14. Hukuk Dairesi 2015/12575 E. , 2016/4730 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 13.05.2013 gününde verilen dilekçe ile ortaklığın giderilmesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 02.06.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Dava, ortaklığın giderilmesi isteğine ilişkindir.
Davalı, dava konusu taşınmaz üzerindeki binanın kendisine ait olduğu iddiasıyla aynen taksim suretiyle ortaklığın giderilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, ortaklığın satış suretiyle giderilmesine dair verilen hükmün davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizce dava konusu taşınmaz üzerinde iki katlı bina olup bilirkişi raporunda değerinin 57.000,00 TL olduğunun tespit edildiği, davalı binanın kendisine ait olduğunu beyan ettiğine göre davalıya muhtesatın aidiyetinin tespiti davası açmak üzere süre verilmesi, verilen süre içerisinde dava açıldığı takdirde sonucunun beklenmesi, açılmadığı takdirde o konuda uyuşmazlık yokmuş gibi karar verilmesi gerektiği hususu belirtilerek bozulmuştur.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak 20.03.2015 tarihli celsede davalı ..."a muhtesatın aidiyetinin tespiti davası açması için gelecek celseye kadar süre verilmiş, davacı 02.06.2015 tarihli celsede davayı henüz açamadığını belirterek yeniden süre verilmesini talep etmiş, mahkemece araştırılacak başka bir husus kalmadığı zapta geçirilerek davanın kabulü ile ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
Bir davanın açılmasıyla başlayan yargılama faaliyetinde, karara ulaşmak bakımından, mahkeme ve taraflarca yapılması gereken belirli işlemler bulunmakta olup, her işlemin belli bir zaman aralığında yapılması gerekmektedir. Usul hükümleri ile normatif bir değer kazanan bu zaman aralıklarına süre denilmektedir. Böylece usul işlemleri tarafların ya da mahkemenin arzularına, insiyatifine bırakılmamış olmaktadır.
Hakimin tespit ettiği süreler kural olarak kesin değildir.
Hakim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, HMK"nın 90/2 maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir ve bu sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir (HMK m. 94/2, HUMK m. 159).
Öte yandan, (mülga 1086 sayılı HUMK"nın 163. maddesi) 6100 sayılı HMK"nın 94. maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir.
Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Bu cümleden olarak, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; mahkemece, 20.03.2015 tarihli celsede, davalı ..."a muhtesatın aidiyetinin tespiti davası açması için gelecek celseye kadar süre verilmesine şeklinde ara kararı oluşturulmuş ise de bu süre kesin süre olmadığı gibi, sonuçları da davalıya ihtar edilmemiştir.
Bu durumda mahkemece, davalı tarafa yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda muhtesatın aidiyetinin tespiti davası açılması bakımından usulüne uygun şekilde kesin süre verilerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken usul hükümlerine aykırı şekilde verilen süreye ilişkin ara kararının yerine getirilmediği gerekçesiyle davalının muhdesat savunması gözardı edilerek hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine 19.04.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.