1. Hukuk Dairesi 2016/15911 E. , 2017/4531 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ-TESCİL
Taraflar arasındaki davadan dolayı .... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 05/11/2013 gün ve 2010/36 Esas 2013/593 Karar sayılı hükmün onanmasına ilişkin olan 13/04/2016 gün ve 1424-4479 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davalı tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve pay oranında tescil ist... ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları ..."nin kayden maliki olduğu dava konusu 2982 sayılı parseli torunu olan davalı ..."e satış suretiyle devrettiğini, anılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payları oranında iptal ve tescile karar verilmesini istemişler, aşamada davacılardan ... ve ... davalarından feragat etmişlerdir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacılar ... ve ..."ın davasının feragat nedeniyle reddine, davacılar ..., ..., ... ve ... yönünden ise muvazaa iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...’nin 5.2.2007 tarihinde öldüğü, geride ilk eşi ...’dan olma davacı çocukları ..., ..., ..., ..., dava dışı çocukları ... ve ... ile ikinci eşi davacı ... ve kızı ... ile dava dışı çocukları ... ve ...’in mirasçı olarak kaldıkları, mirasbırakanın çekişme konusu 2982 parsel sayılı taşınmazı 12.7.2006 tarihinde 12.000-TL bedelle torunu davalı ...’e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere,Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince, davacılar mirasbırakanın bir kısım çocukları, davalı ise mirasbırakanın oğlu ..."den olma torunudur. Davalının savunmasında dayandığı ve bir örneğini dosyaya sunduğu 11.03.1982 tarihli harici satış sözleşmesiyle, “... ... tapusuz 350 m2 miktarlı avlulu ev nitelikli taşınmazını, ileride tapu aldığında devretmek üzere 800.000 TL bedelle ..."e satıp zilyetliğini devrettiği,” ... ... ve ... .... tarafından sözleşmenin tanık sıfatıyla imzalandığı anlaşılmaktadır. Davacılar tarafından, bu senet içeriği ve miras bırakanın imzasına itiraz ileri sürülmemiştir.
Davacılar ile birlikte dava açan, mirasbırakan ikinci eşi ... ve ondan olma çocuğu ..., satışın gerçek olduğunu belirterek davadan feragat etmişlerdir.
Bu durumda, mirasbırakan tarafından temlikin mal kaçırma amaçlı yapılmadığı, kadastro tespiti öncesinde taşınmazın 11.03.1982 tarihli harici satış senedi ile mirasbırakanın dava dışı oğlu ...e’e satıldığı ancak kadastro tespiti sırasında taşınmazın mirasbırakan adına tespit edildiği, mirasbırakanın taşınmazı kadastro tespitinden sonra oğlu ...’e devretmek istediği ancak ...’in isteği üzerine taşınmazın kızı olan davalıya devredildiği, harici senedin satışın belgesi olduğu ve temlikin harici satışın resmiyete dökülmesi amacıyla yapıldığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca temlikin mal kaçırma amaçlı yapılmadığı anlaşıldığına göre davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Anılan husus, karar düzeltme isteği sırasında yapılan inceleme ile saptandığından, davalının bu yöne ilişkin olarak karar düzeltme isteğinin açıklanan nedenden dolayı (6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 Sayılı HUMK’nun 440. maddesi uyarınca kabulüne, Dairenin, 13.04.2016 Tarihli 2016/1424 Esas, 2016/4479 Karar sayılı onama kararının ORTADAN KALDIRILMASINA ve Mahkemenin 5.11.2013 tarihli, 2010/36 esas, 2013/593 karar sayılı kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.