Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2015/507
Karar No: 2019/282
Karar Tarihi: 12.03.2019

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/507 Esas 2019/282 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2015/507 E.  ,  2019/282 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi


    Taraflar arasındaki “hizmet tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İzmir 1. Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 05.12.2012 tarihli ve 2011/181 E., 2012/863 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı ve davalı ... vekilleri tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 18.03.2014 tarihli ve 2013/2460 E., 2014/5193 K. sayılı kararı ile;
    “...1-Dosyadaki yazılara toplanan delillere hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davalı Kurumun tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
    2-Davacı, davalıya ait işyerinde 01.08.2000-28.02.2010 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığının tespitini istemiştir.
    Mahkemece davanın kısmen kabulü ile yazılı şekilde karar verilmiştir.
    Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesinde, bu tür hizmet tespiti davalarının kanıtlanması yönünden özel bir yöntem öngörülmemiştir. Kimi ayrık durumlar dışında; resmi belge veya yazılı delillerin bulunması, sigortalı sayılması gereken sürelerin saptanmasında güçlü delil olmaları itibariyle sonuca etkili olurlar. Ne var ki bu tür kanıtların bulunmaması, salt, bu nedene dayalı istemin reddine neden olmaz. Somut bilgilere dayanması, inandırıcı olmaları koşuluyla, Kuruma bildirilen dönem bordroları, tanıkları veya iş ilişkisini bilen veya bilmesi gereken işverenler tarafından Kuruma bildirilen komşu işyerleri çalışanları gibi kişilerin bilgileri ve bunları destekleyen kimi diğer kanıtlarla dahi sonuca gitmek mümkündür.
    Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının davalıya ait 1226827.35 sicil nolu işyerinde 15.06.2006-29.02.2008 tarihleri arasında geçen çalışmalarının kısmen Kuruma bildirildiği, 07.04.2006 tarihli işyeri inceleme tutanağında davacının adının bulunmadığı, tanık beyanlarından davacının talep aralığındaki çalışmalarının doğrulandığı anlaşılmaktadır.
    Somut olayda her ne kadar mahkemece 23.02.2004-01.06.2008 tarihleri arası eksik bildirilen çalışmalar yönünden verilen kısmen kabul kararı doğru ise de tanıkların beyanlarında davacının daha fazla çalışmasını doğruladıkları dikkate alınmadan ve tüm uyuşmazlık dönemini kapsayacak şekilde kayıtlı tanık beyanları alınmadan karar verilmesi hatalı olmuştur.
    Yapılacak iş, ihtilaflı döneme ilişkin diğer davalı işverenlere ait dönem bordrolarının getirtilerek davacının diğer davalılar yanında geçen çalışmalarının da ortaya konması için dönem bordrolarında kayıtlı ve tarafsız tanıklar saptanarak bunların bilgilerine başvurmak, bordolarda adı geçen kişilerin adreslerinin tespit edilememesi veya beyanları ile yetinilmediği takdirde, Sosyal Güvenlik Kurumu, zabıta, maliye, meslek odası aracılığı ve muhtarlık marifetiyle işyerine o tarihte komşu olan diğer işyerlerinde uyuşmazlık konusu dönemde çalıştığı tespit edilen kayıtlı komşu işyeri çalışanları; yoksa işyeri sahipleri araştırılıp tespit edilerek çalışmanın niteliği ile gerçek bir çalışma olup olmadığı yönünde yöntemince beyanlarını almak ve gerçek çalışma olgusunu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı şekilde ortaya koyduktan sonra sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
    Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O halde davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...”
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

    TEMYİZ EDENLER: Davacı ve ... vekilleri

    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
    Davacı vekili, müvekkilinin 01.08.2000-28.02.2010 tarihleri arasında davalı işverene ait iş yerinde aralıksız çalıştığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı ... (Kurum/SGK) vekili, Kurum kayıtlarına göre davacının 15.06.2006 tarihinden itibaren davalı işveren nezdinde çalışmaya başladığı, 29.02.2008 tarihinde işten çıktığı, Kurum kayıtlarında yer almayan çalışma iddiasının Kurum kayıtlarına eşdeğer güçteki belgelerle kanıtlanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Davalı ... vekili, cevap dilekçesi vermemiş, duruşmalara katılmamıştır.
    Mahkemece, davacının, davalı işverene ait iş yerindeki çalışma başlangıç tarihinin, zabıtaya yapılan kimlik bildirim kayıtları uyarınca 23.02.2004 tarihi olduğu, iş yerinin dava konusu dönemde 506 sayılı Kanun kapsamında, işçi çalıştırmayı gerektirir kapsam ve kapasitede bir iş yeri olduğu, vergi kaydı, zabıta kayıtları, Kurum belgeleri ve tanık anlatımlarıyla sabit olduğu, bordro tanıklarının 01.06.2008 tarihine kadarki çalışma süresini kanıtlandığı, 23.02.2004-01.06.2008 tarihleri arası dönem dışındaki çalışma iddiası yönünden ise, taraflarca sunulan kanıtlar yanında, resen yapılan araştırmadan yeterli kanıt elde edilemediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacının 23.02.2004–01.06.2008 tarihleri arasında sürekli olarak 1538 gün asgari ücretle çalıştığı, bu çalışmasının 601 günlük kısmının Kuruma bildirildiği, 937 günlük kısmının ise bildirilmediğinin tespitine karar verilmiştir.
    Davacı ve davalı ... vekillerinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Mahkemece, bozma kararı içeriğinde "ihtilaflı döneme ilişkin diğer davalı işverenlere ait dönem bordrolarının getirtilerek davacının diğer davalılar yanında geçen çalışmalarının da ortaya konması" gereğine yer verilmiş ise de, davada başka davalı işveren bulunmadığından, bu yönde işlem yapılma olanağı bulunmadığı, resen araştırma ilkesi uyarınca zabıta aracılığıyla inceleme yapılıp, ilgili Kurum kayıtlarının getirtilmesi gereği belirtilmiş ise de, bu konudaki tüm işlemlerin bozma öncesi inceleme kapsamında yerine getirildiği, Kurum kayıtları yanında, vergi dairesi, emniyet birimlerinde mevcut tüm kayıtların dosya içeriğine alındığı, davacı vekilinin de beyanları dikkate alınarak, tarafsızlığı davacı tarafça kabul edilen bordro tanıklarının dinlendiği, genel ifadelerle yetinen ve dosya içeriğindeki araştırma ve inceleme işlemlerini gözden uzak tutan bozma kararı gereğince yapılabilecek araştırma gereği bulunmadığı için önceki karardaki araştırma gerekleriyle yetinilmesi gerektiği, bozma içeriğinde "tanıkların beyanlarında davacının daha fazla çalışmasını doğruladıkları" ibaresine de yer verildiği, kamu düzenine ilişkin davada tanıkların anlatımlarının somut dayanaklarının da ortaya konulma zorunluluğu bulunduğu, tanıkların tespit edilen dönemi aşan süreye ilişkin kayıtlara yansımış çalışmaları bulunmadığı gibi ilk karar içeriğiyle tespit edilen sürenin, işverenin iş yerinin faaliyet dönemini gösterir emniyet, vergi ve Kurum kayıtlarına yansıyan dönemle de uyumlu olduğu, ayrıca tanık anlatımlarının hâkim tarafından hiçbir denetim ve irdelemeye tabi tutulmaksızın esas alınıp karar hâline getirilmesinin de yargılama faaliyeti olarak niteleme olanağı bulunmadığı, bozma kapsamında yapılacak işlemlerin belirli, açık olması gerektiğinden resen araştırma ilkesi kapsamında, hâkime delil yaratma ödevi yüklenmeyeceği, kamu düzeni ilkesinin adil yargılanma hakkını da ortadan kaldırmasına yol açmaması gerektiği, yerleşik Yargıtay içtihatları ışığında yapılan araştırma ve incelemeye dayalı oluşan vicdani kanaate dayalı önceki karar uyarınca hüküm fıkrası oluşturulduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararı davacı ve davalı ... vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının davalı işverene ait iş yerinde 01.08.2000-28.02.2010 tarihleri arasında aralıksız çalıştığının tespiti istemi ile açılan eldeki davada, yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
    I- Davalı Kurum vekilinin temyizi yönünden yapılan incelemede;
    Mahkemece verilen ilk kararın davacı ve davalı Kurum vekilleri tarafından temyiz edildiği, Özel Dairece davalı Kurum vekilinin tüm temyiz itirazları reddedilerek davacı lehine bozma kararı verildiği, direnme kararının ise aynı şekilde davacı ve davalı Kurum vekilleri tarafından temyiz edildiği dikkate alındığında, bozma öncesi kararı temyiz eden ve temyiz itirazları reddedilen davalı Kurum vekilinin direnme kararını temyizinde hukuki yararının bulunup bulunmadığı, bu bağlamda temyiz isteminin reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği hususu değerlendirilmelidir.
    Bilindiği üzere hukuki yarar, dava şartı olduğu kadar temyiz istemi için de aranan bir şarttır.
    Mahkemenin ilk hükmünü temyiz edip, bu istemi Özel Dairece reddedilen taraf yönünden karar kesinleşmiş olmakla, artık bu tarafın direnme kararını temyizde de hukuki yararı bulunmamaktadır.
    O hâlde davalı Kurum vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
    II-Davacı vekilinin temyizi yönünden yapılan incelemede;
    01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 7/1’inci maddesinde, “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20"inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler.” düzenlemesinin yer alması ve genel olarak kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağının mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79’uncu maddesi ile 01.10.2008 tarihinden sonraki dönemler yönünden 5510 sayılı Kanun’un 86’ncı maddesi olduğu kabul edilmelidir.
    Hemen belirtmek gerekir ki, 5510 sayılı Kanun’un Geçici 7’nci maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanun’un 2’nci ve 6’ncı maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak bu kimselerin ayrıca aynı Kanun’un 3’üncü maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun’un 6/1’inci maddesinde yer alan açık hüküm gereğidir.
    Sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup, ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada işçinin bir takım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.
    Belirtilen amaca yönelik davaların yasal dayanaklarından mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79’uncu maddesinde “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” hükmüne, 5510 sayılı Kanun’un 86’ncı maddesinin sekizinci fıkrasında ise “Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
    Sigortalı tarafından açılan hizmet tespiti davasında her türlü delille kanıtlanabilen çalışma olgusunun usulünce belirlenmesinden sonra, bu çalışmanın sigortalı çalışma olup olmadığı ve çalışılan zaman üzerinde durulmalıdır.
    Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında, özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup, kendiliğinden araştırma ilkesi söz konusudur.
    Sigortalılık başlangıç tarihi ve hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icabettiği Yargıtayın yerleşmiş içtihadı gereği olduğundan, kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında, hâkimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı bu davalarda ispat yükü, bir tarafa yüklenemez.
    Öte yandan, hizmet tespiti davalarının amacı, hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunması olduğundan, tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı ile yapılan işin Kanun kapsamına girip girmediği araştırılmalıdır. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir.
    Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda iş yerinde tutulması gerekli dosyalar ile kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde iş yerinin yönetici ve görevlileri, iş yerinde çalışan öteki kişiler ile o iş yerine komşu ve yakın iş yerlerinde, tarafları veya iş yerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar zabıta marifetiyle araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak, tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, iş yeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.
    Bu amaçla tanıkların hizmet tespiti istenen tarihte iş yeri veya komşu iş yeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi iş yerinden yapılmış olduğu da sorularak, elde edilen bilgilerin ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, iş yerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmelidir.
    Diğer taraftan bu davalarda işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.
    Nitekim açıklanan hususlar Hukuk Genel Kurulunun 16.10.2018 tarihli ve 2015/10-1098 E., 2018/1439 K.; 27.06.2018 tarihli ve 2016/21-2358 E., 2018/1289 K.; 25.02.2009 tarihli ve 2009/10-41 E., 2009/93 K.; 24.06.2009 tarihli ve 2009/21-249 E., 2009/291 K; 27.01.2010 tarihli ve 2019/10-578 E., 2010/37 K.; 07.04.2012 tarihli ve 2012/21-137 E., 2012/433 K.; 12.06.2013 tarihli ve 2012/10-1635 E., 2013/823 K. ile 25.09.2013 tarihli ve 2013/21-182 E., 2013/1401 K. sayılı kararlarında da benimsenmiş ve açıkça belirtilmiştir.
    Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayda, davacı vekili, müvekkilinin davalı işverene ait iş yerinde 01.08.2000-28.02.2010 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığını, buna rağmen davalı işveren tarafından hizmetlerinin eksik bildirildiğini ileri sürerek anılan tarihler arasında kesintisiz çalıştığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı işveren tarafından cevap dilekçesi verilmemiş, davalı Kurum vekili ise, kayıtların tetkikinden, davacının davalıya ait iş yerinde 15.06.2006 tarihinde işe girdiğini, 29.02.2008 tarihinde de işten ayrıldığının bildirildiğini, davalıya ait iş yerinin eğlence iş yeri olup 21.01.2004 tarihinde Kanun kapsamına alındığını, davacının Kurum kayıtlarında yer almayan çalışma iddiası yönünden araştırılması gerektiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
    Dosya içeriğinden, davacının davalı ...’a ait iş yerinden 15.06.2006 tarihinde ilk işe giriş bildirgesinin verildiği, işten çıkış tarihinin ise 29.02.2008 olarak bildirildiği, davalı işveren ...’a ait mahiyeti “eğlence yeri” olarak belirtilen iş yerinin ise 21.01.2004 tarihinde Kanun kapsamına alındığı anlaşılmaktadır.
    Yargılamada dinlenilen bordro tanıklarından davacı tanığı ..., 2001-2006 yılları arasında davalıya ait iş yerinde çalıştığını, sigortalı bildiriminin 2006 yılında yapıldığını, işe girdiğinde davacının iş yerinde çalışıyor olduğunu, kendisi işten ayrılırken de davacının çalışmaya devam ettiğini; davacı tanığı ..., 1998-2010 yılları arasında davalı işverene ait iş yerinde çalıştığını, davacının tahminen 2000 yılında işe girdiğini, işten ayrıldığında davacının iş yerinde çalışmaya devam ettiğini; davacı tanığı ... ise 1995-2007 yılları arasında davalı iş yerinde çalıştığını, davacının 2001-2007 yılları arasında bir yıl ara vermek suretiyle çalıştığını, iş yerindeki çalışmasının aylık 20 gün üzerinden bildirilmekte iken 2000 yılı Eylül veya Ekim aylarında Alsancak’taki iş yerine geçtikten sonra tam olarak bildirildiğini, iş yerinin Alsancak’a taşınmadan önce Basmane Kapılar semtinde Mavi Kelebek gazinosu olarak işletildiğini beyan etmişlerdir.
    Kurum kayıtlarının incelenmesinde, tanık ...’ya ait hizmet döküm cetveli ile iş yeri tescil belgelerine göre, tanığın 1997-2000 yılları arasında 11022801 sicil numaralı “Mavi Kelebek Gazinosu” unvanlı ve 17.01.1994 tarihinde Kanun kapsamına alınan iş yerinden çalışmasının bildirildiği, iş yeri yetkilisinin Selahattin Saraç, adresin Gaziler Cad. No:99 İzmir olarak belirtildiği; 2000-2001 yılları arasında 1157928 sicil numaralı “Osman Saraç” unvanlı ve 19.01.2000 tarihinde Kanun kapsamına alınan iş yerinden çalışmasının bildirildiği, iş yeri yetkilisinin Osman Saraç, adresin 1504 Sok. No:6 Alsancak/İzmir olarak belirtildiği; 2002-2004 yılları arasında 1194393 sicil numaralı “Selahattin Saraç” unvanlı ve 28.02.2002 tarihinde Kanun kapsamına alınan iş yerinden çalışmasının bildirildiği, iş yeri yetkilisinin Selahattin Saraç, adresin 1504 Sok. No:6 Alsancak/İzmir olarak belirtildiği; 21.01.2004-30.01.2006 tarihleri arasında 1226827 sicil numaralı “...” unvanlı ve 21.01.2004 tarihinde Kanun kapsamına alınan davalı iş yerinden çalışmasının bildirildiği, iş yeri yetkilisinin ..., adresin 1504 Sok. No:6 Alsancak/İzmir olarak belirtildiği görülmüştür.
    Öncelikle belirtmek gerekir ki, bozma kararında geçen “ihtilaflı döneme ilişkin diğer davalı işverenlere ait dönem bordrolarının getirtilerek davacının diğer davalılar yanında geçen çalışmalarının…” ifadesinin, dosya kapsamında tek bir davalı işveren bulunması karşısında hatalı olduğu ortadadır.
    Bununla birlikte, tanık beyanları ve dosya içeriğindeki belgeler dikkate alındığında, mahkemece kabulüne karar verilen 23.02.2004–01.06.2008 tarihler dışındaki dönem yönünden yeterince araştırma yapılmamıştır.
    Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular karşısında, 11022801 sicil numaralı “Mavi Kelebek Gazinosu” unvanlı, 1157928 sicil numaralı “Osman Saraç” unvanlı, 1194393 sicil numaralı “Selahattin Saraç” unvanlı iş yerlerine ait iş yeri sicil dosyaları dosya içerisine alınarak, davalı işveren ile belirtilen iş yerleri arasında organik bağ bulunup bulunmadığı yöntemince araştırılmalı, bu iş yerlerinin dönem bordrolarında ismi bulunan ve mahkemece resen seçilecek tanıkların uyuşmazlık konusu çalışma dönemi ile ilgili bilgi ve görgülerine başvurulmalı, tespit edilen bordro tanıklarının hangi dönemlerde anılan iş yerlerinde çalıştıkları tespit edilmeli, mahkemece dinlenen bordro tanıklarının beyanları arasında çelişki olursa bu çelişki usulünce giderilmeli, aynı çevrede iş yapan başka işverenler veya bu işverenlerin çalıştırdığı kişiler, komşu iş yeri tanıkları resen saptanarak dinlenilmeli, davacının dava dışı işveren veya işverenler nezdinde çalıştığı tespit edildiği takdirde aralarında organik bağ bulunduğu anlaşılan dava dışı işveren ya da işverenlerin davaya dâhil etmesi için davacıya önel verilmeli ve bu işverenin veya işverenlerin göstereceği deliller toplanmalı, uyuşmazlık konusu olan dönem yönünden duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çalışma süresi tespit edilmeli, deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.
    Mahkemece bu yönler üzerinde durulmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
    Şu hâlde direnme kararı yukarıda yazılı bu değişik gerekçe ile yerinde değildir.
    Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
    SONUÇ: Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Kurum vekilinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE,
    (II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen bu değişik nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 12.03.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi