10. Hukuk Dairesi 2018/3603 E. , 2018/7344 K.
"İçtihat Metni".......
Dava, Kurumca tahakkuk ettirilen fark işçilik ve prim borcunun iptali ile menfi tespit istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1) Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine (fiil ehliyetine) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler.
Taraf sıfatına gelince; bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o davada davacı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.
Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir (Baki Kuru-Ramazan Arslan-Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 7. baskı, Ankara 1995, s. 231).
Bu nedenle davanın tarafları, taraf ehliyetine sahip olmalıdır. Yani bir davada taraf olabilmek için, ya hakiki şahıs; ya da hükmi şahıs olmak gerekir. Zira taraf ehliyeti, medeni hukukun haklardan istifade ehliyetine tekabül eder ( Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, C. I-II, 7. Baskı, İstanbul 2000, s. 288 ).
Davacı ..."nin, ... - ... Ortaklığı şeklinde kurulmuş adi şirketin ortaklarından biri olduğu, ödeme emrinin ortaklık adına düzenlendiği, adi ortaklıkların tüzel kişiliğinin bulunmadığı dikkate alınarak, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda davacının tek başına dava ve taraf ehliyetine sahip olmadığı, ortaklığı ilgilendiren haklar ve borçlar bakımından bütün ortakların birlikte davacı olarak katılmaları gerektiği göz önünde bulundurularak; diğer taraftan davacı tarafından ortaklığın feshine dair açıldığı iddia olunan ...... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin E.2009/618 sayılı dosyasının celbi ile dava dilekçesi tebliğ edilmek suretiyle taraf teşkili sağlanmadan, sunacakları savunma ve delilleri değerlendirmeden yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
2) Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun “Prim Belgeleri” başlığını taşıyan 79’uncu maddesinin 12’nci fıkrasında;....gerçek veya tüzel kişilerce yapılan inşaatlardan dolayı yeterli işçilik bildirilmiş olup olmadığının Kurumca araştırılacağı, usul ve esasları yönetmelikle belirlenecek bu araştırma sonucunda yeterli işçiliğin bildirilmemiş olduğunun anlaşılması durumunda, bildirilmemiş olan işçilik tutarı üzerinden hesaplanan prim tutarının, gecikme zammı ile birlikte sigorta müfettişince inceleme yapılması istenilmeksizin işveren tarafından ödendiği takdirde, işyeri hakkında sigorta müfettişine inceleme yaptırılmayabileceği belirtilmiş; 16’ncı fıkrasında; Kuruma, yeterli işçilik bildirilmiş olup olmadığının araştırılmasına ilişkin yöntem, işin yürütümü için gerekli olan asgari işçilik tutarının tespitinde ve Kuruma yeterli işçilik bildirmiş olup olmadığının araştırılmasında dikkate alınacak asgari işçilik oranlarının saptanması ve asgari işçilik oranlarına yönelik itirazların incelenerek karara bağlanması amacıyla Kurum bünyesinde Asgari İşçilik Tespit Komisyonu kurulduğu açıklanmıştır.
Amacı; 506 sayılı Kanuna tabi işyeri, işveren ve sigortalılar ile ilgili işlemleri düzenlemek olan, 506 sayılı Kanuna dayanılarak hazırlanan ve 01.05.2004 günü yürürlüğe giren Sosyal Sigortalar Kurumu Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin, “Araştırma ve Resen Yapılacak İşlemler” başlıklı 38’inci addesinin (b) bendinde de; Gerçek veya Tüzel kişiler tarafından yapılan özel bina inşaatı iş yerleri hakkında Ünitece yapılacak araştırma, bina maliyetine Kurumca yayımlanan tebliğ ile belirlenen asgari işçilik oranının %25 eksik uygulanmak suretiyle yapılır. Bina maliyeti, inşaatın ruhsatnamesinde yazılı bulunan (ruhsatnamesi yoksa Ünitece tespit edilecek) yüzölçümü ile birim maliyet bedelinin çarpımı suretiyle hesaplanacağına ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
12.05.2010 tarihinde yürürlüğe giren ve 5510 sayılı Yasaya dayalı olarak çıkartılmış yeni Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde de benzer hükümler öngörülmüş olup, 111.vd maddelerinde de paralel hükümler bulunmakta olup, asgari işçilik işlemlerinden sonra itiraz prosedürü açıklanmış ve 5510 sayılı Yasanın konu ile ilgili benzer düzenlemeyi öngören 85. maddesinde de ; “Bu maddenin birinci ve ikinci fıkrasında belirtilen usûllerle Kuruma bildirilmediği tespit edilen asgarî işçilik tutarı üzerinden Kurumca re"sen tahakkuk ettirilen sigorta primleri, 88 inci ve 89 uncu maddeler dikkate alınarak işverene tebliğ edilir. İşveren, tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde Kuruma itiraz edebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazın reddi halinde işveren, kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde yetkili iş mahkemesine başvurabilir. Mahkemeye başvurulması, prim borcunun takip ve tahsilini durdurmaz.” hükmü yer almaktadır.
5510 sayılı Yasanın 85’inci ve 506 sayılı Yasanın 79/13 maddesinde öngörülmüş olan bir aylık süre, hak düşürücü süre niteliğinde olup, Kurum işleminin tebliğinden itibaren bir aylık süre içinde itiraz edilmemesi halinde, Kurumun işleminin ve dolayısıyla borcun kesinleştiğinin kabulü gerekir.
Diğer taraftan; ayrıntıları Hukuk Genel Kurulu"nun 27.02.2008 tarihli ve 2008/21-139 E. Ve 2008/204 K sayılı ilamında belirtildiği üzere, idari yargı kararını takiben adli yargıda (hukuk mahkemesinde) yeni bir dava açabilmenin koşulları şu şekilde belirlenmelidir:
a-Davanın görevsiz yargı yerinde açılmış olması;
b-Görevsiz yargı yerinde açılan davanın, adli yargı düzeni içinde öngörülen hak düşürücü süre içerisinde açılmış olması;
c-İdari yargı yerince verilen görevsizlik kararının temyiz edilmeyerek ya da temyiz edildiği takdirde onanmak suretiyle kesinleşmiş olması, kesinleşen kararı takiben 10 günlük süre içerisinde görevli adli yargı yerinde yeni bir davanın açılmış olması;
d-İdari yargıda açılan dava ile adli yargıda açılan davanın aynı nitelikte olması.
Belirtilen bu koşulların varlığı halinde, adli yargıda açılmış dava, hatalı yargı yolunda açılmış davanın devamı niteliğinde bulunacak, hak düşürücü süre de korunmuş olacaktır.
Davaya konu somut olayda, davalı Kurumca adi ortaklık adına 2010/12-2011/11 dönemi (ve arası) için prim ve gecikme zammı tahakkuk ettirildiği, prim borcunun davacının ortağı olduğu inşaat işyerinde çalıştırılan ... ve ... isimli işçilerin sigorta primlerine ilişkin olduğu anlaşılmakla; Mahkemece öncelikle yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri ve açıklamalar doğrultusunda prim borcunun idari aşamada kesinleşip kesinleşmediği, bir başka ifadeyle davacının süresinde itirazı veya davasının bulunup bulunmadığı hususu araştırılmalı ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.
İşin esası bakımından ise, dava tarihinden sonra düzenlenen 15.09.2014 tarihli kurum denetmen raporunda "İşyeri ortağı olan ... Özel Bina İnşaatı işyerindeki bina inşaat işinin tam olarak 15.09.2009 tarihinde bittiğini ve bu tarihten sonra da ... ve ..."in işyerinde çalışmadığı halde 30.11.2011 tarihine kadar işyerinden sigortalı olarak ortağı ... ve muhasebeci ...... tarafından kurumumuza bildirim yapıldığını iddia etmektedir... Ancak 20.06.2013 tarihi itibariyle bile inşaatın tam olarak bitmediği..., işyeri kayıtları ile kurum kayıtlarının birbirine mutabık olduğu, ... ve ..."in işyerinde 30.11.2011 tarihine kadar çalıştıkları kanaatine varıldığı" tespitlerine yer verilmiştir. Mahkemece, söz konusu denetmen raporunda yer alan tespitler ile inşaat başlangıç ve bitiş tarihleri bakımından yazılı belgeler de dikkate alınmak suretiyle, inşaat içerisinde yapılan çeşitli işçilikler ve özellikle inşaatın telefon, elektrik tesisatı, su tesisatı, kanalizasyon tesisat ve yapımı dikkate alınmalı, iddiaların bu çerçevede irdelenmesi ile sonucuna göre karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik araştırma ve hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 02.10.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
.....