14. Hukuk Dairesi 2016/1854 E. , 2016/4124 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 07.06.2011 gününde verilen dilekçe ile meranın kullanım aidiyetinin istenmesi istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 25.09.2014 günlü hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle tayin olunan 05.04.2016 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Av. ... ve Av. ...... ile karşı taraftan davalı köy tüzel kişiliği vekili Av. ... ve davalı Hazine vekili Av. ..........geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Dava, davalı köy adına yapılan mera sınırlandırılmasının iptali ile taşınmazın davacı köy adına mera olarak sınırlandırılması istemine ilişkindir.
Mahkemece, dava konusu mera parselinin hem davacı, hem de davalı köyün kullanımında olduğu, davalı köyün mevcut merasının yetersiz kalabileceği değerlendirilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Mera, bir veya birden fazla köy veya kasaba halkına bağımsız veya birlikte tahsis edilmiş ya da kadimden beri hayvan otlatmak amacıyla kullanılan, hak sahiplerinin üzerinde intifa hakkı olan arazi parçasıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan mera, yaylak ve kışlaklar özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanamaz, sınırları daraltılamaz (4342 sayılı Mera Kanunu m. 3, 4).
31.05.1965 tarihli ve 4/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile “...tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir parçasının bir başka köy sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağı” öngörülmüş olup, bu karar 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi ile de yasa hükmü haline gelmiştir. Böylece, bir köy ya da belediye sınırları içinde kalan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde bir başka köy veya belediyenin de intifa hakkı olabileceği kabul edilmiş, idari sınırların aidiyetin belirlenmesinde önemi olmadığı vurgulanmıştır. İdari sınırlar sadece yetkili mahkemenin saptanmasında önem arz eder.
Meraya elatmanın önlenmesi davası, kadim yararlanma hakkı olan köy veya belediye tüzel kişiliği ya da taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olması nedeniyle Hazine tarafından açılabilir. Aynı şekilde, bir yerin mera olduğu iddiasıyla köy veya belediye tüzel kişiliğinin ya da Hazinenin tapu iptali ve sınırlandırma istemiyle dava açmasına olanak vardır.
Mera, yaylak ve kışlak davalarında, tahsise ya da kadim kullanma hakkına dayanılabilir. Tahsise dayanıldığında, dayanak belgelerin, ayrıca karşı tarafın savunmasında ileri sürdükleri kayıtların tüm geldileri ile birlikte merciinden getirtilmesi, kadimlik iddiası varsa bu hususun araştırılması, gerektiğinde köyün kuruluş tarihinin İçişleri Bakanlığından sorulması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığının saptanması gerekir.
Keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların çekişmeli mera veya yayla ile herhangi bir yararlanma ilişkisi bulunmayan, yansız anlatımda bulunabilecek, yöreyi iyi bilen ve çevre köy ya da kasabalarda yaşayan yaşlı kişilerden seçilmesi gerekir.
Mahkemece yapılacak keşifte; tahsise dayanılıyorsa tahsis kayıtlarının yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığı ile uygulanması, dava konusu yeri kapsayıp kapsamadığının belirlenmesi, taşınmazın mera olmadığı iddiasının bulunması halinde varsa çevre taşınmazlara ait kayıtlar da uygulanarak dava konusu yeri ne şekilde okuduğunun çevre taşınmazlarla toprak yapısı kıyaslanarak uzman bilirkişiler aracılığı ile uyuşmazlığa konu yerin ve niteliğinin saptanması gerekir.
Kadimlik iddiasında ise, yerel bilirkişi ve tanıklara taşınmazın kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı ve sınırları sorularak sonuca gidilmelidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince;
Davacı ... vekili, köylerine ait kadim meranın kadastro tespiti sırasında davalı ............. Köyü adına mera olarak sınırlandırıldığını, tespitin iptali ile dava konusu 118 ada 9 sayılı mera parselinin ... adına mera olarak sınırlandırılmasını istemiştir.
Davalı köy tüzel kişiliği vekili ise, dava konusu taşınmazın tamamen kendi sınırları içerisinde kaldığını, davalı köyün mera parselinde hiçbir zaman hak iddiasında bulunulmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli görülmemiştir. Davacı kadimlik iddiasına dayanarak meranın davacı köy adına sınırlandırılmasını istemiştir. 31.5.1965 tarih ve 2/4 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında da vurgulandığı gibi merada kadim hak sahibi belirlenirken idari sınırlar esas alınmaz. Mahkemece mahallinde keşif yapılmış ancak, dinlenen bilirkişi ve tanık beyanlarının yetersiz olduğu anlaşılmıştır. Dinlenen mahalli bilirkişilerden dava konusu taşınmaz hakkında bilgisi bulunan bilirkişilerin yaşlarının yetersiz olduğu ve mahalli bilirkişi ..."in aynı zamanda tanık olarak bildirildiği görülmektedir. Mera ihtilafları kamu düzenini ve huzurunu bozan nitelikte ihtilaflar olduğundan sonuca ulaşırken hiçbir tereddüte yer vermeyecek şekilde kapsamlı bir araştırmayı gerektirir. Dava konusu taşınmazın bulunduğu mevkiyi bilen ve taraf köylerle ilgisi bulunmayan yaşlı bilirkişiler araştırılmalı, tarafların gösterecekleri tanıklar (mümkünse dava konusu meradan faydalanma hakkı bulunmayan kişilerden) huzurunda tekrar keşif yapılmalı, dava konusu yer zeminde belirlenerek beyanları alınmalı, fen bilirkişisine keşfi izlemeye uygun kroki düzenlettirilmeli, kadimlik iddiası bulunduğundan köyün kuruluş tarihinin İçişleri Bakanlığından sorulması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığı saptanarak toplanan deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmelidir. Değinilen hususlar gözardı edilerek eksik inceleme ve araştırmayla yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 1.350,00 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere
05.04.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.