23. Hukuk Dairesi 2014/10714 E. , 2015/5796 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Tekirdağ 2. Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 27/11/2012
NUMARASI : 2011/452-2012/868
Taraflar arasındaki tazminat davasının bozma kararına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Davacı vekili, müvekkil şirketin davalının temizlik hizmetlerini üstlenmiş olduğunu, sözleşme süresince müvekkili şirkete bağlı olarak davalıda çalışan M. B. isimli işçinin, ihaleyi alan yeni firmada devam etmeyerek işten ayrıldığını, anılan işçinin açmış olduğu dava sonunda müvekkilince 2.063,00 TL fazla çalışma ücretinin ödenmesine karar verildiğini, bu miktarın faiz, yargılama gideri, vekalet ücreti, icra masrafı ve icra vekalet ücreti ile birlikte 4.000.000 TL olarak ödendiğini, bu ödemenin nedeninin davalının teknik şartnamenin 9. maddesinde yazılı çalışma saatinin haftalık 45 saati geçmeyeceği kuralına uymaması olduğunu ileri sürerek, şimdilik bu meblağın ödeme tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin ihale makamı olması nedeniyle husumet yöneltilemeyeceğini, davada bir yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu savunarak, davanın usul ve esas yönünden reddini istemiştir.
Mahkemece, husumet yönünden davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi"nin 27.09.2010 gün ve 2009/2939 E., 2010/9217 K. sayılı ilamıyla, davacı tarafça dava dilekçesinde taraflar arasındaki sözleşmenin davalı tarafça ihlâl edilmiş olduğunun iddia edilmiş olmasına, sözleşmenin eki ve ayrılmaz parçası olan teknik şartnamenin 9. maddesine dayanılmasına, bu bağlamda davacı tarafça husumetin davalı tarafa yöneltilmesinde bir yanlışlık bulunmamasına rağmen mahkemece, yanılgılı değerlendirme ile ihale makamı olan davalı tarafa husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin doğru görülmediği belirtilerek, davacı yararına bozulmuştur.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda dosya kapsamı ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davacı şirketçe çalıştırılacak işçilerin çalışma saatlerini belirleme veya değiştirmede davalı şirket yetkili kılınmış ise de, aynı düzenlemeyle çalışma saati sınırlamasının da belirtildiği, işin niteliği gereği davacı firmaca görülen temizlik işinin kurumdaki çalışma saatlerine ve programına göre belirlenmesinin ve davalının bunda belirleyici olmasının tabiî olduğu, ancak burada belirtildiği üzere çalışma süresinin de 45 saat ile sınırlandırıldığı, işçilerin davacının çalışanları olduğu, tüm özlük işlerinden bu şirketin sorumlu olduğu, davacı firma tarafından ihale ile alınan işin gereği için çalışan .../...
istihdam edileceği, davacının ihaleyle aldığı işi ihale doğrultusunda icra etmesinin bekleneceği, çalışanların tüm özlük işlerinden, maaş ve ücretlerinden sorumlu olacağı işin tabiatı gereği olup, bu yükümlülükleri ihale makamına havale etmenin mümkün olamayacağı gözetilerek davacının fazla çalışmanın davalıdan kaynaklandığı iddiası ile kuruma rücu talebinin haklı olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu"nun 2/6. maddesinde, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” hükmü bulunmaktadır.
Dava konusu olayda da, davacı ile davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi mevcut olup, davalı asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunu"ndan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, alt işverenle birlikte müteselsilen sorumludur. Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusu olup, asıl ve alt işverenler, dış ilişki itibariyle (dava dışı işçiye karşı) müseselsilen sorumludurlar.
İç ilişkide (alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki ilişkide) ise, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda taraflar kendi aralarında sözleşme yapabilirler. Nitekim dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Türk Borçlar Kanunu"nun 167. maddesinde düzenlenen, “Aksi karşılaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar. Kendisine düşen paydan fazla ifada bulunan borçlunun, ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı vardır. Bu durumda borçlu, her bir borçluya ancak payı oranında rücu edebilir.” şeklindeki hükümde de, müteselsil sorumlulardan her birinin alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı genel olarak eşit paylarla sorumlu oldukları, ancak bunun aksinin kararlaştırılabileceği de açıkça belirtilmiştir.
İşte müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki iç ilişkide, bu konudaki sorumluluğun tamamen borçlulardan birine ait olacağı yönünde bir sözleşme yapılmış ise, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme hükümleri kendilerini bağlayacağından, dış ilişkide kanundan doğan teselsül gereğince borcu ödemiş olan müteselsil borçlunun, ödediği miktarın iç ilişkide borcun nihai yükümlüsü olan borçludan rücuen tahsilini talep edebileceği kabul edilmelidir.
Somut olayda, taraflar arasında imzalanmış bulunan sözleşmenin 9. maddesi, “Çalıştırılacak firma elemanlarının normal ve tatil günlerindeki çalışma saatleri Türk Telekom tarafından belirlenecektir. Türk Telekom istediği takdirde çalışma gün ve saatlerde değişiklik yapmaya yetkilidir.(haftalık çalışma saati toplam 45 saati geçemez.” hükmünü, 13.maddesi ise “Şartnamenin konusu, işin ifası ve firmanın bu işle ilgili olarak çalıştıracağı eleman ve araçlar bakımından, iş kanunu, vergi kanunları, SSK mevzuatı, Belediye tüzükleri ile diğer ilgili kanun ve mevzuat hükümlerinin uygulanmasından doğacak her türlü hukuki ve cezai sorumluluk doğrudan firmaya firmaya aittir.” hükmünü içermektedir. Sözleşmenin ../..
9. maddesindeki haftalık çalışma süresi esasen İş Kanunu"nun 41.maddesindeki çalışma süresi ile ilgili bir düzenlemedir. Anılan 9. maddeye aykırılık halinde, 13. madde ile İş Kanunu kapsamındaki tüm yükümlülüklerden davacı tarafın sorumlu olacağı düzenlenmiş olup, bu madde dışında da sözleşmede taraflara herhangi bir yaptırım öngören hüküm olmadığından davacı sorumlu olacaktır.
Öte yandan, 04.06.1958 gün ve 15/6 sayılı İBK"da da belirlendiği gibi, HMK"nın 24/1, 25, 26,30 ve 33. (HUMK"nın 74,75 ve 76.) maddeleri gereğince hakim, tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve bunlara bağlı netice-i taleplerle bağlı ve fakat hukuki tavsiflerle bağlı olmayıp, kanunları re"sen uygulamakla ve neticeye vardırmakla yükümlüdür.
Davacı tarafça, davanın işçilik haklarından kaynaklanan rücu davası olmadığı, sözleşmenin ihlâlinden kaynaklanan tazminat davası olduğu ileri sürülmüşse de, dava dışı işçiye ödenen fazla çalışma ücretinin, icra masrafı ve vekalet ücreti ile birlikte tahsilinin istenmiş olması ve uyuşmazlığın niteliği gözetildiğinde, davanın, dava dışı işçiye ödenen tutarın, taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine dayalı olarak rücuen tahsili istemine ilişkin olduğunun kabulü gerekmektedir. Nitekim, mahkemece uyulmasına karar verilen bozma ilamında da bu yönde bir tavsife yer verilmiştir. Davacı tarafın, davanın nitelendirilmesi ile ilgili farklı iddiasının, taraflar arasındaki sözleşmenin 13. maddesindeki tüm sorumluluğun davacı alt işverene ait olduğu hükmünü aşmaya yönelik olduğu kabul edilerek, itibar edilmemiştir.
Bu durumda mahkemece, davacının dava dışı işçiye ödemiş olduğu fazla çalışma ücretini davalıdan talep edemeyeceği, aksine sözleşmenin 13. maddesi hükmünün bu sorumluluğu davacıya yüklediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış ve 23.05.2007 olan dava tarihinin gerekçeli karar başlığında 11.05.2011 olarak yazılmış olması hatalı olmuş ise de, sonucu itibariyle doğru olan kararın, HUMK"nın 438/son maddesi uyarınca gerekçesi değiştirilmek suretiyle onanmasına, gerekçeli karar başlığındaki dava tarihinin aşağıdaki şekilde düzeltilmesine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün gerekçesi değiştirilerek ONANMASINA, gerekçeli karar başlığındaki dava tarihinin 23.05.2007 olarak düzeltilmesine, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 10.09.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.