11. Ceza Dairesi 2018/6766 E. , 2021/1042 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Resmi belgede sahtecilik
HÜKÜM : Mahkumiyet
1- Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 30.03.1992 gün ve 80/98 sayılı kararında açıklandığı ve Dairemizin benzer birçok kararında vurgulandığı üzere, belgelerde sahtecilik suçlarında kast, zarar vermek bilinci ve iradesi olarak kabul edilmelidir. Mağdurun önceden verdiği rıza üzerine onun imzasını taklit ederek kullanan failde mağdura zarar vermek bilinci bulunmayacağından kastın varlığı ileri sürülemez. Ancak doğal olarak, rıza üzerine başkasının imzasını taklit eden failin, mağdura herhangi bir zarar vermeyeceği kanısı ile hareket ettiği sabit olmalıdır. Mağdurun rızasının kastı ortadan kaldırabilmesi için fiilin işlenmesinden önce açıklanması zorunludur. Mağdurun rızası açık olabileceği gibi zımni de olabilir. Özellikle iki kişi arasındaki ilişkiler, böyle bir rızanın varlığını ciddi olarak kabule elverişli olduğu takdirde, bu rızaya dayanarak başkasının imzasını atan kimsede suç kastının varlığı kabul olunamaz.
Bu açıklamalar ışığında; sanığın yanında çalıştığı katılan ...’ın bilgisi dışında diğer katılandan aldığı çekleri ciranta olarak katılan ... adına cirolayıp kullanmak suretiyle resmi belgede sahtecilik suçunu işlediği iddia ve kabul edilen olayda, sanığın suçlamaları kabul etmeyerek katılan ...’ın bilgisi ve talimatı ile hareket ettiğini hatta katılan ... tarafından kendisine vekalet verildiğini beyan ettiği, katılan ..., bir dönem rahatsızlandığını, kendisinin adı ve bilgisi dahilinde sanığın yanında 1,5-2 yıldır vekalet ile çalıştığını, müşterilerden çekler aldıklarını ve ilgili firmaya bu çekleri ibraz ederek faaliyetlerini sürdürdüklerini beyan ettiği, katılan ... ise 19.02.2009 tarihli Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikayet dilekçesinde, sanık ve katılan ...’a firmadan mal çekmek üzere iyi niyetle ve güven esasına dayalı olmak üzere suça konu çekleri verdiğini, katılan ...’in sanığa vermiş olduğu vekaletnamesinin bulunduğunu belirttiği, 03.02.2012 tarihli bilirkişi raporuna göre, suça konu çeklerin arka yüzündeki katılan ... yazısı ve imzanın sanığa ait olduğu, dosya içerisindeki 20.01.2009 tarihli vekalet ile katılan ... tarafından sanığa genel vekalet verildiği, 11.02.2009 tarihli azilname ile de söz konusu vekaletin geri alındığı ancak suça konu ilk çekin 14.02.2009 tarihli olduğu ve katılanların beyanlarında suça konu çeklerin vadeli olarak verildiğinin belirtilmesi karşısında, sanığın savunmasının doğruluğu ile maddi gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit bakımından; dava konusu ile benzer şekilde sanık tarafından katılan ... cirosu bulunan çeklerin ilgili Sütaş firmasına veya başkalarına verilip verilmediğinin ve karşılıklarının ödenip ödenmediğinin anılan firma ve banka kayıtlarından araştırılması, zincirleme suç hükümlerinin uygulanması ve sanığın katılan adına işlem yapma yetkisinin bulunup bulunmadığının tespiti bakımından da katılan ...’ün yeniden beyanının alınarak, suça konu çeklerin sanığa tam olarak ne zaman ve ne şekilde ( toplu olarak mı farklı tarihlerde mi) verildiğinin net olarak açıklattırılmasından sonra tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve tespiti gerekirken, eksik araştırma ile mahkumiyet hükmü kurulması yasaya aykırı,
2-Kabule göre de; 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun"un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 03.02.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.