17. Ceza Dairesi 2019/13691 E. , 2020/1084 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Hırsızlık
Hükümlü ...’ın hırsızlık suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 142/2-h maddesi gereği 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına dair İstanbul 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/01/2018 tarihli, 2016/489 Esas, 2018/69 Karar sayılı kararına karşı Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 19/11/2019 tarihli ve 94660652-105-34-4964-2019-Kyb sayılı “Kanun Yararına Bozma” talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02/12/2019 tarihli ve 2019/117934 sayılı ihbarnamesiyle Dairemize gönderilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istem yazısında;
“Dosya kapsamına göre, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 03/06/2017 tarihli ve 2017/81564 soruşturma, 2017/16772 Esas ve 2017/12299 sayılı iddianamesi ile açılan kamu davası ile yapılan yargılama neticesinde İstanbul 30. Asliye Ceza Mahkemesinin 29/12/2017 tarihli ve 2017/292 Esas, 2017/524 sayılı kararı ile sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 142/2-h maddesi gereği 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi karşısında, aynı fiil sebebiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 25/10/2016 tarihli ve 2016/125593 soruşturma, 2016/37344 Esas ve 2016/39371 sayılı iddianamesi ile İstanbul 5. Asliye Ceza Mahkemesine açılan mükerrer dava nedeniyle sanığın mahkûmiyetine karar verildiği anlaşılmakla, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/7. maddesinde yer alan, “Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir.” hüküm karşısında, 5271 sayılı Kanun’un 223/7. maddesi gereğince davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde sanığın mahkûmiyetine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.
Hukuksal değerlendirme:
5271 sayılı CMK’nin 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilebilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 tarihli ve 3-2 Esas ve Karar sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağan üstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hâkimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir.(Ceza Genel Kurulunun 23/03/2010 tarihli ve 2/29-56 Esas ve Karar sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kesinleşen bu karar veya hükümlerdeki aykırılıklar başka suretle giderilmesi mümkün olmadığı takdirde, ikincil ve olağanüstü nitelikte olan kanun yararına bozma yasa yoluna konu edilebilecektir.
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 18.09.2007 gün, 2007/8-125 esas, 2007/186 sayılı kararında açıklandığı gibi, adı geçen hükümlü hakkındaki temyiz edilmeden kesinleşen ilk hüküm, ancak suç tarihinden sonra yürürlüğe giren yasalar yönünden uyarlama yargısının konusu olabilir ve genel yargı ile uyarlama yargısı birlikte yürütülemez. Kesinleşen bir hükümden sonra yeniden kurulan ikinci hüküm hukuki değerden yoksun ve yok hükmünde olduğundan hukuken varlık kazanmayan bir kararın kanun yararına bozma istemine konu edilmesi de mümkün değildir.
Diğer yandan, hukuk sistemimizde hukuken geçersiz nitelikteki kararların kendiliğinden yok sayılmasını düzenleyen bir hüküm bulunmamaktadır. Bu tip kararlar, olağan veya olağanüstü kanun yolları vasıtasıyla, hukuken geçersiz olduklarına ilişkin bir tespit yapılmadıkça şeklen varlıklarını koruyacaktır. Aksi durum, mahkeme kararlarının bağlayıcı olduğuna dair Anayasa"nın 138. maddesine uygun düşmeyeceği gibi, subjektif ve keyfi yaklaşımlarla kararların uygulanmaması gibi hukuka uygun olmayan sonuçların doğmasına da yol açabilecektir.
İnceleme konusu somut olayda:
5271 sayılı CMK"nin 223. maddesinin 7. fıkrasında "Aynı fiil nedeniyle aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa, davanın reddine karar verilir" hükmü yer almaktadır.
Mükerrer davadan bahsedilebilmesi için, sanık hakkında açılan her bir davanın tarafları, suç tarihleri ve olayının aynı olması gerekmektedir.
Bu bilgiler ışığında sanık hakkında mükerrer açıldığı iddia edilen kamu davaları incelendiğinde;
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 25/10/2016 tarihli, 2016/29371 sayılı iddianamesi ile hükümlü ...’ın ... isimli iş yerinden 11/10/2016 tarihinde müşteki ...’nin cep telefonunu çaldığı iddiasıyla hırsızlık suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davasının açıldığı, İstanbul 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/01/2018 tarihli, 2016/489 Esas, 2018/69 Karar sayılı ilamı ile hükümlünün hırsızlık suçundan mahkumiyetine karar verildiği, bu kararın istinaf edilmeden 16/04/2018 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Aynı olaya ilişkin olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 03/06/2017 tarihli, 2017/12299 sayılı iddianamesi ile hükümlü ...’ın ... isimli iş yerinden 11/10/2016 tarihinde müşteki ...’nin cep telefonunu çaldığı ve müştekinin iş yeri dokunulmazlığını ihlal ettiği iddiasıyla iş yeri dokunulmazlığının ihlali ve hırsızlık suçlarından cezalandırılması istemiyle kamu davasının açıldığı, İstanbul 30. Asliye Ceza Mahkemesinin 29/12/2017 tarihli, 2017/292 Esas, 2017/524 Karar sayılı ilamı ile hükümlünün hırsızlık suçundan mahkumiyetine karar verildiği, kararın ise istinaf edilmesi üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Ceza Dairesinin 07/06/2018 tarihli, 2018/749 Esas, 2018/1316 Karar sayılı ilamı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmek suretiyle 07/06/2018 tarihinde kesinleştiği tespit edilmiştir.
Yukarıda yer verilen safahat bilgilerine göre, sanık hakkında açılan her iki davanın mağduru, suçu, suç tarihi ve olayının aynı olması karşısında, İstanbul 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/01/2018 tarihli, 2016/489 Esas, 2018/69 Karar sayılı ilamı ile hükümlünün hırsızlık suçundan mahkumiyetine karar verilmesi ve bu mahkumiyet kararının daha önce kesinleşmesi nedeniyle İstanbul 30. Asliye Ceza Mahkemesinin 29/12/2017 tarihli, 2017/292 Esas, 2017/524 Karar sayılı ilamı ile hükümlü hakkında hırsızlık suçundan verilen mahkumiyet kararı ve bu karara yönelik istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Ceza Dairesinin 07/06/2018 tarihli, 2018/749 Esas, 2018/1316 Karar sayılı kararının, aynı olaya ilişkin mükerrir karar niteliğinde olduklarından bu kararların hukuki değerden yoksun ve yok hükmünde oldukları tespit edilmiştir.
İstanbul 30. Asliye Ceza Mahkemesinin 29/12/2017 tarihli, 2017/292 Esas, 2017/524 Karar sayılı ilamı ile hükümlü hakkında hırsızlık suçundan verilen mahkumiyet kararı ile bu karara yönelik istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Ceza Dairesinin 07/06/2018 tarihli, 2018/749 Esas, 2018/1316 Karar sayılı kararının hukuki değerden yoksun ve yok hükmünde oldukları tespit edildiğinden, İstanbul 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/01/2018 tarihli, 2016/489 Esas, 2018/69 Karar sayılı kararına yönelik kanun yararına bozma isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ VE KARAR:
Yukarıda açıklanan nedenlerle kanun yararına bozma talebinin REDDİNE, kararın birer örneğinin İstanbul 30. Asliye Ceza Mahkemesinin 29/12/2017 tarihli, 2017/292 Esas, 2017/524 Karar sayılı dosyası ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Ceza Dairesinin 07/06/2018 tarihli, 2018/749 Esas, 2018/1316 Karar sayılı dosyasına bilgi için GÖNDERİLMESİNE, dosyanın gereği için Adalet Bakanlığına iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE, 21/01/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.