21. Hukuk Dairesi 2015/4827 E. , 2015/9293 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
K A R A R
Dava, sigortalının iş kazasından sürekli iş göremezliği nedeniyle maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, Dairemiz bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yapılan yargılama sonucunda 56.145,71 TL maddi ve 60.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 13.03.2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden; 25.12.2013 tarihli ikinci hüküm ile 11.954,65 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verildiği, iş bu kararın davacı vekilince temyizi üzerine Dairemizin 08.04.2014 tarihli ilamı ile davacı yararına bozulmasına karar verildiği, bozma ilamından sonra alınan 31.10.2014 tarihli hesap raporunda iki seçenekli hesaplama yapıldığı, birinci seçenek olarak Dairemizin bozma ilamı doğrultusunda iş kazası tarihinden 506 sayılı yasanın 92. maddesi gereği gelirlerin birleştiği tarihe kadar yapılan hesaplamadan Kurumca yapılan filii ödemenin rücuya tabi kısımının tenzili ile, 506 sayılı yasanın 92. maddesi gereğince gelirlerin birleştiği tarihten davacının muhtemel bakiye ömrü süresince ayrı hesap yapılarak gelirlerin birleştiği tarihteki ilk peşin sermaya değerinin rücuya tabi kısmının tenzili ile neticeten karşılanmamış 4.872,40 TL maddi zararı
-bulunduğunun belirtildiği, ikinci seçenek olarak 10 H.D."nin 2013/9578 esas 2014/2266 karar sayılı ilamı doğrultusunda iş kazası tarihinden 506 sayılı yasanın 92. maddesi gereği uygulama yapılan tarih arasında geçen dönem zararı hesaplanarak bu miktardan fark fiili ödemenin rücu edilebilecek kısmının tenzili ile, 506 sayılı yasanın 92. maddesi gelirlerin birleştiği tarihten muhtemel bakiye ömrü süresince yapılan hesaplamadan iş kazası sigorta kolundan gelirin ilk bağlandığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin indirimli halinin tenzili ile 56.145,71 TL karşılanmamış zararı bulunduğunun belirtildiği, gerekçede; “davacıya kaza tarihinden fiili ödeme tarihi olan 15/09/2011 tarihine kadar yapılan ödemelerin ilk peşin sermaye değerlerinden davalının kusuruna isabet eden rücu edilebilecek kısmın indirilmesi ile ,15/09/2011 tarihinden itibarin davacının muhtemel bakiye ömür süresine göre oluşan zarar miktarından gelirlerin birleştiği tarihteki ilk peşin sermaye değerinin davalının kusuruna isabet edecek ve rücuya tabi miktarın indirilmesi ile bulunacak maddi zarar miktarı hesaplanmış” olduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır.
T.C. Anayasası’nın 141. maddesinin 3.fıkrasında; bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli yazılması gerektiği vurgulanmıştır. 6100 sayılı HMK’nun 297. maddesine(HUMK."nun 388. maddesi) göre ise; hükmün kapsamında iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, ihtilaflı konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep gösterilir. Gerekçe hakimin tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Hakim gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendi kendini denetler. Yargıtayda, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir.
Gerçekten, Mahkemece 27.11.2014 tarihinde tefhim edilen kısa karara uygun olarak yukarıda açıklanan hüküm oluşturmuş ise de, kısa karar sonrasında yazılan gerekçenin hüküm fıkrası ile çelişkili olduğu, gerekçede; “davacıya kaza tarihinden fiili ödeme tarihi olan 15/09/2011 tarihine kadar yapılan ödemelerin ilk peşin sermaye değerlerinden davalının kusuruna isabet eden rücu edilebilecek kısmın indirilmesi ile, 15/09/2011 tarihinden itibaren davacının muhtemel bakiye ömür süresine göre oluşan zarar miktarından gelirlerin birleştiği tarihteki ilk peşin sermaye değerinin davalının kusuruna isabet edecek ve rücuya tabi miktarın indirilmesi ile bulunacak maddi zarar miktarının hesaplanmış” olduğunun ve bu durumda bilirkişi hesap raporunda Dairemizin 08.04.2014 tarihli bozma ilamı doğrultusunda yapılan hesaplamanın hükme esas alındığının belirtilmesine rağmen, hüküm kısmında 10 H.D."nin 2013/9578 esas 2014/2266 karar sayılı ilamı doğrultusunda yapılan hesaplama sonucu tespit edilen zarar miktarının davalıdan tahsiline karar verildiği ortadadır.
Yapılacak iş; maddi tazminat istemi yönünden HMK’nun 297. ve devamı maddeleri gereğince(HUMK"nun 388. maddesi) gerekçe ile hüküm fıkrası arasındaki çelişkiyi giderecek bir karar vermekten ibarettir.
3- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin yada tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK)
Kazanılmış haklar Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2.maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:
Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
Somut olayda, 25.12.2013 tarihli ikinci hüküm ile 11.954,65 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verildiği ve iş bu kararın Dairemizin 08.04.2014 tarihli ilamı ile davacı yararına bozulduğu dikkate alınarak, maddi tazminata hükmedilirken 25.12.2013 tarihli ikinci karar ile hükmedilen miktarın altında tazminata karar verilemeyeceğinin dikkate alınması gerekir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine
28.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.