
Esas No: 2015/3511
Karar No: 2019/308
Karar Tarihi: 14.03.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/3511 Esas 2019/308 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)
Taraflar arasındaki “tespit-alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Havza Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi Sıfatıyla) asıl ve birleşen davanın reddine, karşı davanın kabulüne dair verilen 10.05.2013 tarihli ve 2012/41E., 2013/174 K. sayılı karar davacı-karşı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmekle; Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 02.07.2014 tarihli ve 2013/15148 E., 2014/16445 K. sayılı kararı ile;
"...Hakkında verilen boşanma kararı 02.12.1999 tarihinde kesinleşen davalıya, 1987 yılında yaşamını yitiren Bağ-Kur sigortalısı babası üzerinden 1479 sayılı Kanunun 45. maddesi hükümlerine göre hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla bağlanan ölüm aylığının, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının belirlendiği gerekçesiyle davacı Kurumca kesilerek, yersiz ödendiği ileri sürülen aylıklar yönünden borç tahakkuk işlemi tesis edildiği anlaşılmaktadır.
506, 1479, 2925, 2926, 5434 sayılı Kanunlarda yer almamakla birlikte ilk kez 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun “Gelir ve aylık bağlanmayacak haller” başlığını taşıyan 56"ncı maddesinin ikinci (son) fıkrasında düzenlenen davanın yasal dayanağı niteliğindeki norm 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiş, fıkrada “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96"ncı madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Öncelikle belirtilmelidir ki, inceleme konusu hükmün Anayasa"ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle yapılan başvurunun, Anayasa Mahkemesi"nin 15.12.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 28.04.2011 gün ve 2009/86 Esas – 2011/70 Karar sayılı kararı ile reddedildiği, dolayısıyla iptal edilmeyen fıkranın yürürlükte olduğu belirgindir.
Fıkra, oldukça sade biçimde kaleme alınmış, madde başlığında “bağlanmayacak” sözcüğüne yer verildikten sonra fıkra metninde “bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir” ibareleri kullanılmış, böylelikle, daha önceki sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen (eylemli olarak) birlikte yaşama olgusu, gelir/aylık kesme nedeni olarak düzenlendiği gibi, eylemli olarak birlikte yaşama, aynı zamanda gelir/aylık bağlama engeli olarak da benimsenmiştir.
Burada, eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun/durumunun tanımlanması, hukuki sınır ve çerçevesinin çizilip ortaya konulması önem arz etmektedir. Taraflar arasında hangi hukuki sebep ve maddi vakıaya dayanmış olursa olsun sona ermiş evlilik birliğinin hak ve yükümlülüklerinin sürdürüldüğü beraberlikler veya kesinleşmiş yargı kararına bağlı olarak gerçekleşmiş boşanmanın var olan/olası sonuçlarını ortadan kaldırıcı/giderici nitelikteki birliktelikler madde kapsamında değerlendirilmeli, ortak çocuk/çocuklar yönünden, boşanma kararına bağlanan veya bağlanmayan kişisel ilişkilerin yürütülmesini sağlamaya yönelik olarak, eşlerin belirli aralıklarda ve günlerde zorunlu şekilde bir araya gelmeleri durumunda ise kanun koyucunun bu türden ilişkinin varlığının gelir/aylık bağlanmaması veya kesilmesi nedeni olarak öngörmediği kabul edilmeli, boşanılan eşle kurulan/yürütülen ilişkinin, eylemli olarak birlikte yaşama kavramı kapsamında yer alıp almadığı dikkatlice irdelenerek saptama yapılmalıdır.
Anılan 56"ncı maddede yalın olarak “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen” ibareleri yer almakta olup, kanun koyucu tarafından örneğin; “sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak amacıyla eşinden boşanan”, “hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme amacıyla eşinden boşanan”, “gerçek boşanma iradesi söz konusu olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan” veya bunlara benzer ifadelere yer verilmemiş, sade olarak kaleme alınan metinle uygulama alanı genişletilmiştir. Maddede boşanma amacına/saikine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, gerek Kurumca, gerekse yargı organlarınca uygulama yapılırken; eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin/samimiliğinin araştırılıp ortaya konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırma/irdeleme ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgulaması yapılmamalı, özellikle, kesinleşmiş yargı organının verdiği karara dayanan “boşanma” hukuki durum ve sonucunun eşlerin gerçek iradelerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka organın yetki ve görevi içerisinde yer almadığı, kaldı ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda “anlaşmalı boşanma” adı altında hukuki bir düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır. Şu durumda sonuç olarak belirtilmelidir ki, boşanma tarihi itibarıyla gerçek/samimi boşanma iradelerine sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda gelirin/aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Önemle vurgulanmalıdır ki, 818 sayılı Borçlar Kanununun 53"üncü maddesinde, hukuk mahkemesi hakiminin kusur belirlemesi yaparken ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ve ceza mahkemesinden verilen beraat kararı ile bağlı olmadığı, ceza mahkemesi kararının, kusurun takdiri ve zararın miktarının belirlenmesi konusunda dahi hukuk hakimini bağlamayacağı yönünde düzenleme yapılmış olup, anılan maddede hukuk hakiminin ceza kararında kesinleşen maddi olgularla bağlı olduğuna ilişkin herhangi bir açıklık bulunmamasına karşın, öğreti tarafından ve uygulayıcı konumundaki yargı makamlarınca “maddi olgularla bağlılık” ilkesi benimsenmiştir. Bunun temelinde hiç kuşkusuz mahkemelere güven duygusu bulunmaktadır. Bu bakımdan, ceza mahkemesince görülüp kesinleşen dava dosyasındaki boşanan eşlerin eylemli birlikteliklerine ilişkin saptamalar da, anılan ilke gereğince değerlendirmeye alınmalıdır.
Gelirin/aylığın kesilme tarihi ile Kurumun geri alım (istirdat) hakkının kapsamına ilişkin olarak; eylemli birlikte yaşama olgusunun gerçekleşme/başlama tarihi esas alınarak bu tarih itibarıyla gelir/aylık kesme veya iptal işlemi tesis edilip ilgiliye, anılan tarihten itibaren yapılan ödemeler yasal dayanaktan yoksun/yersiz kabul edilmeli, ancak, söz konusu madde 01.10.2008 günü yürürlüğe girdiğinden, eylemli birliktelik daha önce başlamış olsa dahi maddenin yürürlük günü öncesine gidilmemeli, başka bir anlatımla 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin borç tahakkuku söz konusu olmamalı, böylelikle açıklığa kavuşturulacak yersiz ödeme dönemine ilişkin olarak 5510 sayılı Kanunun 96"ncı maddesine göre uygulama yapılmalıdır. İnceleme konusu 56"ncı maddede, “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle” ibareleri yer aldığından, birden fazla evlilik ve doğal olarak birden fazla boşanmanın gerçekleşmiş olması durumunda, boşanılan herhangi bir eşle eylemli olarak birlikte yaşama durumunda madde hükmünün uygulanacağı gözetilmelidir.
5510 sayılı Kanun, önceki sosyal güvenlik yasalarını birleştiren temel yasa niteliğinde olduğundan, gerek değiştirilen veya yürürlükten kaldırılan, gerekse geçici ve geçiş hükümlerinin yer aldığı maddelerle birlikte ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir. Bu yönden bakıldığında Kanunun “Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin bazı geçiş hükümleri” başlığını taşıyan geçici 1"inci ve “5434 sayılı Kanuna ilişkin geçiş hükümleri” başlıklı geçici 4"üncü maddesinin irdelenmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Anılan geçici maddelerle kanun koyucu tarafından, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğü öncesinde yukarıda belirtilen beş adet sosyal güvenlik kanunu hükümleri uygulanmak suretiyle hak sahiplerine bağlanan gelirin/aylığın, durum değişikliği sebebine bağlı olarak kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, yine anılan kanun hükümlerinin esas alınması gerektiğinin benimsendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu kanunlarda, boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama olgusu, gelirin/aylığın bağlanması engeli veya kesilmesi nedeni olarak öngörülmediğinden, 56"ncı maddenin zaman bakımından uygulanmasında kuşku ve duraksamaya düşülmesi olasılığı bulunmaktadır. Bu durumda, 4721 sayılı Kanunun “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmünü içeren ve “Dürüst davranma” başlığını taşıyan 2"nci maddesinde yer alan dürüstlük ( = objektif iyi niyet) kuralı çerçevesinde çözüme gidilmeli, evrensel hukuk ilkeleri arasında yer alan “hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” ilkesi sosyal güvenlik hukuku alanında da göz önünde bulundurulmalıdır. Bu bakımdan, 56"ncı madde açısından 01.10.2008 tarihinden önce hakkın kazanıldığı durumlarda, söz konusu yasal düzenleme öncesinde ilgililer her ne şekilde/amaçla/saikle boşanmış olurlarsa olsunlar, başka bir anlatımla eşlerin boşanma iradeleri gerçek/samimi olsun veya olmasın, eylemli birlikteliklerini 5510 sayılı Kanunla getirilen yeni düzenleme sonrasında da sürdürdüklerinin veya söz konusu düzenlemeden itibaren anılan tür ve nitelikte bir beraberliğe başladıklarının kanıtlanması durumunda, başka bir anlatımla eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun saptandığı durumlarda, anılan 2"nci madde kapsamında hakkın kötüye kullanımının varlığı kabul edilerek ilgililere gelir/aylık tahsisi yapılmaması, bağlanan gelirin/aylığın da kesilmesi gerekmektedir. Kuşkusuz, hak sahibine, eylemli birlikteliğin sona erdiği tarihten itibaren, diğer koşulların da varlığı durumunda gelir/aylık bağlanabileceği kabul edilmelidir.
Sonuç olarak; 5510 sayılı Kanunun 56"ncı maddesinin ikinci fıkrasına dayalı açılan bu tür davalarda eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ve özellikle taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması önem arz etmektedir. Bu aşamada, ayrıntıları yukarıda açıklandığı üzere özellikle Anayasa"nın 20., 5510 sayılı Kanunun 59., 100., 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 28., 45., 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 3., 45 – 53., 4857 sayılı İş Kanununun 32., 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 6., 24 – 33., 189., 190., 191., 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 6., 19., 20., maddeleri ve diğer ilgili mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yöntemince araştırma yapılmalı, tarafların göstereceği tüm kanıtlar toplanmalı, bildirilen ve dinlenilmesi istenilen tanıkların ifadeleri alınmalı, davacı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak; muhtarlıktan ikametgah senetleri elde edilmeli, ilgili Nüfus Müdürlüklerinden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılmalı, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşılmalı, özellikle ilgili Nüfus Müdürlüğü’nden adres hareketleri, tarihleriyle birlikte istenilmeli, ilgililerin su, elektrik, telefon aboneliklerinin hangi adreste kimin adına tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtları getirtilmeli, varsa çalışmaları nedeniyle resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adresler dikkate alınmalı, boşanılan eş 4857 sayılı Kanun hükümleri kapsamında yer almakta ise adına ödeme yapılabilecek özel olarak açılan banka hesabı bulunup bulunmadığı belirlenmeli, boşanan eşlerin kayıtlı oldukları bölge/bölgeler yönünden kapsamlı Emniyet Müdürlüğü/Jandarma Komutanlığı araştırması yapılmalı, görev yapan anılan mahalle/köy muhtar ve azalarının tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalı, böylelikle “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği, toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde; davacı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…"
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece tefrik kararı verilen dosyaya ilişkin yapılan yenileme kararı ile yeni bir esasa kaydedilen işbu dosyada önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, Kurum İşleminin iptali istemine ilişkindir.
Asıl davada davacı-karşı davalı ... vekili; 10.01.2011 tarihli Kontrol Memurluğu raporu ile davalı ...’nun anlaşmalı olarak boşandıktan sonra eşiyle aynı ikamette yaşamaya devam ettiğinin tespit edildiğini, 6.632,83TL aylığın davalıya haksız ve yersiz olarak ödendiğini ileri sürerek yersiz ödenen 6.632,83TL’nin aylıkların ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl davada davalı-karşı davacı ... vekili; müvekkilinin eski eşi Saim Bulut ile 1993 yılında evlendiğini, tarafların bu evliliklerinden Çetin Can isimli müşterek bir çocuklarının bulunduğunu, Saim Bulut’un müvekkilini aldatması, müvekkiline hakaret edip evlilik birliğini sürekli ihmal etmesi sebebiyle tarafların 02.12.1999 tarihinde şiddetli geçimsizlik sonucu evlilik birliğinin temelden sarsılması nedeniyle boşandıklarını, davacı kurumun muvazaalı boşanma iddialarını kabul etmediklerini, kontrol memuru tarafından düzenlenen raporun haksız, mesnetsiz ve gerçek dışı olduğunu, müvekkilinin guatr ve mide kanamasından dolayı hastanede tedavi gördüğü sırada, eski eşin bazen müvekkilinin evinde kalarak bazen de eve gidip gelerek bu zor süreçte müşterek çocukla ilgilendiğini, raporda ifadesi bulunanlar olayın iç yüzünü bilmediklerinden müvekkili ile eşinin aynı konutta yaşadıklarını düşündüklerini, boşandıktan sonra eski eşiyle birlikte yaşamadıklarını, ayrı adreslerde ikamet ettiklerini, Kurum işleminin hatalı olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuş, karşı davalarında ise müvekkilinin Kurum’a borçlu olmadığının tespitine, davacı-karşı davalı Kurum tarafından kesilen ölüm aylığının yeniden bağlanmasına ve kesilen yetim aylıklarının kesilme tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davacı-karşı davalı Kurum’dan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen davada davacı ... vekili; babasından ölüm aylığı almak için eşinden boşandığı tespit edilen ve aldığı ölüm aylığı kesilen davalının 01.10.2008-27.09.2011 tarihleri arasında yersiz sağlık karnesi kullandığını ileri sürerek 3.243,07 hastane ve 1.764,98TL ilaç gideri olmak üzere toplam 5.008,05 TL’nin her bir giderin sarf tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen davada davalı ... Karacoğlu vekili; davacı Kurum tarafından müvekkili aleyhine 2012/41 E. sayılı dosyası ile ölüm aylıklarının yersiz ödendiği iddiasıyla dava açıldığını, açılan bu davanın 2012/41 E. sayılı dosyasıyla birleştirilmesini talep ettiklerini, müvekkilinin eski eşinden şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşandığını, kontrol memuru tarafından düzenlenen raporun haksız, mesnetsiz ve gerçek dışı olduğunu, müvekkilinin eski eşiyle fiilen birlikte yaşamadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Yerel Mahkemece; yapılan araştırmalar neticesinde davalı-karşı davacının yaşamış olduğu evin dava dışı Perihan Topkara"ya ait olduğu, oturulan eve ait elektrik aboneliğinin kendi üzerine olduğu, su aboneliğinin dava dışı Münir Çörekçi adına olduğu, adres beyan formunda davalı-karşı davacı ve boşanmış olduğu eşinin adreslerinin farklı yerler olduğu, ilçe seçim kurulundan gelen müzekkere yanıtında davalı-karşı davacı ve boşanmış olduğu eşinin en son yapılan seçimlerde farklı adreslerde farklı sandıklarda oy kullanmış oldukları, kolluk tarafından yapılan araştırma neticesinde davalı-karşı davacı ve eşinin birlikte yaşamadıklarının tespit edildiği, her ne kadar tanıklardan bazıları davalı ve boşanmış olduğu eşini ara sıra birlikte gördüklerini beyan etmiş olsalar da, bu beyanlar davalı ve eski eşinin sürekli bir şekilde eylemli olarak birlikte yaşadıklarını ispatlamaya yeterli olmadığı, davalı ve boşanmış olduğu eşinin birlikte sürekli yaşamadıkları kanaatine varıldığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine, karşı davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı- karşı davacı ... vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; bozma ilâmında belirtilen araştırmaların yapıldığı ve neticede boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama olgusu gerçekleşmediği kanaatine varılarak bir hüküm kurulmuş olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilerek asıl ve birleşen davanın reddine, karşı dava yönünden ise Yargıtay bozma ilâmı sonrası yapılan duruşmaya karşı davacı veya vekilinin gelmemesi ve mazeret de bildirmemiş olması nedeniyle, karşı davanın tefrik edilip ayrı bir esasa kaydedilerek işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir.
Tefrik edilen ve 2015/62 E. numarası ile görülen işbu dava dosyasında davacı Bilgin Karacaoğlu vekili 25.02.2015 havale tarihli dilekçe ile davanın kaldığı yerden devam etmek üzere yenilenmesini talep etmiştir.
Yerel mahkemece; bozma kararında bahsedilen araştırmaların zaten yapılmış olduğu ve boşanılan eş ile eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun gerçekleşmediği kanaatine varıldığı, tefrik kararından önce asıl ve birleşen dava yönünden direnme kararı verildiği, tefrik edilen ve işlemden kaldırılmasına karar verilen bu davanın da yenileme talebi üzerine ele alındığı belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı ... Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: somut olayda hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla yetim aylığı alan davacının boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşayıp yaşamadığının tespitine yönelik yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümüne geçmeden önce Hukuk Muhakemeleri Kanununun davaların birleştirilmesi ve ayrılmasına ilişkin hükümlerinin ve bu konudaki uygulamanın irdelenmesinde de yarar vardır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 166. maddesinde (Mülga 1086 sayılı HUMK md. 45); “(1) Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar.
(2) Davalar, ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise bağlantı sebebiyle birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren, bununla bağlıdır.
(3) Birleştirme kararı, derhal ilk davanın açıldığı mahkemeye bildirilir.
(4) Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır.
(5) İstinaf incelemesi ayrı dairelerde yapılması gereken davaların da bu madde hükmüne göre birleştirilmesine karar verilebilir. Bu hâlde istinaf incelemesi, birleştirilen davalarda uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişkiye ait kararı inceleyen bölge adliye mahkemesi dairesinde yapılır.”
Hükmü yer almaktadır.
Yine aynı Kanunun 167. maddesinde (Mülga 1086 sayılı HUMK md.46); “(1) Mahkeme, yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için, birlikte açılmış veya sonradan birleştirilmiş davaların ayrılmasına, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden karar verebilir. Bu durumda mahkeme, ayrılmasına karar verilen davalara bakmaya devam eder.”
Hâkim, HMK"nın 167. maddesi uyarınca, aralarında bağlantı bulunduğu iddiası ile birlikte açılmış veya sonradan birleştirilmiş davalarda yargılamanın daha iyi bir şekilde yürümesini sağlamak için davanın her safhasında istek üzerine veya kendiliğinden ayrılmasına karar verebilir. Ayrıca HMK"nın 30. maddesinde hâkimin yargılamanın düzenli bir biçimde yürütülmesini sağlamakla yükümlü olduğu kabul edilmiştir.
Somut olay bakımından, davacının tefrik kararından önce davalı- karşı davacı sıfatı ile dosyada yer almış olması, davaya konu istemlerin yasal dayanaklarının ve buna bağlı olarak yapılacak inceleme ve araştırma yöntemlerinin aynı olması, temel ilişkinin kanıtlanmasında izlenecek farklılık bulunmaması, her iki davada verilecek kararların birbiriyle bağlantılı olması, yargılamanın daha iyi bir şekilde yürütülebilmesi için tefrik edilen her iki davanın birleştirilerek birlikte görülmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Nitekim; yerel mahkemece, asıl dava dosyasında ve tefrik edilen işbu dosyada verilen ilk kararın (Havza Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 10.05.2013 tarihli ve 2012/41 E., 2013/174 K.) doğru olduğu gerekçesiyle aynı bozma kararına (10. Hukuk Dairesinin 02.07.2014 tarihli ve 2013/15148 E., 2014/16445 K.) direnilmiştir. Tefrik kararı bulunmasına ve dosya yeni bir esasa kaydedilmiş olmasına rağmen direnmeye konu gerekçeli karar başlığında ve kararın içeriğinde Bilgin Karacaoğlu davacı – karşı davalı, ... ise davalı – karşı davacı sıfatıyla yer almıştır.
Öte yandan; asıl dava dosyasında verilen direnme kararı da yapılan temyiz sonucu Hukuk Genel Kurulu önüne gelmiş (HGK’nın 2015/10-2684 E. sayılı dosyası) olup davaya konu istemlerin yasal dayanaklarının ve buna bağlı olarak yapılacak inceleme ve araştırma yöntemlerinin aynı olması ve her iki dava dosyasında verilecek kararın birbirini etkileyecek nitelikte olması gözetilerek Hukuk Genel Kurulunca her iki dava dosyası aynı tarihli gündemde görüşülmüştür.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; Özel Daire bozma kararına konu asıl dava dosyası ile tefrik edilmesine karar verilen işbu dava dosyası hakkında HMK’nın 166. maddesi uyarınca birleştirme kararı verilmeli, birleştirme kararından sonra tarafların davaya konu istemleri hakkında yasal dayanaklar dikkate alınarak Hukuk Genel Kurulunun 14.03.2019 tarihli 2015/2684 E., 2019/295 K. sayılı kararında belirtilen hususlarda araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen ilave nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 14.03.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.