Ceza Genel Kurulu 2016/198 E. , 2016/378 K.
"İçtihat Metni"Yargıtay Dairesi : 2. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 03.03.2015
Sayısı : 398-58
Elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçundan sanık ..."ın beraatine ilişkin, İstanbul 30. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 14.03.2013 gün ve 1726-182 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 03.11.2014 gün ve 8456-25392 sayı ile;
“02.07.2012 tarihinde kabul edilip 28344 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanan ve 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı "Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkındaki" Kanun"un geçici 2. maddesinin 1. ve 2. fıkrası hükümleri birlikte ele alınıp değerlendirildiğinde, "yapılan değişiklikle amaçlananın bu kapsam dahilindeki suçlar bakımından kurum zararının ödenmesi halinde, olayın sanık ya da sanıkları hakkında ceza verilmesine yer olmadığı karar verilerek işin esasına girilmesinin önlenmesi" olduğu değerlendirilip, anılan Kanun"un geçici 2. maddesi gereğince; sanığa, "şikâyetçi kurumun bilirkişi tarafından tespit edilen zararını gidermesi halinde hakkında ceza verilmesine yer olmadığı kararı verileceği" hususunda bildirimde bulunulduktan sonra yasal sürenin geçmesi nedeni ile sanığa makul bir süre de tanınıp bu süre beklenilerek, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayininin gerekli olduğu gözetilmeden, ödeme ihtaratı yapılmadan yasal süre geçirilip, yazılı şekilde karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 03.03.2015 gün ve 398-58 sayı ile;
"6352 sayılı Yasanın geçici 2/2. maddesinde, ödeme hususunda ilgililere 6 aylık bir süre tanınmış olup bu sürede 05.01.2013 tarihinde dolmuştur. Sanık, kendisine verilen süreye rağmen 05.01.2013 tarihine kadar bir ödeme yapmamıştır. Bu 6 aylık süre hak düşürücü bir süre olup, bu tarihten sonra yapılan ödemelerde 6352 sayılı Yasanın geçici 2/2. maddesi uyarınca işlem yapılması mümkün değildir. Yasada açıkça düzenlenen hususlarda içtihat yoluyla farklı bir uygulama yapılması da mümkün değildir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 4. maddesinde belirtildiği gibi ceza kanunlarını bilmemek mazeret kabul edilemez. Ayrıca makul süre kavramından neyin anlaşılması gerektiği net olmayıp, her mahkeme tarafından farklı uygulamalar yapılmasına neden olacağı, bunun da ceza adaletine ve yasalar önünde eşitlik ilkesine uygun düşmeyeceği görülmüştür. Bu nedenlerle 05.01.2013 tarihinden sonra sanığa 6352 sayılı Yasanın geçici 2/2. maddesi uyarınca ihtarat yapılması, mahkememizce yasal düzenlemeye uygun bulunmamıştır.
Mahkememizce, sanığın idareye kayıtlı ve mühürlü ancak sistem üzerinde kesik görünen sayaçtan elektrik kullanmasının, müşteki kurumun tüketim miktarını tespit etmesini engellemeyeceği, bu durumun bilirkişi raporuyla da açıkça belirlendiği, dolayısıyla suçun unsurlarının bulunmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmiştir. Sanık hakkında en lehe hükmün beraat kararı olduğu açıktır. Sanığın beraatine karar verilmesi gereken bir durumda onu ödeme yapmaya zorlayıp, ödeme yapar ise sanığı tamamen aklayan beraat hükmü yerine ceza tertibine yer olmadığına karar verilmesinin de hukukun temel ilkelerine aykırı olduğu" gerekçesiyle direnerek, sanığın önceki hükümdeki gibi beraatine karar vermiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19.12.2015 gün ve 162747 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; elektrik enerjisi hakkında hırsızlık suçundan sanığa, katılan kurumun zararını gidermesi halinde 6352 sayılı Kanunun geçici 2/2. maddesi gereğince hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verileceğine dair bildirimde bulunularak hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, beraat kararı verilmesinin isabetli olup olmadığının tespitine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel mahkemece, bozmadan sonra yapılan yargılamada, sanık adına çıkarılan duruşma gün ve saatini bildirir davetiyenin tebliğ edilemediği, mahkemece başkaca herhangi bir araştırma ve tebligat yapılmadan sanığın yokluğunda, aleyhine olan bozma kararına karşı diyecekleri sorulmadan önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup müdafiin dinlenilmesi ile de yetinilemez. Aynı kurala 5271 sayılı CMK"nun 307/2. maddesinde de yer verilmiş olup anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi halinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/3. maddesine göre ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK"nun 308/8. maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönündedir.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İstanbul 30. Asliye Ceza Mahkemesinin 03.03.2015 gün ve 398-58 sayılı direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.10.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.