1. Hukuk Dairesi 2017/2819 E. , 2017/4351 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan ...’in maliki olduğu 18 parsel sayılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölümü kendisinden mal kaçırmak amacıyla ikinci evliliğinden olan kızı ...’nın eşinin yakın arkadaşı olan davalıya muvazaalı olarak devrettiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, taşınmazın gerçek bedelini banka aracılığı ile ödediğini, mirasbırakan ... ile eşinin taşınmazı kendisinden kiraladıklarını ve banka hesabına her ay düzenli olarak kira bedelini yatırdıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muvazaa olgusunun ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Mirasbırakan ...’in 27.11.2013 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak ilk eşinden olma kızı davacı ... ile ikinci eşinden olma kızı dava dışı ...’nın kaldıkları, çekişme konusu 9639 ada 18 parsel sayılı taşınmazdaki 1 nolu bağımsız bölümün mirasbırakan ... tarafından 30.11.2011 tarihinde davalı ...’e satış yolu ile devredildiği kayden sabittir.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; mirasbırakanın çocukları ile ihtilaflı olmadığı, hatta mirasbırakanın çocukları tarafından bakıldığı, davalının üçüncü kişi olduğu, taşınmazın satış bedelini banka aracılığı ile gönderdiği, temlike konu satıştan sonra çekişme konusu taşınmazda mirasbırakanın oturmayı sürdürdüğü, ancak bu kullanımın kira ilişkisine dayalı olup bir kısım kira bedellerinin banka kanalı ile gönderildiği, bir kısmının ise (tanık beyanlarına göre) elden ödendiği toplanan deliller ve dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Mirasbırakanın, aralarında ihtilaf bulunmayan ve kendisine bakan çocuklarından mal kaçırmayı amaçlaması hayatın olağan akışına terstir. Bu durumda temlikin gerçek satış olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.