1. Hukuk Dairesi 2017/3120 E. , 2017/4475 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil ve tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal, tescil ve tenkis isteklerine ilişkindir.
Yerel mahkemece temlikin muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Bu kararın davalı tarafça istinaf edilmesi üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesi “Yukarıda değinilen olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; davacıların murisin kızı ve kızlarından torunları, davalının da murisin tek erkek evladı olduğu, miras bırakanın dava konusu taşınmazdan başka taşınmazının da bulunduğu, ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli gelire sahip olduğu, taşınmazını satması için ihtiyacı, haklı ve makul bir nedeninin bulunmadığı, semenin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emek de olabileceği kabul edilebilmekle beraber miras bırakanın maddi ve manevi yönden zaruret içinde olmadığı, resmi senetteki satış bedeli ile rayiç değer arası aşırı bir oransızlık bulunduğu, miras bırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin tek erkek evladına mal vermek diğer mirasçılarından mal kaçırmak olduğu anlaşılmaktadır.” gerekçesi ile davacı tarafın istinaf isteği kabul edilerek yerel mahkeme kararının düzeltilmesine davalı tarafın istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706 (yeni 782), Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan, gizlenen gerçek irade ile amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan, bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır.
Öte yandan, miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını,mirasçıları arasında hoşgörü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa, mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde, miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ile değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak, paylaştırmanın mı yoksa mal kaçırma amacının mı üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur.
Somut olaya gelince; dava konusu, üzerinde zemin kat ve 2 normal kattan ibaret yapı yer alan arsa nitelikli 10 parsel sayılı taşınmaz miras bırakana aitken, 12.09.2006 tarihinde ½ payını satış suretiyle davalıya temlik ettiği,miras bırakanın 19.04.2013 tarihinde öldüğü, mirasçıları olarak tek erkek evladı davalı ile, davacı kızı ... ve kendisinden önce ölen kızları ... ve ... olma torunlarının kaldığı sabittir.
Dinlenen davacı tanıkları sadece miras bırakanın mal satmaya ihtiyacının olmadığını bildirmişler, muris ile davalı arasındaki beşeri ilişkiye değinmemişler, davalı tanıkları ise, davalının emekli olduğunda ev almak istediğini, murisin davalının yanından gitmesine rıza göstermeyerek, çekişmeli taşınmazın yarı payını davalıya devrettiğini, karşılığında davalının emekli ikramiyesini aldığını, murisin davalı ile aynı apartmanda yaşamayı sürdürdüğünü bildirmişlerdir. Murisin hayattaki kızı ile davacı torunları arasında bir ihtilaf olduğu bildirilmiş değildir. Öte yandan murisin mal kaçırma kastı olsaydı taşınmazın tümünü, hatta bir başka semtteki 36 parsel numaralı taşınmazını devretmesine bir engel olmadığı halde, devredilmemiştir.Bu durumda temlikin bedeli karşılığı olduğu, mal kaçırmanın amaçlanmadığı sonucuna varılmaktadır. Bedeller arasındaki aşarı oransızlık tek başına muvaazanın kanıtı değildir.
Temlik gerçek satış olduğuna göre tenkis şartlarının oluşmadığı da kuşkusuzdur.
Hâl böyle olunca davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalı vekilinin temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.