Ceza Genel Kurulu 2016/907 E. , 2016/381 K.
"İçtihat Metni"Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 15.04.2014
Sayısı : 487-151
Vergi Usul Kanununa aykırılık suçundan sanık ..."nun beraatine ilişkin, Şişli 8. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 08.02.2011 gün ve 1635-86 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 09.09.2013 gün ve 23078-12476 sayı ile;
“ Sanığın sahibi olduğu .... firmasının 2005 takvim yılında gerçek bir mal teslimi veya hizmet ifasında bulunmaksızın sahte faturalar düzenleyip, komisyon karşılığı sattığının iddia olunması, söz konusu firmanın ve sanığın bilinen adreslerinde bulunamaması, tanınmaması, faaliyette olduğuna dair hiçbir bilgi ve belgenin bulunmaması, vergi suçu raporu ile ekindeki vergi tekniği raporlarında mükellef şirketin sadece sahte fatura düzenlemek amacıyla kurulduğunun, şirkette çalışan hiçbir eleman olmadığının ifade edilmesi, sanığın faturalara konu malın ve karşılığında alınan paranın akışını gösteren taşıma, sevk irsaliyeleri, teslim-tesellüm belgeleri, bedellerinin ödendiğine ve satıcı hesabına girdiğine dair ticari teamüle uygun kanıtlama yeteneğini haiz, banka hesapları ve kasa mevcuduyla uyumlu geçerli belge sunamaması ve KDV beyannamelerinin yüksek matrahlı olup ödenecek vergi miktarının az çıkması karşısında, yüklenen suçun tüm unsurlarıyla oluştuğu gözetilmeksizin yetersiz bilirkişi raporuna dayanarak yazılı şekilde, sanığın beraatine karar verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Dosyanın devredildiği İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesi ise 15.04.2014 gün ve 487-151 sayı ile;
“...2005 yılı içerisinde sanığın adresinde bulunmadığına ilişkin herhangi bir yoklama tutanağının dosyada mevcut olmadığı, daha önceki yoklama tutanaklarında faaliyetin tespit edildiği, bunlardan bir tanesinde bildirilen adreste olmamakla birlikte ayrı bir şubesinde yine faaliyetin tespit edildiği, bu tutanaklarda sanığın faaliyet konusuna ilişkin olarak kereste cinsinden emtianın da mevcut olduğunun yazılı bulunduğu, diğer yandan 2005 yılı içerisinde KDV beyannamelerinin düzenli olarak verildiği, bu beyannamelerdeki mahsup edilecek tutarların yüksek gösterildiğine ilişkin vergi suçu raporunda ve eki vergi tekniği raporundaki soyut değerlendirmenin dışında somut belgelere dayanan bir tespitin mevcut olmadığı, önceki kararımızda belirtildiği üzere eylemin tamamen bilgisayar kayıtlarında yapılan araştırmadan elde edilen sonuçlara göre belirlendiği, sanığın sahte olarak düzenlediği iddia edilen faturaların incelenmediği bunların gerçekte var olup olmadığının dahi belirlenmediği, bu faturaları kullandığı belirlenen ve bu hususta "Ba formu" ile bildirilen mükelleflerin söz konusu faturaları sanık dışında sahte olarak düzenleyen başka kişilerden de almış olabileceği, yerleşik yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun değişik suçlara ilişkin birçok kararında belirtildiği gibi mahkumiyet hükmü için sanığa atılı eylemi işlediğine ilişkin hiçbir şüpheye yer vermeyecek hukuki yoldan elde edilmiş kesin ve inandırıcı delillere ihtiyaç duyulduğu, somut olayda ise bilgisayar kayıtlarından elde edilen formlara göre hiçbir inceleme ve araştırma yapılmadan vergi suçu raporu düzenlenerek cezalandırma talep edildiği, soyut beyan ve verilere dayalı olarak düzenlenen vergi suçu raporu dayanak tutularak sanığın cezalandırılmasına karar verilemeyeceği...” şeklindeki gerekçe ile direnme hükmü kurmuştur.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15.05.2016 gün ve 280823 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı bulunan Vergi Usul Kanununa aykırılık suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle sanığın direnme hükmünden sonra temyiz aşamasında ölmesi halinde hangi kararın verileceği hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak çıkartılan güncel nüfus kayıt örneğinde, sanığın direnme hükmünden sonra 19.09.2016 tarihinde öldüğü bilgisinin yer aldığı anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK’nun 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam olunacağı, hükümlünün ölümü halinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte müsadere ve yargılama giderine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.
Buna göre; kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi durumunda kovuşturma imkânının bulunmaması nedeniyle "kovuşturmaya yer olmadığına", kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi halinde ise yerel mahkemece "davanın düşmesine" karar verilecektir. Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirmesi nedeniyle iştirak halinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak, ölümden önce tahsil edilmiş olan para cezaları mirasçılara iade edilmeyecek buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.
Görüldüğü gibi, suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
Temyiz aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) vasıtasıyla alınan nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması gibi hallerde, ölümün kamu davasının düşmesini gerektiren bir neden olduğu göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz merciince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulması ve yerel mahkemece mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesi daha isabetli olacaktır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak alınan güncel nüfus kayıt örneğinde sanık ...’nun direnme hükmünden sonra 19.09.2016 tarihinde öldüğü bilgisi yer aldığından, ölümle ilgili mahallinde araştırma yapılarak karar verilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, sanık hakkındaki direnme hükmünün, gerekli araştırmanın mahallinde yapılıp ölümün yerel mahkemece tespiti ile sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK"nun 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün verilmesinin temini için diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesinin 15.04.2014 gün ve 487-151 sayılı direnme hükmünün, güncel nüfus kayıt örneğinde sanığın direnme kararından sonra 19.09.2016 tarihinde öldüğü bilgisinin yer alması karşısında, bu konuda gerekli araştırmanın mahallinde yapılarak sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK"nun 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün verilmesinin temini için diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.10.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.