Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/631
Karar No: 2016/391

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/631 Esas 2016/391 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2015/631 E.  ,  2016/391 K.

    "İçtihat Metni"

    Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Ağır Ceza
    Günü : 08.05.2014
    Sayısı : 25-141

    Sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, Beyoğlu 7. Asliye Ceza Mahkemesince 20.05.2009 gün ve 352-233 sayı ile, eylemin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturabileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi üzerine dosyanın gönderildiği İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesince 12.06.2012 gün ve 124-160 sayı ile sanığın 5237 sayılı TCK"nun 81, 35, 62, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye karar verilmiştir.
    Hükmün Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafii tarafından, katılan vekilince ise sadece vekâlet ücreti yönünden temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 30.01.2014 gün ve 2588-366 sayı ile;
    "1- Müdahil vekilinin yasal süreden sonra vaki temyiz isteminin CMUK"nun 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.
    2- Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık ...’nun suçunun sübutu kabul, takdiri cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin eksik incelemeye, tahrikin varlığına yönelen, Cumhuriyet savcısının bir sebebe dayanmayan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,
    Ancak;
    a) Sanığın, mağdureyi bıçakla sağ alt ekstremiteden altı kez basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ve hayati tehlike oluşturmayacak şekilde, sol alt ekstremiteden en az biri femoral arter ve safen ven ve peroneal sinir yaralanmasına neden olacak ve hayati tehlike geçirecek şekilde iki kez yaraladığı olayda, yaraların yeri ve niteliği, imkânı olduğu halde hayati öneme sahip bölgelere vurmadığı, eylemine kendiliğinden son verdiği hususları dikkate alındığında, sanığın eyleme bağlı ortaya çıkan kastının yaralamaya yönelik olduğu anlaşıldığı halde, mağdureyi kasten yaralama suçundan ve yaraların sayısı ve niteliği itibarıyla temel cezanın üst sınırdan tayini yerine, kasten öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması,
    b) Kabule göre; sanığın, bıçakla mağdureyi sekiz yerinden yaraladığı olayda; teşebbüs nedeni ile 9 ila 15 yıl arasında ceza öngören 5237 sayılı TCK"nun 35. maddesi ile uygulama yapılırken, meydana gelen zararın ağırlığı dikkate alınarak, makul bir ceza tayin edilmesi yerine hiç yaralanma olmamış gibi 9 yıl hapis cezasına hükmedilerek eksik ceza tayini" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel mahkeme ise 08.05.2014 gün ve 25-141 sayı ile;
    "Yargıtay bozma ilamında, mağduredeki yaraların yeri ve niteliğinin değerlendirilmesi gerektiğinden bahsedilmiş olup, adli tıp raporunda belirtildiği şekilde bu yaralardan iki adedinin mağdurenin hayati tehlike geçirmesine sebebiyet verecek nitelikte olduğu açıktır. Olayın oluş anı değerlendirildiğinde, sanığın iki adet bıçak darbesini mağdurenin bacak bölgesine vurabilecek iken, özellikle kalça bölgesine vurduğu ortadadır. Öte yandan sanık, bıçak darbeleri sonucu yere düşen mağdurenin yaralanması sonucu eylemini sonlandırmamış, toplam sekiz defa bıçak darbesi ile yaraladığı mağdurenin öleceğini düşünerek eylemini sonlandırmıştır. Bu durumda sanığın, Yargıtay bozma ilamının 2-a paragrafının ikinci cümlesinde anlatılan yaralama eylemini kendiliğinden sonlandırdığı yorumuna katılmak mümkün olmayıp, adam öldürmeye yönelik eylemini kendiliğinden sonlandırdığı açıkça anlaşılmaktadır. Yine sanık, bıçaklama eylemini sonlandırdıktan sonra pişmanlık göstererek mağdureyi hastaneye götürme çabasına girmediği gibi, çevrede bulunan kişilerden de bu yönde talepte bulunmamış, kendi savunmalarından da anlaşıldığı üzere mağdureyi yaralı şekilde bırakıp kaçmayı seçmiştir. Tanık Elife Tavut"un beyanları ile sabit olduğu şekilde, sanığın olaydan bir gün önce mağdurenin evinin önüne gelerek mağdureye yönelik küfür ve tehditte bulunması, olay olduktan sonra da mağdurenin şikâyetinden vazgeçmesi için akrabası olan tanık Volkan Beker"i telefonla arayıp tehdit etmesi ve olayın oluş şekli değerlendirildiğinde, sanığın mağdureyi öldürme kastı ile hareket ettiği açıkça ortaya çıkmaktadır. Olağan yaşamda bacak bölgesinden alınan bıçak yaralanmasının kişileri öldürmeyeceği bilinir. Ancak bu bölgede dahi birden fazla yaralanmanın ana damara isabet etmesi halinde kişileri öldürebileceği de yine yaygın olarak bilinir. Sanığın, mağdurenin baldır bölgesine altı adet bıçak darbesi vurarak mağdureyi öldürmeyi amaçladığı ortadadır. Nitekim sanığın, yalnızca yaralama kastıyla ve anlık sinirle hareket etmiş olması durumunda, birkaç bıçak darbesi ile mağdureyi bırakabilecek iken, bıçakla toplam sekiz kez vurmayı tercih etmesi de öldürme kastını ortaya koymaktadır" gerekçesiyle direnerek, önceki hüküm gibi karar vermiştir.
    Bu hükmün de sanık müdafii tarafından, katılan vekilince ise sadece vekâlet ücreti yönünden temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22.06.2015 gün ve 243537 sayılı "temyiz isteğinin reddi" ve “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Katılan vekilinin, 08.05.2014 tarihinde yüzüne karşı açıklanan hükme karşı, sadece vekâlet ücretine ilişkin 01.07.2014 tarihli temyiz isteğinin, bir haftalık kanuni süreden sonra yapıldığı anlaşıldığından, 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 317. maddesi gereğince reddine karar verilerek, inceleme sanık müdafiinin temyiz isteğiyle sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin, kasten öldürme suçuna teşebbüs mü yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    21.03.2009 tarihli olay, yakalama ve muhafaza altına alma tutanağında; saat 14.30 sıralarında polis ekiplerince Tarlabaşı Bulvarı üzerinde yapılan kontroller sırasında, otobüs durağındaki vatandaşların “kaçıyor, yakalayın, kadını bıçakladı” diye bağırmaları ve sanığın elinde bıçakla koştuğunun görülmesi üzerine görevlilerce yakalandığı, sanığın bıçağı rızası ile teslim ettiği, yerde yatmakta olan katılanın kendisini sanığın bıçakladığını beyan ettiği bilgilerine yer verildiği,
    Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporda; katılan hakkında düzenlenmiş tedavi belgelerinde, sağ uyluk orta 1/3 önden başlayarak arka yüze uzanan altı adet 2-3 cm"lik kesi, inguinal bölgeye uzanan geniş hematom, sol gluteal ve sol uyluk orta 1/3 lateralde iki adet 2 cm"lik kesi bulunduğunun kayıtlı olduğu, sol alt ekstremitede tanımlanan kesici delici alet yaralanmalarının trajeleri ve vücutta yaptıkları yaralanma ayrıntılı olarak tanımlanmamış olduğundan, bu lezyonlardan hangisi veya hangilerinin büyük damar yaralanmasına neden oldukları kesin olarak ayırt edilememekle birlikte, tanımlanan kesici delici alet yaralarından en az bir tanesi femoral arter, safen ven ve peroneal sinir yaralanmasına neden olduğundan kişinin yaşamını tehlikeye soktuğu, diğer kesici delici alet yaralarına ait herhangi bir büyük damar yaralanması tanımlanmadığına göre her birinin ayrı ayrı kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun ifade edildiği,
    İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarınca düzenlenen ekspertiz raporunda; suçta kullanılan namlu kısmı 12 cm uzunluğunda, tek ağızlı, sivri uçlu, oluksuz ve ağaç kabzalı bıçağın, 6136 sayılı Kanun kapsamında yasak nitelikteki bıçaklardan olmadığı tespitlerine yer verildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Katılan ... kollukta; Kasımpaşa"daki annesini ziyaret etmek için Tarlabaşı Durağına geldiği sırada ismini Agop olarak bildiği sanık ile karşılaştığını, sanığın daha önce sürekli kendisini ve annesini “benim paramı aldınız” diyerek tehdit ettiğini, bu nedenle sanığı durakta görünce “sen ne yapıyorsun, benden ne istiyorsun, bırak artık peşimi” deyip arkasını dönerek uzaklaşmaya çalıştığını, bu sırada vücudunda bir acı hissettiğini, ne olduğunu anlamak için geriye döndüğünde sanığın kendisini üç veya dört yerinden bıçaklamaya devam ettiğini, yere düştüğünü,
    Kovuşturma evresinde; sanığı altı yıldır tanıdığını ve arkadaş olduklarını, aralarında cinsel bir beraberlik yaşanmadığını, sanığın sürekli kendisi ile evlenmek istediğini, olay günü telefonla arayan bir erkek şahsın kendisi ile birlikte olmak için ne kadar para isterse verebileceğini söylediğini, telefonu kapattığını, daha sonra aynı numarayı arayıp karşıdaki şahsa neden böyle davrandığını sorduğunu, onun da telefonla arama konusunda sanığın zorladığını belirtip özür dilediğini, bunun üzerine sanığın annesini telefonla arayıp, oğlunun yaptığı yanlış davranışlardan rahatsız olduğunu ve savcılığa şikâyet edeceğini söyleyerek evinden çıktığını, Tarlabaşı"na gittiğinde sanıkla karşılaştıklarını, sanığın alkollü olduğunu ve “beni bırakamazsın, benimle birlikte olacaksın” dediğini, kendisini kollarından tutup tartaklamaya başlayınca sanığı ittiğini, bunun üzerine sanığın belinden çıkarttığı bıçakla yakın mesafeden kendisine birkaç kez vurduğunu, bıçak darbeleri sonucu yaralanıp yere düştüğünü, yerde iken sanığın “benim param var, ben cezaevinden çıkacağım fakat sen öleceksin” şeklinde sözler söylediğini, sanığa “üç çocuğum var, ne olur beni öldürme” diye yalvarması üzerine, sanığın bıçakla vurmaktan vazgeçip oradan kaçmaya çalıştığını, olay günü sanığı telefonla aramadığını ve “anneni Taksim"de satacağım” şeklinde bir söz söylemediğini,
    Tanık Sevim Şensöz; olay günü kızı olan katılanın kendisinde misafirlikte bulunduğu sırada sanığın telefonla kızını aradığını, kızının sanığa “niçin beni telefonla arayıp rahatsız ediyorsun, ben sana cevabını verdim” dediğini, telefon görüşmesinden sonra kızının Taksim"e gittiğini ve burada sanık tarafından bıçakla yaralandığını, sanığın evlenme teklifini kabul etmemesi nedeniyle kızını yaraladığını,
    Tanık Elife Tavut; katılanın komşusunun kızı olduğunu, sanık ile katılanın arkadaş olduklarını, aralarında gönül ilişkisi olup olmadığını bilmediğini, sanığın katılanın evinin önüne gelerek küfürler ettiğini ve katılanın kardeşini bıçakla yaraladığını, olay günü de Tarlabaşı"na doğru giderken bir çığlık sesi duyduğunu, sanığın bir kadının baldırına doğru bıçak salladığını görünce bayıldığını, kendine geldiğinde katılanın bıçaklandığını öğrendiğini, sanığın katılana bıçağı savururken “seni öldürürüm” şeklinde bir söz söylediğini duymadığını,
    Tanık Hayriye Civelek; birkaç kez katılanla sanığın birlikte gezdiklerini gördüğünü, ilişkilerinin duygusal yönde olup olmadığını bilmediğini,
    Beyan etmişlerdir.
    Sanık ...; katılanla beş yıldır beraber olduklarını, katılanla evlenmek istediğini ancak onun başkaları ile de birlikte olduğunu, katılanı içinde bulunduğu hayattan kurtarmak için çaba sarf ettiğini fakat karşılık alamadığını, katılana maddi yardımda da bulunduğunu, bu durumun kendisini zorlamaya başladığını, katılanın kendisini telefonla rahatsız ettiğini, bu olaylar nedeniyle sinir krizleri geçirdiğini, olay günü katılanın kendisini telefonla arayıp birahanenin önüne çağırdığını, buluşma yerine gittiğinde katılana “benden ne istiyorsun, ben sana elimden geleni yapıyorum, gel şurada oturup kahve içelim” dediğini, katılanın ise “istemiyorum, anneni Taksim Meydanında satacağım, sen annenle yatıyorsun” şeklinde sözler söylediğini, bunun üzerine sinirlenip oradan geçen bir seyyar satıcının tezgahından aldığı bıçakla katılana vurduğunu, kaç defa vurduğunu hatırlamadığını, istese bıçağı katılanın kalbine vurabileceğini, ancak öldürme maksadıyla hareket etmediğini, polisten kaçmadığını, kendiliğinden teslim olduğunu, katılanı yaraladığı sırada “parayı verip çıkarım, sen ölürsün” şeklinde bir söz söylemediğini savunmuştur.
    5237 sayılı Türk Ceza Kanununun "Suça teşebbüs" başlıklı 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” hükmü yer almaktadır.
    Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kast olunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden kaynaklanmalıdır.
    Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna "subjektif unsur" denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini belirleyebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir. (İçel Suç Teorisi, Kayıhan İçel, Füsun Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih S. Mahmutoğlu, Yener Ünver 2. Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 2000, s.315.)
    Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 765 sayılı TCK"nun yürürlükte olduğu dönemde verilmiş olup, kabul edilen ilkeler açısından 5237 sayılı TCK"nun teşebbüse ilişkin 35. maddesi yönüyle de varlığını devam ettiren 04.06.1990 gün ve 101-156 sayılı kararında da; “Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasttır” şeklinde açıklanmıştır.
    Kasten yaralama suçu ile kasten öldürme suçuna teşebbüs arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayandığından, sanığın kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun çözülmesi gerekmektedir.
    5237 sayılı TCK’nun 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.
    İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.07.2003 gün ve 196-212, 30.09.2003 gün ve 226-229, 08.07.2008 gün ve 88-184, 31.03.2009 gün ve 248-82 ile 18.02.2014 gün 325-73 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında açıklandığı üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama mı sayılacağının belirlenmesinde; fail ile mağdur arasında husumet bulunup bulunmadığı, varsa husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânı olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmalıdır.
    Kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken ölçütler farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak ele alınması gerekmektedir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanık ile katılanın uzun süre arkadaşlık yaptıkları, sanığın katılanla evlenmek istediği, katılanın ise sanığı reddettiği, olay günü sanığın katılana “beni bırakamazsın, benimle birlikte olacaksın” dediği, katılanın oradan uzaklaşmak istemesi üzerine ise katılanı sağ alt ekstremiteden basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte altı bıçak darbesiyle, sol alt ekstremiteden ise en az biri femoral arter, safen ven ve peroneal sinir yaralanmasına neden olacak ve hayati tehlike oluşturacak nitelikte iki bıçak darbesiyle yaraladığı, katılanın sanığa “üç çocuğum var, ne olur beni öldürme” diye yalvarması üzerine eylemini sonlandırdığı anlaşılan olayda, sanıkla katılan arasında öldürmeyi gerektirecek boyutta bir husumetin bulunmaması, sanığın hedef seçme imkanı olmasına rağmen katılanın hayati önem taşıyan bölgelerine vurmaması, katılanın vücudunda meydana getirilen yaraların yeri ve nitelikleri ile engel bir neden bulunmamasına karşın sanığın kendiliğinden eylemine son vermesi hususları birlikte göz önüne alındığında, eyleminin kasten yaralama olarak kabulü gerekmektedir.
    Ayrıca, hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 140-85 sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından, mahkemece yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunmaktadır.
    Bu itibarla, isabetli bulunmayan yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
    Öte yandan yerel mahkemece, kabule göre yapılan bozmaya da direnilmiştir. Kabule göre bozmalar dosyanın mevcut durumuna göre uyarıcı, öğretici ve yol gösterici nitelikte olup direnmeye konu olmaları mümkün değildir. Bu nedenle Ceza Genel Kurulunca kabule göre bozma nedenine ilişkin ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Katılan vekilinin kanuni süresinden sonra gerçekleşen temyiz isteğinin, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 317. maddesi gereğince REDDİNE,
    2- İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesinin 08.05.2014 gün ve 25-141 sayılı direnme hükmünün, sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi ve hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi"nin 08.10.2015 gün ve 140-85 sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından, mahkemece yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması nedenlerinden BOZULMASINA,
    3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.11.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi