1. Hukuk Dairesi 2014/21465 E. , 2017/4649 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece her iki davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 26.09.2017 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat ... geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilenler vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl ve birleştirilerek görülen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı ..., davaya konu iki parça taşınmazın mirasbırakan eşi .... ... tarafından sağlığında davalılara temlik edildiğini, işlemlerin mirastan mal kaçırma amacıyla yapıldığını ileri sürerek miras payı oranında tapu iptali-tescile, aksi takdirde tazminata karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, satışların gerçek oduğunu, bedellerinin ödendiğini belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle her iki davanın reddine karar verilmiştir.
Getirtilen kayıtlardan, ... ... ... bulunan davaya konu 138 ada 1 ve 2 nolu parsellerin mirasbırakan ... ... adına kayıtlı iken; mirasbırakanın, bu taşınmazlarını 03.11.2010 tarihinde davalı ..."e satış yoluyla temlik ettiği (mirasbırakan, aynı akitte dava dışı 14 nolu parselini de ..."e satmış); davalı ..."in de bu taşınmazlardan 138 ada 1 nolu olanını vekili ... vasıtasıyla 25.05.2011 tarihinde diğer davalı ..."a sattığı görülmektedir.
Diğer taraftan, 1929 doğumlu mirasbırakan ... ... 19.12.2011 tarihinde öldüğü, geride mirasçıları olarak ikinci eşi Leyla ile kardeşleri ... ve ... kaldığı veraset ilamıyla sabittir.
Mirasbırakanın eşi ..., muris muvazaası hukuksal nedenine dayanarak davalılar ... ve ... aleyhine 138 ada 2 nolu parsel hakkında asıl davayı, 138 ada 1 nolu parsel hakkında da birleşen davayı açmıştır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında vurgulandığı gibi, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun 706, Türk Borçlar Kanunu"nun 237. (Borçlar Kanunu"nun 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de, Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı hususlarının araştırılmasında ve satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olayda, toplanan deliller ve özellikle tanık anlatımlarından; mirasbırakan ... ... varlıklı olup taşınmaz satmaya ihtiyacı bulunmadığı, davacı eşi ...yla ile birlikte yaşamakta iken mirasbırakanın yeğeni tarafından davalı ..."nın murisin evine getirilip yerleştirildiği, ... ile mirasbırakan arasında yakınlaşma yaşandığı, bir süre sonra da ... evden kovulduğu, değişik kişilerin mirasbırakanın evine gelip gitmeye başladığı, hatta davalı ..."nın bazı tanıdıklarının mirasbırakanı dağa götürüp orada bıraktıkları, muhtar ve köylülerce mirasbırakanın bitkin vaziyette bulunup kurtarıldığı anlaşılmaktadır.
Bunun yanında, taşınmazların gerçek değerleri ile akit bedelleri arasında fahiş fark bulunduğu, davalıların bu taşınmazları almak için geçerli bir sebep bildirmedikleri gibi alacak maddi güçlerinin de olmadığı, ayrıca satış bedellerinin ödendiğinin de kanıtlanamadığı saptanmıştır.
Değinilen olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, mirasbırakanın davacı eşinden mal kaçırmak amacıyla dava konusu taşınmazlarını davalılara aktardığı, davalıların da murisle el ve işbirliği içerisinde hareket ettikleri sonuç ve kanaatine varılmaktadır.
Hal böyle olunca, asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile reddedilmesi isabetsizdir.
Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.480.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.