilkesi olarak adlandırılan bu ilke gereğince de geçerli imzaların sahipleri başkasının imzasının geçersiz olduğunu ileri sürerek kendi sorumluluğundan kurtulamazlar. Bu nedenle de kendi imzasını inkâr etmeyen davacı keşideci lehtarın imzasının sahte olduğuna dayanarak sorumluluktan kurtulamaz. Eş söyleyişle; lehtar imzasının sahte olması hâli, keşidecinin senetten kaynaklanan sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
Öte yandan; Senedi şeklen düzgün silsileye dayalı olarak ele geçiren hamilin son cirodan önceki cirolardaki imzaların sahte olduğunu bilmesi mümkün olmadığı gibi, böyle bir sorumluluk da kendisine yüklenemez. Senet borçlusu ile senet alacaklısı arasındaki kişisel itiraz ve savunmalar senedi şeklen düzgün ciro silsilesi yolu ile ele geçirmiş olan iyi niyetli hamile karşı da ileri sürülemez.
O hâlde, imzaların bağımsızlığı ilkesi gereğince imzası inkâr edilmeyip tartışma konusu yapılmayan davacı (keşideci) ..."un davaya konu çekten dolayı mahkemece sorumlu tutulmaması yerinde görülmemiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davalının lehtar tarafından açılan iptal davasından yapılan ilanlarla ve çekin ibrazı ile haberdar olduğu, buna rağmen elinde bulunan çeki mahkemeye ibraz edip istirdat davası açmaya olanak sağlamadığı, çek iptal kararının iptali yoluna da başvurmadığı, alınmış olan bu iptal kararından sonra senedin teşhis fonksiyonunun kaybolduğu, davalının yetkili hamil olmadığı, imzalar arasında muntazam teselsül bulunmadığını bilerek ödeme yapan keşidecinin lehtara karşı olan sorumluluğundan kurtulamayacağı ve yetkili olmayan hamile ödeme yapan keşidecinin lehtara tekrar ödeme yapmak zorunda kalabileceğinden davacı keşidecinin de davalıya (hamile) ödeme yapmama hakkına sahip olduğu belirtilerek direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına, bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerle uyulmak gerekirken; önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen ilave nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 19.03.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Dava, çeke dayalı icra takibi nedeniyle menfi tespit davasıdır.
Davacılardan..... Enerji Madencilik A.Ş. çekin lehdarı, ... keşidecisidir. Davalı çekin en son hamili olup, davacılar aleyhine icra takibi yapmıştır. Dava konusu çek davalı tarafından 15.12.2006 tarihinde bankaya ibraz edilmiş, bankaca Torbalı Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin ödeme yasağı kararı gereği işlem yapılamadığı şerh edilerek çek davalı hamile geri verilmiştir. Mahkemece yukarıda özette yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiş Özel Dairece davacılardan lehdar ilk cirantanın imzası sahte olduğundan çekten sorumlu olmasa da TTK’nun 589. maddesindeki imzaların istiklâli prensibi gereğince çekin keşidecisi olan ve imzası hakkında tartışma olmayan davacı ...’un sorumlu tutulmamasının isabetsiz olduğu gerekçesiyle hüküm oyçokluğuyla bozulmuş, yerel mahkemece davanın kabulü kararında direnilmiştir.
Özel Daire ile Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, dava konusu çekin keşidecisi olan ve imzası hakkında tartışma olmayan davacı ...’un, lehdar cirosundaki ilk imzanın sahteliği ve alınan zayi nedeniyle iptal kararına rağmen son hamil davalıya çekten dolayı borçlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davalı uygulanacak olan 6762 sayılı TTK’nın 702. maddesine göre, cirosu kâbil bir çeki elinde bulunduran kimse son ciro beyaz ciro olsa bile, kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde yetkili hamil sayılır. Hamilin, kendisine ciro edenden çeki alırken, önceki ciroların birbirine bağlı olduğunu görmesi yeterli olup, bir de bu ciro imzalarının sahte olup olmadığını tetkik yükümlülüğü bulunmamaktadır. Çekte imzası bulunan cirantalar da tıpkı keşideci gibi son yetkili hamile karşı sorumludurlar. TTK 589. maddesinde imzaların istiklâli prensibi düzenlenmiştir. Çekteki ciro imzasının sahteliği herkese karşı ileri sürülebilecek mutlak defidir. Davacı lehdarın imzasının sahteliği dosyadaki Adli Tıp Kurumu raporuyla sabit olup, son hamil davalıya karşı bunu ileri sürerek sorumluluktan kurtulabilir. Ancak, lehdarın imzasının sahte olması, kambiyo senetlerinde imzaların istiklâli prensibi gereğince keşidecinin senetten doğan sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Ancak somut davada, lehdar, davacı..... Enerji A.Ş. Torbalı Asliye 2. Hukuk Mahkemesinde 9.10.2006 tarihinde zayi nedeniyle iptal davası açmış ve 2006/512 esas 2017/144 karar sayılı kararla, 10.4.2007 tarihinde dava konusu çekin zayi nedeniyle iptaline karar verilmiştir. Lehdarın aldığı zayi iptal kararının hamile etkisi irdelenmesi gerekir. Davalı, lehdardan sonraki müteselsil üç ciro imzasından sonra çeke hamil olmuş ve bankaya ibraz ettiği 15.12.2006 tarihinde bankanın mahkemenin ödeme yasağı nedeniyle ödememe şerhi üzerine bu çekle ilgili iptal davası olduğunu öğrenmiştir. Ancak çeki zayi iptal davasına bakan mahkemeye ibraz ederek çekin hamili olduğunu ileri sürmemiştir. İbraz etseydi, iptal davasının davacısı olan lehdara çeki ibraz edene karşı istirdat davası açması için mehil verilecek ve sonucuna göre karar verilecekti. Çekin zayi nedeniyle iptaline karar verilmiş, kesinleşmiştir. İptal kararı üzerine hak sahibi, hakkını senetsiz olarak da ileri sürebilir veya yeni bir senet ihdasını talep edebilir. (TTK m. 652) Böylece senet ile kağıt arasındaki bağ çözülmüş olur. Çözülme ile zayi olan senet artık hakkın talep edilmesinde kullanılamaz, artık “kağıt” poliçe olarak hakların taşıyıcısı olmak vasfını yitirmiştir, senet iyiniyetli müktesibin elinde bulunsa da durum değişmez, karar, iptali talep eden yönünden asıl borçluya karşı, sadece, şeklen teşhis ettiricidir, senetle meşru hamilin tanınması (belirlenmesi) işlevini yok eder. (Prof Dr. Reha Poroy-Prof Dr. Ünal Tekinalp- Kıymetli Evrak Hukuku Esasları 2018 – sayfa 122, 123.) iyiniyetli müktesip, elindeki senede dayanarak borçludan ödeme talebinde bulunamaz ama davacıya karşı senet bedelini talep hakkı mevcuttur. İptal kararı verildikten sonra, fakat daha davacı bir talepte bulunmadan önce, senede zilyet olan üçüncü şahıs senedi ibraz ederek ödeme talebinde bulunursa, borçlu bakımından yapılacak en doğru hareket senet bedelini tevdi etmektir. ( Prof. Dr. Fırat Öztan-Kıymetli Evrak Hukuku -1997. Sayfa 283). Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 5.11.2001 tarih 5674 e. -8724 k. sayılı ilamında, zayi nedeniyle iptal kararının maddi anlamda kesin hüküm sonuçları doğurmadığı, keşideciyi ve hamil senet zilyedini bağlamayacağı ancak iptal kararı ticari senedin teşhis fonksiyonunu ortadan kaldıracağından artık senet zilyedinin keşideciye müracat ederek senet bedelinin kendisine ödenmesini istemesi mümkün olmadığı gibi, keşidecinin iptal kararıyla senedi ödemekden kaçınması gerektiği, ne var ki senedin zilyedinin meşru hamil olduğunu iddia ederek, iptal kararının iptali istemi ile dava açıp, zayi nedeniyle verilen iptal kararını ortadan kaldırtıp senede dayalı haklarına kavuşması, senede dayanarak ödeme talebinde bulunması mümkün olduğu belirtilmiştir. Bu ilke HGK’nun 5.6.2002 tarihli 19-443 E. -474 K. sayılı kararında da yer almıştır. (Poroy-Tekinalp sayfa 123) Somut olayda, senedin zilyedi olan davalı hamil, iptal davasında verilen ödeme yasağı kararı nedeniyle bankaya ibrazında çek karşılığını alamamış, iptal davasından haberdar olduğu halde çeki mahkemeye ibraz ederek istirdat davası açılmasını sağlamadığı gibi, iptal kararından sonra da yerleşmiş Yargıtay kararlarıyla uygulanır olan zayi iptal kararının iptali davası da açarak iptal kararını iptal ettirmemiş olmakla, aksi sonuca varıldığında, iptal kararı ile kendisine gelen lehdara da çekin zilyedi son hamile de ödeme durumunda kalacak olan keşideci tek çek bedelini iki kez ödemiş olacağından, keşidecinin menfi tespit davasının kabulü gerekirken, Özel Dairece iptal kararının neticeleri tartışılmaksızın kararın bozulmasının doğru olmadığı, keşideci bakımından da davanın kabulü kararının bu gerekçelerle onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan çoğunluğun bozma kararına katılmıyoruz.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.