Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2005/5-702
Karar No: 2005/746

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2005/5-702 Esas 2005/746 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2005/5-702 E.  ,  2005/746 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi : Oltu Asliye Hukuk Mahkemesi

    Günü : 29.07.2005

    Sayısı :2005/111 E- 88 K. 

    Taraflar arasındaki "Elatmanın önlenmesi ve Ecrimisil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Oltu Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 29.09.2004 gün ve 2004/111 E- 181 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 23.05.2005 gün ve 2005/6113-6011 sayılı ilamı ile;

    (...Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaza müdahalenin önlenmesi ve ecrimisil istemine ilişkindir.

    Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.

    Davacı yan vekilince davalı idare aleyhine açılan kamulaştırmasız el atma nedeniyle taşınmaz bedelinin tahsili davasında verilen ve Yargıtay"dan da geçerek kesinleşen kararda davalı idarenin dava konusu taşınmaza el atmadığı kesin olarak belirlenmiş ve el atılmadığı yönünde kesin hüküm oluşmuştur.

    Bu davada davacı taraf yeni maddi vakıalara dayanarak taşınmaza kesinleşen karardan sonra el atıldığını iddia etmediği gibi, ispat da etmemiştir. Nitekim dava dilekçesinde eski maddi vakıalara dayandığı gibi mahallinde yapılan keşifte dinlenen taraf tanıklarının beyanları, mahkemece zapta geçirilen gözleme göre de taşınmazlara idarenin böyle bir el atması da söz konusu değildir.

    Davanın yukarıda yazılı gerekçelerle reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi,

    Doğru görülmemiştir ...)

    Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 

    TEMYİZ EDEN : Davalı vekili 

    HUKUK GENEL KURULU KARARI 

    Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

    A-DAVACININ İSTEMİNİN ÖZETİ : Davacılar, 1987 yılından beri ve halen arsa konumunda olan taşınmazlarına davalı idarenin müdahale ettiğini, 1987 yılında askeri güvenlik bölgesi oluşturmasına rağmen, yasak bölge muamelesi yapıldığını, taşınmazlarına giriş çıkışın yasaklandığını, kullanımlarının engellendiğini, taşınmazları alıp satmalarına ve üzerinde inşaat yapmalarına izin verilmediğini, daha önce açtıkları kamulaştırmasız elatma nedeniyle tazminat davasının reddedildiğini ileri sürerek, 1987 yılından beri süre gelen müdahalenin önlenmesine fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak her yıl için 23.000.000 TL.’den toplam 391.000.000 TL. ecrimisilin tahsiline karar verilmesini istemiştir.

    B-DAVALININ CEVABININ ÖZETİ : Davalı idare, dava konusu taşınmazlara herhangi bir müdahalelerinin olmadığını, daha önce yanlar arasında görülen kamulaştırmasız elatma nedeniyle tazminat davasının ve yargılamanın yenilenmesi davasının bu dosya bakımından kesin hüküm oluşturduğunu ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

    C-YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ : Davacının taşınmazına davalı idarenin müdahale ederek tasarrufunun engellendiğini, 12 Mart 2004 tarihli yazıda arazinin alayla olan sınırından itibaren 50 metre mesafede inşaat yapmasına izin verilmemekle, malikin taşınmazında yapılaşmaya gitmesinin önünün kesilmiş olduğunu, davalı idarenin taşınmaza müdahalesinin devam ettiğini açıklayarak, davalı idarenin müdahalesinin önlenmesine, dava tarihinden geriye doğru her yıl için fazlaya dair haklar saklı tutularak 23.000.000 TL.den 5 yıllık olarak hesaplanan 115.000.000 TL.nın davalı idareden tahsiline karar verilmiştir.

    D-TEMYİZ EVRESİ VE DİRENME : Davalı idare vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıya aynen alınan gerekçelerle karar bozulmuştur.

    Mahkeme direnme kararında; Daha önce yanlar arasında görülen davalarda davalı idarenin taşınmaza elatmadığının değil, sahiplenmek amacı ile elatmadığının saptandığını, ayrıca kalıcı olmayan bir elatmanın varlığı önceki kararlarla saptandığından kamulaştırmasız elatma nedeniyle tazminat davası dışında başka nedenlere dayalı olarak dava açılabileceğini, görülmekte olan elatmanın önlenmesi davası ile kamulaştırmasız elatmanın önlenmesi davasının sebeplerinin ve niteliklerinin farklı olduğunu bu nedenle kesin hüküm oluşturmayacağını, idarenin taşınmazı askeri güvenlik bölgesi içerisine almakla birlikte uygulamada askeri yasak bölge muamelesi yaparak müdahalede bulunup bunu sürdürdüğünü açıklayarak önceki kararda direnmiştir.

    E-UYUŞMAZLIK : Daha önce yanlar arasında görülen kamulaştırmasız elatma nedeniyle tazminat davalarının görülmekte olan dava bakımından kesin hüküm oluşturup oluşturmayacağı, davacı idarenin taşınmazlara bir müdahalesinin bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.

    F-GEREKÇE : 1-Bu dosya bakımından kesin hüküm oluşturduğu ileri sürülen ve yine Oltu Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen kamulaştırmasız elatma nedeniyle tazminat davasında; yanlar ve davaya konu taşınmaz aynı olup, burada davacılar davalı idarenin taşınmazlarına kamulaştırmasız olarak el attığını ileri sürerek taşınmazın bedelini talep etmişler ve taşınmazın mülkiyetini idareye devretmek istemişlerdir. Yerel mahkemenin davalı idarenin dava konusu taşınmaza kamulaştırmasız olarak elattığını belirleyerek davanın kabulüne ilişkin olarak kurduğu hüküm Özel Dairece; “taşınmazın yasak bölge içinde olmaması nedeniyle kamulaştırma zorunluluğunun bulunmadığı, idarenin taşınmaza elatmaktan vazgeçtiği yolundaki beyanı karşısında davanın konusuz kalacağı, tel örgüler nedeniyle davacının kullanımının imkansız hale getirilmesi durumu devam etmedikçe davanın kabul edilemeyeceği” gerekçeleri ile kararı bozmuş, yerel mahkemenin elatmanın devam ettiği yönündeki gerekçe ile direnmesi üzerine Hukuk Genel Kurulu’nca; “Kamulaştırmasız elatmadan söz edilebilmesi için kamulaştırma yetkisi olan idarenin taşınmaza fiilen el koyarak malikinin el konulan taşınmazda tasarrufunun yasaya aykırı olarak tamamen ortadan kaldırılması ve bu durumun kalıcı olması gerektiği, ancak davalı idarenin vaki müdahalesinin kalıcı olmadığı, idarenin bu bölgeyi askeri güvenlik bölgesi olarak ilan ettiği ve 2565 sayılı Kanun gereğince bir takım müdahalelerde bulunduğu, davalı idarenin geçici kullanımı nedeniyle davacı tarafın bir zararı oluşmuş olsa bile, bu hususun taşınmaz bedelini talep hakkı vermeyeceği” kararlaştırılmıştır.

    Davacı tarafça yapılan karar düzeltme başvurusu üzerine Hukuk Genel Kurulu’nca; “Davalı idarenin dava konusu taşınmazın da içinde bulunduğu Oltu 246.Piyade Alay Komutanlığı etrafındaki belirli bir bölgeyi, çevresine tel örgü çekmek sureti ile güvenlik bölgesi içine aldığı, 30.06.2000 tarihinde ise tel örgülerin söküldüğü, idarenin değinilen bu tasarruflarının dava konusu taşınmazı sahiplenme amacının bulunmadığını açıkça ortaya koyduğu, bozmadan sonra yapılan delil tespitlerinin de sonuca etkili olmadığı, her davanın açıldığı tarihteki hukuksal duruma göre çözümlenmesi gerektiği” gerekçeleri ile karar düzeltme istemi reddedilmiştir.

    Mahkemede bu bozma kararı doğrultusunda davalı idarenin müdahalesinin kalıcı olmaması nedeniyle taşınmazın bedelini talep hakkı vermeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.

    Davacı, gizlilik kaydı taşıyan bir kısım belgeleri yeni ele geçirdiklerini iddia edip, dava konusu yerin yasak bölge içinde kaldığını belirterek yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunmuşsa da, mahkemece yargılamanın yenilenmesi koşulları mevcut olmadığından istem reddedilmiş, Yargıtay 5.Hukuk Dairesince de karar onanarak kesinleşmiştir.

    Burada öncelikle üzerinde durulması gereken konu, kesinleşen bu kararların görülmek olan dosya açısından kesin hüküm oluşturup oluşturmayacağı sorunudur.

    Hemen belirtilmelidir ki, kesin hükmün amacı kişiler arasındaki uyuşmazlıkların kesin bir biçimde çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, hem kişilerin hem de Devletin yararı vardır. Çünkü kişiler, arasındaki uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla artık, bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Bu açıdan, Devletin de menfaati söz konusudur. Çünkü Devlet, mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık (dava) ile, sürekli ve yinelenerek meşgul edilmesini istemez.

    Kesin hüküm, hem kişiler, hem de devlet için hukuksal durumda istikrar sağlar. Hukuksal güvenlik ve yargı erkine güven, kesin hüküm kurumu ile sağlanır.

    Kesin hüküm ikiye ayrılır. Bunlar şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hükümdür.

    Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Şekli anlamda kesin hükmün amacı, davanın sona erdirilmesine hizmet etmektir. Bir son karar, şekli anlamda kesinleşince, yanların o davada izledikleri amaç gerçekleşmiş olur. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (Örneğin 20.06.1996 tarihinde kabul edilen 4145 sayılı Yasa gereğince HUMK.m.427’de yapılan değişiklikle 01.01.2000 tarihinden itibaren miktar ve değeri 40.000.000 TL.yi ve 21.07.2004 tarihinden itibaren 1.000.000.000 TL.yi geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin verilen son kararlar kesindir. Bu kararlara karşı herhangi bir olağan yasa yoluna başvurulamaz.).

    Yasa yolu açık olan bir karar, yasa yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme istemi de reddedilmişse, veyahut yasa yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir.

    Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse, artık bu hükme karşı, olağan yasa yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.

    Diğer yandan, maddi anlamda kesin hüküm, yargısal kararlara tanınan hukuksal gerçeklik niteliğidir. Maddi anlamda kesin hüküm sayesinde, mahkeme kararlarına güven duyulması ve bu kararların uygulanması, yanlar arasındaki uyuşmazlığın bütün bir gelecek için son bulması, çelişik kararlar verilmesine engel olunması, toplumsal yaşam için zorunlu olan hukuksal istikrarın sağlanması amaçlanır.

    Maddi anlamda kesin hükmün koşulları HUMK.m.237’de açıklanmıştır. Bunlar; dava konularının (müdeabihlerinin), dava nedenlerini ve yanlarının aynı olmasıdır. (YHGK’nun 15.12.2004 gün ve 2004/9-727-716 sayılı ilamı).

    Görülmekte olan elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası ile, daha önce görülen kamulaştırmasız elatma nedeniyle tazminat davasının yanlarının ayrı olduğu konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.

    Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih, dava konusu yapılmış olan hak yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir.

    Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir (YHGK.’nun 12.09.1956 gün ve 1956/6-29-28 sayılı ilamı).

    Bu yönden somut olaya bakıldığında; her ne kadar önceki ve şimdiki davada davanın konusu olan taşınmaz aynı olmakla birlikte, ilk davada taşınmazın mülkiyetinin bedeli talep edilip dava olumlu sonuçlanırsa, dava sonunda mülkiyetinin idareye devri söz konusu olup, görülmekte olan davada ise, mülkiyetin davacıda kalması, haksız zilyetliğin önlenmesi ve haksız olarak yapılan geçici kullanım nedeniyle ecrimisil istendiğinden talep edilen haklar değişik olup, her iki davanın müddeabinin aynı olduğundan söz edilmesi mümkün değildir.

    Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Buna göre her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulunda bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir.

    Somut olayda; davacı hem önceki davada ileri sürdüğü bir kısım vakıalara, hemde o davadan sonra ortaya çıkan ve o davada değerlendirilmeyen delil tespitleri gibi bir kısım kanıtlara dayanmış ve davalı idarenin müdahalesinin devam ettiğini ileri sürmüştür. Bu yönden de bakıldığında her iki davanın vakıalarının aynı olduğunu söylemek mümkün olmadığından, önceki kararın bu dosya açısından kesin hüküm oluşturduğundan söz edilemez.

    Öte yandan Özel Dairenin kabulünün aksine daha önce yanlar arasında görülen kamulaştırmasız el atma davasında; davalı idarenin dava konusu taşınmaza hiç el atmadığı değil, kalıcı olarak elatmadığı ancak, bunun yanında bir kısım bölgenin tel örgü içine alınıp askeri güvenlik bölgesi olarak ilan edilip davacıların tasarruflarının engellenmesi suretiyle geçici bir elatmanın mevcut olduğu, davalı idarenin geçici kullanımı nedeniyle davacı tarafın bir zararı oluşmuş olsa bile, bu hususun taşınmazın bedelini talep hakkı vermemekle birlikte başkaca tazmin yollarının bulunduğu şeklindeki saptamalar, yanlar arasında kesin hüküm olmasa da güçlü delil oluşturur. Kaldı ki, dosyada toplanan deliller, yapılan delil tespitleri, tanık beyanları ile tüm dosya kapsamına göre; davalı idarenin dava konusu taşınmaza tel örgü çekerek, askeri yasak bölge tabelası asarak, taşınmaz içerisindeki belirli bir alanda yapılaşmayı yasaklayarak, taşınmazları anayola bağlayan yolları kapayarak davacıların tasarruflarını kısıtlayarak geçici olarak müdahalede bulunduğu anlaşılmaktadır.

    1982 Anayasası, mülkiyet hakkını 1961 Anayasası’na göre daha da güçlendirerek, temel hak ve ödevler kısmına almıştır. 1982 Anayasasının 35.maddesinde; “herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlandırılabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” 46.maddesinde ise; “kamu yararının gerektirdiği hallerde, karşılıklı peşin ödenmek koşuluyla özel mülkiyette bulunan taşınmaz malları kamulaştırabileceği” öngörülmüştür. Görüldüğü üzere, mülkiyet hakkı ancak kamu yararı ve kamu düzeni amacı ile sınırlandırabilecektir (YHGK.’nun 20.10.2004 gün 2004/1-435-558 sayılı ilamı).

    Türk Medeni Kanunu’nun 683.maddesinde (Türk Kanunu Medenisi’nin 618.maddesinde); “Bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.

    Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” denmektedir.

    Taşınmaza yapılan elatmanın mutlaka kusura dayanması gerekmez. Ancak söz konusu elatma haksız olmalıdır. Diğer bir söyleyişle, ayni hak, komşuluk hukuku yada kamu hukukundan kaynaklanan bir hakka dayanmamalıdır (Prof.Dr.M.Kemal Oğuzman, Prof.Dr.Özel Seliçi Eşya Hukuku, 3.Bası İstanbul 1988 s.261).

    Bu anayasal ve yasal düzenlemeler karşısında idari makam tarafından alınan; kişinin mülkiyet hakkını sınırlayıcı, tasarrufunu önleyici nitelikteki işlem ve eyleminden kaynaklanan müdahalesinin haksız olduğu ve önlenmesi gerektiği sonucuna varılmış olup, mahkemenin bu yöne ilişkin direnmesi doğrudur.

    2-Davacı müdahalenin önlenmesi ile birlikte ecrimisil de talep etmiş ve mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu talepte bağlı kalınarak ecrimisile karar verilmiştir. Ne var ki, Özel Dairece davalı idare vekilinin ecrimisil miktarına ilişkin temyiz itirazları incelenmediğinden, dosyanın Dairesine gönderilmesi gerekir.

    S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle,

    Daha önce yanlar arasında görülen davanın görülmekte olan dosya bakımından davacı aleyhine kesin hüküm oluşturmadığına ve davalı idarenin geçici elatmasının mevcut olduğuna ilişkin yerel mahkemenin direnme kararı doğru olmakla birlikte, mahkemece hükmedilen ecrimisil miktarına ilişkin davalı idare vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 5.Hukuk Dairesine Gönderilmesine, 21.12.2005 günü oyçokluğu ile Karar Düzeltme yolu açık olmak üzere karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi