14. Hukuk Dairesi 2016/2207 E. , 2016/4877 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 22.11.2012- 14.05.2013 gününde verilen dilekçe ile asıl dava elatmanın önlenmesi, kal ve ecrimisil, birleştirilen dava temliken tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; asıl davanın reddine, birleştirilen davanın kabulüne dair verilen 28.11.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı-birleştirilen dosya davalıları tarafından istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Asıl dava elatmanın önlenmesi, kal ve ecrimisil, birleştirilen dava temliken tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, asıl davanın reddine, birleştirilen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, elatmanın önlenmesini isteyen davacılar temyiz etmiştir.
1-Mahkeme kararı hükmü temyiz eden elatmanın önlenmesi isteyen davacı ..."e usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş olup, 15 günlük yasal süre geçirildikten sonra temyiz isteminde bulunulmuştur.
HUMK"nın 432/4. maddesi ve 01.06.1990 tarihli ve 3/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince süresi geçirilen temyiz isteminin reddi gerekmiştir.
2-Elatmanın önlenmesi isteyen davacı ..."in temyiz itirazlarına gelince;
TMK’nın 684 ve 718. maddeleri hükümleri gereğince yapı, üzerinde bulunduğu taşınmazın mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) haline gelir ve o taşınmazın mülkiyetine tabi olur. Ancak, yasa koyucu somut olaydaki taşınmazların durumunu genel hükümlere bırakmamış, bu konumdaki taşınmazların maliki ile yapıyı yapan kişi arasındaki ilişkiyi TMK’nın 722, 723. ve 724. maddelerinde özel olarak düzenlemiştir. Uyuşmazlığın bu kapsamda değerlendirilmesi gerekecektir.
Bir kimsenin kendi malzemesi ile başkasının tapulu taşınmazına sürekli, esaslı ve mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) niteliğinde yapı yapması halinde malzeme sahibinin iyiniyetli olması yanında diğer bazı koşullar da mevcutsa malzeme sahibi yapının bulunduğu alan ile yapının kullanılması için zorunlu arazi parçasının tescilini mülkiyet hakkı sahibinden isteyebilir.
TMK’nın 724. maddesinde yapı sahibine tanınan bu hak, kişisel hak niteliğinde olup, bina sahibi ve onun külli halefleri tarafından, inşaat yapılırken taşınmazın maliki kim ise ona ya da onun külli haleflerine karşı ileri sürülebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, taşınmaza sonradan malik olan kişiye karşı da bu kişisel hak ancak yapı sahibini bu haktan mahrum bırakmak amacıyla arsa sahibi ile el ve işbirliği içinde olduğu iddiasıyla ileri sürülebilir.
Malzeme sahibinin TMK’nın 724. maddesine dayanarak tescil talebinde bulunabilmesi bazı koşulların varlığına bağlıdır;
a) Birinci koşul, malzeme sahibinin iyiniyetli olmasıdır.
TMK’nın 724. maddesi hükmünden açıkça anlaşılacağı üzere, taşınmaz mülkiyetinin yapı sahibine verilebilmesi için öncelikli koşul iyiniyettir. Öngörülen iyiniyetin TMK’nın 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda da kuşku yoktur. Bu kural, malzeme sahibinin, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşılık bilebilecek durumda olmamasını ya da yapıyı yapmakta haklı bir sebebinin bulunmasını ifade eder.
Malzeme sahibinin tescil istemi ile açtığı davada iyiniyetin varlığı iddia ve savunmaya bakılmaksızın mahkemece re’sen araştırılmalıdır. Ne var ki, 14.02.1951 tarihli ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi olay ve karinelerden, durumun özelliklerine göre kendisinden beklenen dikkat ve özeni göstermemiş olduğu açık bulunan malzeme sahibinin temliken tescil talebinde bulunması mümkün değildir. Çünkü bu gibi durumlarda kötüniyet karşı tarafın ispatı gerekmeden belirlenmiş olur. Ayrıca iyiniyet inşaatın başladığı andan tamamlandığı ana kadar devam etmelidir. (Sübjektif koşul)
İyiniyet koşulunun gerçekleşmediği durumlarda diğer koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasına gerek bulunmamaktadır.
b) İkinci koşul, yapı kıymetinin taşınmazın değerinden açıkça fazla olmasıdır. (Objektif koşul)
c) Üçüncü koşul ise yapıyı yapanın (malzeme sahibinin), taşınmaz malikine uygun bir bedel ödemesidir.
d) Yukarıda değinilen üç koşulun yanısıra, yapının bulunduğu arazi parçası davalıya ait taşınmazın bir kısmını kapsıyor ise tescile konu olacak yer, inşaat alanı ile zorunlu kullanım alanını kapsayacağından mahkemece iptal ve tescile karar verebilmek için bu kısmın ana taşınmazdan ifrazının da mümkün olması gereklidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; dava konusu taşınmazın tapulama sonucu taşınmaz malikleri ... ile ... adına 10.02.1970 tarihinde tescil edildiği, temliken tescil isteyen davacının 1978 yılında taşınmaza ev, ahır, samanlık ve ekmek evi yaptığı kendi beyanından anlaşılmaktadır.
Çaplı taşınmaza inşaat yapılması durumunda kural olarak iyiniyet iddiasında bulunulamaz. Temliken tescil isteyen davacının iyiniyet iddiası başkaca delillerle de kanıtlanamamıştır. Bu itibarla mahkemece, sübjektif iyiniyet iddiası kanıtlanamadığından temliken tescil talebinin reddedilmesi gerekir. İyiniyet koşulunun gerçekleşmediği durumlarda diğer koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasına da gerek bulunmamaktadır.
Temliken tescil talebi reddedildiğine göre elatmanın önlenmesi ve kal, ecrimisil talebinin de kabulü gerekir.
Mahkemece, belirtilen hususlar gözetilmeden yerinde olmayan gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle, elatmanın önlenmesini isteyen davacı ..."in süresinde olmayan temyiz isteminin REDDİNE, 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle elatmanın önlenmesi isteyen davacı ..."in temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.04.2016 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
(Muhalif)
-K A R Ş I O Y-
Dairemiz çoğunluğunca, çaplı taşınmaza bina yapanın iyiniyetinin korunamayacağı ilkesinden hareketle tescil hükmünün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemenin gerekçesinde de belirtildiği üzere "çaplı taşınmaza elatanın iyiniyeti korunmaz" ilkesi ile TMK"nın 2. maddesinde düzenlenen "Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın, açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korunmaz" şeklindeki "dürüstlük" ilkesi aynı olayda uygulanabilir olduğunda hangi ilkeye öncelik tanınacağı uyuşmazlığın çözümünde etkili olacaktır.
TMK"nın 724. maddesinde çaplı taşınmaza 3. kişi tarafından bina yapılması halinde iyiniyet savunmasının dikkate alınmayacağı yönünde bir düzenleme sözkonusu değildir. Aksine çapa bağlı olup olmadığına bağlı olmaksızın bu tür uyuşmazlıklarda iyiniyetin varlığı esas alınmıştır.
Yargısal içtihatlarla benimsenen çaplı taşınmaza elatanın iyiniyetli olmayacağı şeklindeki karine ise mutlak olmayıp somut olayın özelliklerine göre istisnai olarak iyiniyetin gerçekleştiği de kabul edilebilir.
Somut olayda da köy yerinde bir başka taşınmazı satın alan köylü kadın; satın aldığı yer olarak gösterilen dava konusu taşınmaza yaklaşık 35 yıl önce ev-ahır-samanlık vs. yapıp bugüne kadar nizasız şekilde kullanagelmiştir. Davalı taşınmazın kayden maliki olan davalılar ise bu 35 yıllık süreçte taşınmaz bizimdir elatamazsınız, kullanamazsınız gibi hiçbir itirazda bulunmamıştır. Bu durumda davacı, bina ve müştemilat yaptığı yerin satın aldığı kendi taşınmazı olduğu inancı ile ve iyiniyetle kullanımda bulunmuştur. Davalıların salt mülkiyet hakkına dayalı men"i müdahale, kal ve ecrimisil istemleri ise dürüstlük kuralı ile bağdaşmamaktadır.