Abaküs Yazılım
23. Hukuk Dairesi
Esas No: 2014/7845
Karar No: 2015/6004
Karar Tarihi: 28.09.2015

Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2014/7845 Esas 2015/6004 Karar Sayılı İlamı

23. Hukuk Dairesi         2014/7845 E.  ,  2015/6004 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : İzmir(Kapatılan) 15. Asliye Ticaret Mahkemesi
    TARİHİ : 02/05/2014
    NUMARASI : 2013/409-2014/138

    Taraflar arasındaki tespit, alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
    - K A R A R -
    Davacı vekili, müvekkili şirket ile davalılar arasında temizlik hizmeti sözleşmesi imzalandığını, ancak bahsi geçen sözleşmenin davalı tarafça haksız olarak feshedildiğini ve teminat mektuplarının da nakde çevrildiğini ileri sürerek, sözleşmenin haksız ve yetkisiz olarak feshedildiğinin tespiti ile haksız fesih nedeni ile teminat bedelinin, gerek doğmuş ve gerekse de sözleşme süresi sonuna kadar doğması ümit edilen hak ediş bedellerinin en yüksek reeskont faizi ile taraflarına ödenmesini, aksi kanaat halinde davalının zararının ve müvekkilinin alacaklarının tespiti ile bakiye bedellerin akdin feshi tarihi itibariyle en yüksek reeskont faizi ile ödenmesini, davalı uhdesinde 2008 yılından beri tutulan ve kullanılan teçhizat bedellerinin de uhdelerinde tutum tarihi itibariyle en yüksek reeskont faizi üzerinden ödenmesi ile bu teçhizatın belirlenecek kullanım bedellerinin de sözleşmenin feshi tarihi itibariyle en yüksek reeskont faizi ile birlikte taraflarına ödenmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalılar vekilleri, davanın reddini istemişlerdir.
    Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davacının dava dilekçesinde ve 01.04.2014 tarihli beyanında uğradığı zararın 450.275,00 TL olduğunu ortaya koyduğu, buna rağmen sanki alacak miktarının tam olarak belirlemesi imkânsızmış gibi bir yaklaşımla davasını belirsiz alacak davası şeklinde "fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak", "şimdilik" sözcükleri denilmek suretiyle açtığı, davacının zararının miktarının belirlenebilmesine rağmen belirsiz alacak davası şeklinde eldeki davayı açmasında hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın usulden reddine karar verilmiştir.
    Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
    1-Davacı tarafça, “sözleşmenin haksız ve yetkisiz olarak feshedildiğinin tespiti ile haksız fesih nedeni ile teminat bedelinin gerek doğmuş ve gerekse sözleşme süresi sonuna kadar doğması ümit edilen hak ediş bedellerinin en yüksek reeskont faizi ile taraflarına ödenmesi, aksi kanaat halinde davalının zararının ve müvekkilinin alacaklarının tespiti ile bakiye bedellerin akdin feshi tarihi itibariyle en yüksek reeskont faizi üzerinden, keza davalı uhdesinde 2008 yılından beri tutulan ve kullanılan teçhizat bedellerinin uhdelerinde tutum tarihi itibariyle en yüksek reeskont faizi üzerinden taraflarına ödenmesi, keza bu teçhizatın belirlenecek kullanım bedellerinin sözleşmenin feshi tarihi itibariyle en yüksek reeskont faizi ile birlikte taraflarına ödenmesi” istenmiştir.
    Davacının sözleşmenin haksız ve yetkisiz olarak feshedildiğinin tespitine yönelik istemi “alacak davası” kapsamında olmayıp mahkemenin bu istemi de alacak davası kapsamında nitelendirmesi doğru olmamıştır.
    Bu durumda mahkemece, davacının sözleşmenin haksız ve yetkisiz olarak feshedildiğinin tespiti istemi ile ilgili uyuşmazlığın esasının incelenmesi, haksız olarak feshedildiğinin tespit edilmesi halinde, bu isteme bağlı olarak talep edilen tazminat istemlerinin incelenmesi, yine feshin haklı oluğunun belirlenmesi durumunda ise açıklanan tazminat istemlerinin incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, istemin doğrudan “alacak” olarak nitelendirilmesi doğru olmamıştır.
    2-Davanın alacak davası olarak açılmış olduğunun kabulü halinde; YHGK"nın 17.06.2015 tarih ve 22-1237 E., 1647 K. sayılı ilamında açıklandığı üzere;
    01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 102 maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nda yer almayan yeni bir dava tüm olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.
    6100 sayılı Kanun’un 107. maddesinde yer alan,
    "1- Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarı yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
    2- Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
    3- Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir."düzenlemesi ile belirsiz alacak davasına yer verilmiştir.
    Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından, esasen baştan miklar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.
    Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemcsi durumuna ya da objektif olarak; imkânsızlığa dayanmalıdır.
    Madde gerekçesinde; bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek ‘"etkin hukukî koruma"nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgari olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak vc tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam vc kesin olarak gerçekten belirlemesinin mümkün olmaması ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın .../...
    S.3.
    ESAS NO : 2014/7845
    KARAR NO : 2015/6004

    ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtilmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hallerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir." Alacaklının, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahip olduğu, hak-arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçeneklerin yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamayacağı, esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her edâ davasının temelinde bir külli tespit unsuru bulunduğu, başka deyimle edâ hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kriterler kabul edilmiştir. Bu kriterler davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin; 1-Davacının kendisinden beklenememesi, 2-Bunun olanaksız olması, 3-Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.
    Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.
    Usul hukukunun maddi hukuk içinde gerçekleşen hakkın talep edilebilirliğini, tespitini belirli kurallara bağlayan hukuk dalı olması nedeniyle maddi hukuk için araç olduğu unutulmamalıdır.
    Doktrinde; talep konusunun miktarının, tarafların anlaşmasına gerek kalmaksızın objektif olarak belirlenebilmesinde, İİK m. 67 hükmünde öngörülen icra inkâr tazminatına ilişkin “likit alacak” kavramının yol gösterici olabileceği ileri sürülmüştür. (Kuru/Budak, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Getirdiği Başlıca Yenilikler, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 85, Sayı, 2011/5, s. 11; Yılmaz Ejder, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012 s.737 vd.).
    Genel bir kavram olarak “likid (liqiude) alacak”; “tutarı belli (muayyen), bilinebilir, hesaplanabilir alacaktır” Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez (YHGK 14.07.2010 gün ve 2010/19-376 Esas 397 K.sayılı ilamı).
    Likit alacak bakımından aranan “borçlunun, talep edilen alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmesi veya bilmek (kolayca hesap edebilmek) durumunda olması; bu bağlamda alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına (anlaşmasına) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç bulunmaması, diğer bir anlatımla, borçlunun, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması” ölçütü birçok tartışmayı sona erdirmekle beraber, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin, alacağın likit olup olmadığı ile ilgili başlı başına bir kıstas olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Çünkü mahkeme uygulamasında “hesap işi”, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerden olduğundan borçlunun, kendi başına hesaplayabilecek durumda olduğu asıl alacak ve temerrüt faizine itiraz etmesi halinde, mahkemenin, alacaklının alacağının miktarını, bizzat tespit etmeyip, bilirkişi vasıtasıyla belirleyeceğinden, likit olan bir alacağın sırf bilirkişi incelemesi yapıldığı gerekçesi ile likit sayılmaması doğru olmayacaktır (Yılmaz, age s. 737, 740).
    Bu durumda mahkemece, davacının “aksi kanaat halinde davalının zararının ve müvekkilinin alacaklarının tespiti ile bakiye bedellerin akdin feshi tarihi itibariyle en yüksek reeskont faizi üzerinden, keza davalı uhdesinde 2008 yılından beri tutulan ve kullanılan teçhizat bedellerinin uhdelerinde tutum tarihi itibariyle en yüksek reeskont faizi üzerinden taraflarına ödenmesi, keza bu teçhizatın belirlenecek kullanım bedellerinin sözleşmenin feshi tarihi itibariyle en yüksek reeskont faizi ile birlikte taraflarına ödenmesi"ne yönelik terditli isteminin, belirli nitelikte olmadığı gözetilerek uyuşmazlığın esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
    SONUÇ : Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28.09.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi