Hukuk Genel Kurulu 2018/857 E. , 2019/300 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı, bozma kararı üzerine direnme yoluyla; Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 29.04.2015 tarihli, 2015/89 E., 2015/238 K. sayılı kararın bozulmasını kapsayan Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.06.2018 tarihli, 2017/13-775 E., 2018/1255 K. sayılı kararının, karar düzeltilme yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen karar ve dosyadaki ilgili bütün belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Dava taraflar arasındaki optisyenlik sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle doğan maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı ile anlaşması olan optik firması olduğunu, davalı Kurumun 30.10.2006 tarihli işlem ile taraflar arasındaki sözleşmenin iki ayrı hükmünün (garanti belgesi verilmemesi ve Kurumla anlaşması olmayan firmaya ait reçetenin Kuruma fatura edilmesi suretiyle) ihlâl edildiği iddiası ile müvekkili hakkında uyguladığı para cezası ve fesih yaptırımının hukuka ve sözleşmeye aykırı olduğunun mahkeme kararı ile tespit edilerek kesinleştiğini, ancak bu süreçte müvekkilinin haksız fesih nedeniyle iş yapamadığını ve maddi-manevi zarara uğradığını ileri sürerek 50.000TL manevi, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 10.000TL maddi tazminatın fesih tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı Kurum’dan tazminini talep ve dava etmiş, 17.09.2010 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat istemini 246.220,99TL’ye yükseltmiştir.
Davalı Kurum vekili, yapılan incelemede davacı optik firmasının sözleşmeye aykırı eylemlerinin tespit edilmesi üzerine gerçekleştirilen fesih ve para cezası işleminin müvekkilinin sözleşmeden doğan hakkı olduğunu, tazminat isteminin hukuka uygun olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalı Kurumca uygulanan fesih işleminin haksız olduğunun temyiz incelemesinden geçerek kesinleşen Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/312 E. sayılı dosyasında yapılan yargılamada tespit edildiğini, davacının sözleşmenin haksız feshedilmesinden sonra eğer sözleşme feshedilmeseydi elde edeceği mahrum kaldığı kâr ile bu süreçte firmanın uğradığı itibar kaybından dolayı maddi-manevi tazminat davası açtığı olayda maddi tazminat istemlerinin 12.07.2010 tarihli ek bilirkişi raporunda tespit edildiği şekilde kabulünün gerektiği sonucuna varılarak bu yönden istemin kabulüne, manevi tazminat isteminin ise kasıt ve sebep sorumluluğu hâlleri bulunmadığı, davacının itibar kaybı şeklindeki bir manevi zarara uğradığını gösteren, davalıdan kaynaklı bir eylem tespit edilemediği gerekçesi ile reddine karar verilmiştir.
Tarafların temyiz itirazları üzerine Özel Dairece, davacı vekilinin (manevi tazminat istemlerinin reddi ve maddi tazminat yönünden faizin başlangıcında fesih değil dava ve ıslah tarihlerinin esas alınmasının hukuka aykırı olduğu yönündeki) tüm temyiz itirazları reddedilmiş; davalı Kurumun sözleşmeye aykırı davranıldığı gerekçesi ile gerçekleştirdiği fesih ve cezai işlemde tazminat ödemesini gerektiren kusurlu bir davranışı bulunmadığı, fesih hakkının kötüye kullanıldığından da söz edilemeyeceği, davacının bu hükmü kabul ederek sözleşmeyi imzalamış olmasına göre, kâr mahrumiyeti iddiasında bulunarak tazminat isteyemeyeceği, bu nedenle davacının gelir ve ücret kaybı ile ilgili talebinin reddine karar verilmesi gerektiği, bunun yanı sıra kabule göre de davalının harçtan muaf olduğunun gözetilmemesinin hatalı olduğu gerekçesi ile hüküm davalı Kurum lehine bozulmuştur.
Yerel Mahkeme harç yönünden bozmaya uymuş ise de maddi tazminatın reddi gerektiği yönündeki bozma kararına davalının sözleşmenin 8. ve 15. maddelerine dayanarak yaptığı fesih işleminin söz konusu maddelerde öngörülen fesih sebepleri oluşmadığından feshin haksız olduğu yönündeki Özel Daire bozma gerekçesi ile kesinleşen mahkeme kararı dikkate alındığında eldeki davada anılan sözleşmenin davalı tarafça haksız olarak feshedilip edilmediği, fesihte davalı tarafın kusurlu olup olmadığının tekrar araştırılamayacağı, karşılıklı borç doğuran sözleşmelerde fesih hakkının yasaya, sözleşmeye ve iyi niyet kurallarına uygun kullanılması gerektiği, sözleşmenin feshinde kusurlu olan taraftan, fesih nedeniyle zarara uğrayan karşı tarafın kâr mahrumiyeti tazminatı talep edilebileceğinin yargı kararları ile sabit olduğu gerekçesi ile direnme kararı vermiştir.
Direnme kararının her iki tarafça temyiz edilmesi üzerine Hukuk Genel Kurulu davacı vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukuki yararın bulunmaması nedeniyle reddine, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme hükmünün “Feshin şartlarının oluşmadığı mahkeme kararı ile sabit ise de, sözleşmelerin ihlâli suretiyle kamu zararının oluşmasına engel olmak amacıyla gerçekleştirdiği denetimlerde davacının fesih yaptırımını gerektirecek aşamada olmasa da sözleşmedeki yükümlülükleri yerine getirmemesi ve sözleşmede yer alan ticaret unvanından başka bir ismi (BAF Lens) aynı firma nezdinde kullanması ve Kuruma bildirmediği bu isme ait reçeteleri fatura etmesi nedeniyle Kurum denetçilerinin yanılgısının doğduğu olayda, Kurum’un bu yanılgıya dayalı olarak tespit ettiği aykırılıkları sözleşme hükümleri çerçevesinde yaptırıma tabi tutmasında davacının uğradığı zararı tazmin yükümlülüğünü gerektirir bir kusuru bulunmadığı” gerekçesi ile bozulmasına oy çokluğu ile karar verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu kararına karşı davacı vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık taraflar arasındaki sözleşmeye aykırı davranıldığı iddiası ile davalı Kurum tarafından gerçekleştirilen fesih işleminin haksız olmakla iptali gerektiğinin mahkeme kararı ile tespit olunduğu olayda, davalının fesih nedeniyle davacının uğradığı iddia olunan kâr mahrumiyetinden sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Taraflar arasındaki 13.07.2005 tarihli sözleşme ile davacı şirket davalı Kurum sigortalılarına gözlük, cam ve çerçeve satışı sağlamaktayken Kurum müfettişlerinin 04.06.2008 tarihli inceleme raporuna istinaden sözleşmeye aykırı davranıldığı gerekçesiyle 30.10.2006 tarihinde Kurum tarafından tek taraflı olarak sözleşme feshedilmiştir.
Söz konusu fesih cezasının iptaline dair açılan davada Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 29.04.2008 tarihli, 2008/154 E., 2009/5800 K. sayılı bozma kararı ile fesih işleminin sözleşmedeki feshe ilişkin koşullar oluşmadan, başka bir anlatımla haksız şekilde gerçekleştirildiği tespit olunmuş, bu bozma kararına uyularak Kurum’un fesih işleminin iptaline dair Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 25.12.2008 tarihli karar temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.
Bu karar üzerine davacı eldeki davayı açarak, sözleşmenin haksız feshi nedeniyle uğradığı zararın tazmini istemiş, Özel Dairece davalının tazminat ödemeyi gerektirir bir kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle maddi tazminatın kabulü yönündeki yerel mahkeme kararı bozulmuştur. Bozma sonrası direnmeye ilişkin hüküm de Hukuk Genel Kurulunca yerinde görülmemiş ve direnme kararı yukarıda açıklanan gerekçe ile bozulmuş ise de;
Yürürlük tarihi itibariyle uyuşmazlıkta uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) borcun ödenmemesi hâlinde borçlunun sorumluluğuna ilişkin 96. maddesindeki [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m.112] “Alacaklı hakkını kısmen veya tamamen istifa edemediği takdirde borçlu kendisine hiç bir kusurun isnat edilemiyeceğini ispat etmedikçe, bundan mütevellit zararı tazmine mecburdur.” düzenlemesine göre davalı Kurum, fesih cezasının uygulanması ve sözleşmenin bu nedenle ifa edilememesi nedeniyle doğan zarardan, kusursuz olduğunu ispat etmediği müddetçe sorumlu olacaktır.
Bu bağlamda davalı Kurum’un fesih cezasının uygulanmasında kusurlu olduğu kesinleşmiş mahkeme kararı ile tespit olunduğu gibi, sözleşmenin aslî ve yan edim yükümlülükleri yönünden davacının zararın doğmasına etki eden herhangi bir kusurlu işlem veya davranışı bulunmamaktadır. Zira davacı hiçbir aşamada Kurum’a fatura ettiği reçetelerde işletme unvanını kullanmamış, davalının yanılmasına sebep olacak bir davranış içerisine girmemiştir.
Hâl böyle olunca yerel mahkemenin bu hususa işaret eden direnme gerekçesinin yerinde olduğu, kararın yanılgıya dayalı olarak bozulduğu yapılan karar düzeltme incelemesinde anlaşılmakla davacı vekilinin bu yöne ilişkin itirazlarının kabulü ile Hukuk Genel Kurulunun 27.06.2018 tarihli, 2017/13-775 E., 2018/1255 K. sayılı bozma kararının kaldırılmasına ve davalının Özel Dairece incelenmeyen temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 13. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
S O N U Ç: 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440. maddesi uyarınca direnme uygun görülmekle, davacı vekilinin karar düzeltmeye yönelik itirazlarının kabulü ile Hukuk Genel Kurulunun 27.06.2018 tarihli, 2017/775 E., 2018/1255 K. sayılı bozma kararının kaldırılmasına ve davalının Özel Dairece incelenmeyen temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE 14.03.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.