14. Hukuk Dairesi 2015/12290 E. , 2016/3795 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 19.03.2013 gününde verilen dilekçe ile komşuluk hukukuna dayalı elatmanın önlenmesi, kal istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 19.02.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ...."nun 22 parsel sayılı taşınmazda bulunan binada 5 no"lu dairenin, davacı ..."in 1 no"lu dairenin sahibi olduklarını, davalının komşu 2 parsel sayılı taşınmaz maliki olduğunu, taşınmazları arasında bulunan bahçe duvarının davalının muris dedesi tarafından yapıldığını, 30 yıllık duvar olduğu ve tehlike arzettiği, duvarın hukuka aykırı olarak yüksek olduğu, duvarın tehlike arzetmesi, görüşlerini ve güneşi engellemesi nedeniyle hukuka aykırı seviyede olan duvarın yıkılmasına, tüm yıkım masraflarının davalıya yüklenmesine, karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacıların, davaya konu... ili,... ilçesi, 1. Bölge.... Mahallesi,.... Mevkii 6/1 parsel, 140 ada, 22 parseldeki bağımsız bölümlerin ayrı ayrı maliki olduğunu, her iki davacının hiçbir akrabalık bağı bulunmadığı gibi, aralarında hiçbir şekilde mirasçılık ilişkisinin de olmadığını, dolayısı ile davanın niteliği itibariyle, her iki davacının ayrı ayrı dava açması ve ayrı harca tabi tutulması gerektiğini, birlikte dava ikame etmeleri usul ve yasaya açıkça aykırı olduğunu, esasa ilişkin ise kendisine ait... İli,... ilçesi, 1. Bölge... Mahallesi,.... Mevkii, 140 ada 2 no"lu parsel içerisindeki duvarın yaklaşık 60 yıl kadar, 1957 yılından önce inşa edilen bir bahçe duvarı olduğunu, davacıların malik olduğu apartmanın ise 1987 yılında inşa edildiğini, yaklaşık 3 metre boyundaki duvarın yapılma amacının ise o tarihlerde taşınmazının yanında bulunan hastaneden taşınmazına doğru attıkları bir takım madde ve eşyalardan taşınmazı korumak olduğunu, davacı ..."in bağımsız bölümü 1995 yılında,..."nin ise 2010 yılında satın aldığını, bahçe duvarının niteliği göz önüne alındığında bu duvarı görerek ve bilerek taşınmazlarını satın aldıklarını, buna rağmen dava açmalarının hakkın kötüye kullanması sayılacağını, davacıların bu davayı
açmalarının hukuken mümkün olmadığını, davalının, davacılara ait parsele herhangi bir tecavüzünün olmadığını, ayrıca salt imara aykırılık iddiasının ise idari yargıda ileri sürülmesi gerektiğini belirterek davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hükmü davacılar vekili temyiz etmiştir.
TMK m. 683"teki "Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir" hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK"nın "komşu hakkı" başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Taşkın kullanma belirlendiği takdirde elatmanın tamamen ortadan kaldırılması veya tahammül sınırları içerisine çekilebilmesi için ne gibi önlemlerin alınması gerektiği bilirkişiler aracılığı ile tespit edilerek, tarafların yarar ve çıkar dengeleri de gözetilerek bunların en uygununa karar verilmelidir.
Davalının, kendi taşınmazı üzerine yaptığı yapının salt ruhsatsız olduğu, imara aykırı bulunduğu ileri sürülüp, TMK"nın 737. maddesi uyarınca yıkım ve eski hale getirme istenemez. Yapının imara aykırı olması yanında bir zararın doğması da şarttır. Salt imara aykırılık, idari mercileri ve idare mahkemelerini ilgilendiren bir husustur.
Yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca somut olay gelince; davacılar, can güvenliği, görüntü ve güneş ışığının engellenmesi nedenlerine dayanarak davalının taşınmazındaki duvarın yıkılmasını istemişlerdir. Taşınmaz başında keşif yapılmış, bilirkişi raporun da ""... davaya konu duvarın mevcut haliyle düşey yüklere ve rüzgara karşı taşıyıcı sistemi açısından tehlike arzetmediği ancak duvara dik olan tarafta bağlayıcı bir hatılın olmaması nedeniyle depremde yıkılma riski olabileceği, duvarın eski olması nedeniyle Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu"na sorularak tarihi eser ve korunacak yapı olmaması, ve meri plan notlarına da aykırı olmaması koşulu ile duvar yüksekliğinin boş bahçeli kısımda mevcut haliyle 1,80 m. olarak bırakılması, havuz ve garaj kısmında ise kapalı havuz ve garaj çatısı kısmına kadar traşlanması, ayrıca duvarın havuz tarafında putrellere birkaç noktadan irtibatlandırılması halinde yıkılma riskinin ortadan kalkacağı" belirtilmiştir.
Davacı vekilinin itirazları doğrultusunda, yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bilirkişiler 15.12.2014 tarihli ek raporlarında; "duvarın bu haliyle düşey yüklere, rüzgar yüküne karşı taşıyıcı sistemi açısından tehlike arzetmediği, ancak duvara dik olan tarafta bağlayıcı bir hatılın olmadığı dikkate alındığında deprem etkisi altında nasıl davranacağının önceden bilinemeyeceği, önlem amaçlı olarak duvarın havuz tarafında, putrellere bir kaç noktadan irtibatlandırılması ile birlikte duvar yüksekliğinin boş kısımda yani davalıya ait bahçe kısmında 2.50 m2"ye indirilmesi ve yine davalıya ait havuz ve garaj kısmında ise kapalı havuz ve garaj çatısı kısmına kadar traşlanması"" gerektiğini bildirmişlerdir.
Yukarıda özetlenen her iki raporda da söz konusu duvarın yıkılma riski bulunduğu ve yıkılma riskinin ortadan kaldırılması için gerekli önlemlerin alınması gerektiği açıkca belirtildiği belirtilen husus gözetilmeden yazılı gerekçelerle davanın reddi doğru değildir.
Diğer taraftan davacıların dava konusu duvarın davacıların görüşünü ve güneş ışığını engellediği iddialarıyla ilgili olarak da bilirkişi incelemesi yapılmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, belirtilen nedenlerle kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.03.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.