12. Ceza Dairesi 2017/10633 E. , 2019/11269 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle yaralama, Kasten yaralama ve Mala zarar verme
Hüküm : 1- Katılan sanık ...’a karşı TCK"nın 89/1-2-a, b, e, 22/3, 63, 62/1 ve 53/1. maddeleri gereğince mahkumiyet
2-Katılan sanık ..."a karşı TCK"nın 86/2, 29, 52/2, 63 ve 62/1. maddeleri gereğince mahkumiyet
3-Katılan sanık ..."ya karşı TCK"nın 86/2, 29, 52/2, 63 ve 62/1. maddeleri gereğince mahkumiyet
4- Katılan sanık ..."ya karşı TCK"nın 151/1, 29, 52/2, 63 ve 62/1. maddeleri gereğince mahkumiyet
Taksirle yaralama suçundan katılan sanık hakkında verilen mahkumiyete ilişkin hüküm,katılan sanık tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:
1-Katılan sanık ... tarafından kendisine, katılan sanık ..."a karşı işlediği kasten yaralama, katılan sanık ..."ya karşı işlediği kasten yaralama ve mala zarar verme suçlarından verilen cezalarında temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Anayasa Mahkemesinin 07.10.2009 gün ve 27369 sayılı Resmi Gazete"de yayınlanıp, yayımından itibaren bir yıl sonra 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren, 23.07.2009 gün ve 2006/65 Esas, 2009/114 karar sayılı iptal hükmünün yürürlüğe girdiği tarihe kadar 5237 sayılı TCK"nın 50 ve 52. maddeleri ve 765 sayılı TCK hükümleri uyarınca doğrudan hükmedilip, başkaca hak mahrumiyeti içermeyen 2.000 TL"ye kadar (2.000 TL dahil) adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümleri 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı Kanunun 305. maddesi gereğince kesin nitelikte olup, 07.10.2010 ila 6217 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihine kadar ise mahkumiyet hükümlerinin hiçbir istisna öngörülmeksizin temyizinin mümkün olduğu, 14.04.2011 ve sonrasında ise, doğrudan hükmedilen 3.000 TL’ye kadar (3.000 TL dahil) para cezalarının 5320 sayılı Kanunun Geçici 2. maddesi uyarınca kesin nitelikte olduğu, sanık hakkında taksirle yaralama suçundan 08.05.2015 tarihinde her bir suç için ayrı ayrı verilen 1500’er TL adli para cezasından ibaret mahkumiyet hükmüne karşı suç vasfına ilişkin herhangi bir temyiz istemi de bulunmadığından sanığın temyiz isteminin 1412 sayılı CMUK"un 317. maddesi uyarınca isteme uygun olarak REDDİNE;
2-Katılan sanık ..."ın, katılan ..."a karşı işlediği taksirle yaralama eylemi nedeniyle hükmolunan cezaya yönelik temyiz incelemesinde;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Olası kast TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında; “Kişinin, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hâli” biçiminde tanımlanmış, fıkra gerekçesinde ise; “Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir.” şeklinde, olası kastın uygulanma şartları belirtilmiştir. Öğretide de; olası kast, suçun kanuni tanımındaki objektif unsurların gerçekleşebileceği, ciddi bir şekilde mümkün görülmesine rağmen, fiilin işlenmesi suretiyle tipikliğin gerçekleşmesi şeklinde tanımlanmıştır. (Koca/Üzülmez; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler; 4. Baskı; sh. 152.)
Fail, hareketinden doğacak sonuçları bilerek ve isteyerek hareket etmişse kast gerçekleşmiştir. Buna karşılık, fail belli bir sonucu gerçekleştirmek üzere hareket ederken, bunun yanında başka sonuçların meydana gelmesini de göze almış ve bu sonuçlar da gerçekleşmişse, failin bu sonuçlar açısından da kasten hareket ettiği kabul olunur. Çünkü fail, asıl kastettiğinden başka, hareketinden doğacak diğer sonuçları tahmin ettiği veya öngördüğü halde hareketini devam ettirmiştir. Dolaylı kast olarak adlandırılan bu kast türüne, belirli olmayan kast, gayrimuayyen kast, olursa olsun kastı veya dolus eventualis de denilmektedir. (Nur Centel, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 2. Bası, s. 349, Artuk-Gökcen-Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, s. 597 vd.), (Ayhan Önder, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt. 2, s. 293 vd, ... Alacakaptan, Suçun Unsurları, s. 139 vd., Timur Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler, s. 312 vd.)
İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmış olup, 5237 sayılı TCK’da, 765 sayılı TCK’da yer verilen, “tedbirsizlik”, “dikkatsizlik”, “meslek ve sanatta acemilik”, “nizamat, evamir ve talimata riayetsizlik”, “kayıtsızlık veya tedbirsizlik”, “hataen ve kayıtsızlıkla”, “müsamaha ve dikkatsizlik” şeklindeki taksir kalıplarına ilgili suç tiplerinde yer verilmemiş, ancak gerek öğretide, gerekse uygulamada, bu taksir kalıplarına yer verilmemiş olmanın, bir eksiklik veya farklılık oluşturmayacağı kabul edilmektedir.
Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Öğretide ve yargı kararlarında taksirin unsurları,
a) Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
b) Hareketin iradiliği,
c) Neticenin iradi olmaması,
d) Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
e)Neticenin öngörülebilmesi, ancak bu neticenin fail tarafından öngörülmemesi,
Şeklinde belirtilmiştir.
Bilinçli taksir kavramı mülga 765 sayılı TCK’nın 45. maddesine 8.1.2003 tarihli ve 4758 sayılı Kanun ile eklenen son fıkra ile hukukumuza girmiş olup, anılan fıkrada, “Failin öngördüğü neticeyi istememesine rağmen neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde ceza ... arttırılır.” hükmüne yer verilmiş, aynı hüküm, 5237 sayılı TCK’nın 22. maddenin 3. fıkrasında da korunmuştur.
Taksirden söz edilebilmesi için neticenin öngörülebilir olması gerekli ve yeterli olmasına karşılık, bilinçli taksir halinde failin somut olayda ayrıca bu neticeyi öngörmüş olması da gereklidir. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Bilinçli taksirde netice somut olarak öngörüldüğü halde, istenmemiştir.
Bilinçli taksiri, taksirden ayıran özellik, bilinçli taksirde istenmeyen netice fiilen öngörülürken, taksirde öngörülmemektedir.
Yasada, taksirin bir türü olarak düzenlenmiş bulunan bilinçli taksir esas itibariyle olası kastın sınırlarını daraltıcı bir işlev görmektedir. Bu nedenle, olası kastın anlamı ve sınırları belirlenmeden, bilinçli taksirin kapsamının tayini mümkün değildir.
Olası kast ve bilinçli taksir öngörme unsuru itibariye örtüşmesine rağmen, isteme unsuru bakımından ayrılmaktadır.
Olası kastı bilinçli taksirden ayıran özellik, mümkün yada muhtemel olarak öngörülen neticenin kabullenilmesi, failin öngördüğü tipik neticenin meydana gelmeyeceğine yönelik bir güveni olmadan hareket etmesidir. Başka bir anlatımla, fail öyle yada böyle herhalde hareketi gerçekleştirirdim diyorsa olası kast, neticenin gerçekleşeceğini bilseydim hareketi gerçekleştirmezdim, diyorsa bilinçli taksir söz konusudur.
Somut olayda ise, katılan-sanık ... aşamalardaki beyanlarında da ifade ettiği üzere; diğer katılan sanık ...’nın elindeki bıçağı görünce, onu etkisiz hale getirmek için ...’ya doğru taşı fırlattığını, fakat hiç kimseye isabet ettiremediğini, ...’ın ise yakınında olmadığını beyan etmesine karşılık; katılan sanık ..."ın 05.01.2013 tarihli, tanık ..."ın 08.01.2013 tarihli, katılan sanık ..."nın 08.01.2013 tarihli, tanık..."ın 10.01.2013 tarihli beyanında katılan ..."in oğluna taş atan şahsın ... olduğunu, bu eylemini aslında katılan sanıklardan ...’ı yaralamak isterken, ...’ın gelen taşı görüp eğilmesi üzerine arkasında bulunan ...’e yanlışlıkla isabet ettiğini tanık ..."tan öğrendiğini belirten 24.01.2013 tarihli beyanı ve tanık ..."ın da bu olayı doğrulayan 28.01.2013 tarihli beyanı, bütün halinde yapılan incelemesinde olay esnasında ..."e taşı atan kişinin sanık ... olduğu, katılan sanık ...’in hayat fonksiyonlarını 6 (ağır) derecede etkileyecek, kemik kırığı oluşacak, hayati tehlike geçirecek ve duyulardan veya organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflaması niteliğinde yaraladığı olayda, katılan-sanık ...’ı yaralamak için eylemini icra ederken olay yerinde bulunan diğer insanların da yaralanabileceğini hatta ölebileceğini öngörmesine rağmen eylemini devam ettirdiği anlaşılmakla, katılan sanık ...’e karşı olası kastla yaralama suçunu işleyen katılan sanık hakkında, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde taksirle yaralama suçu üzerinden değerlendirme yapılması,
Kanuna aykırı olup, katılan sanığın temyiz itirazı bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi uyarınca isteme uygun olarak CMUK"un 326/son maddesi gereğince ceza miktarı bakımından sanığın kazanılmış hakkı gözetilmek suretiyle BOZULMASINA, 02.12.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.