3. Hukuk Dairesi 2021/3440 E. , 2021/6066 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı ve katılma yoluyla davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; İstanbul .... Noterliği"nin 23/01/2004 tarih ve 02857 yevmiye nolu kira sözleşmesine dayalı olarak İstanbul, Beşiktaş, ... Mahallesi, ... Mevkiinde kain .... ada 39 pafta ve 14 parselde kiracı olduğunu, kira sözleşmesinde ilk beş yıl kira bedelinin belirlendiğini, 6. yıldan 15. yıla kadar kira bedelinin ise 5. yıl için belirlenen kira bedeline Vakıflar Genel Müdürlüğü"nün yıllık kira artışının eklenmesi ile bulunacak bedel olduğunun düzenlendiğini; bu düzenleme doğrultusunda 6. yıldan itibaren davalı idarenin kira bedelini ÜFE oranları üzerinden artış yaparak belirlediğini, ancak 2013 yılı kira bedelinin davalı idare tarafından ÜFE oranı dikkate alınmaksızın %10 oranında artırılarak aylık 25.138,00 TL kira bedeli talep edildiğini, 08.05.2013 tarihi itibariyle tahakkuk ettirilen 61.621,38 TL kira bedelinin davalı idare hesabına ihtirazi kayıtla ödendiğini, artışın fahiş yapıldığını belirterek 2013 yılı için ödenmesi gereken kira bedeli belirlenerek ihtirazi kayıtla ödenen 61.621,38 TL den fazla ödendiği tespit edilecek bakiyenin şimdilik 500 TL"sinin iadesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı; kiralanan taşınmazın 18/02/2013-17/02/2014 arası dönem kira parasının sözleşmenin 25. maddesine istinaden davacının bir önceki dönem aylık kirası olan 22.852 TL’ye %10 artış uygulanarak 25.138 TL olarak belirlendiğini, artışın emsal ve rayice göre makul olduğunu belirtilerek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; kira bedelinin “bir önceki yıl kira bedeline Vakıflar Genel Müdürlüğünün yıllık kira artışının eklenmesi” ile belirleneceğine dair sözleşme hükmü bulunduğu ve bu doğrultuda Vakıflar Bölge Müdürlüğünün 09/11/2012 tarihli 2013 yılı kira artış oranları hakkındaki komisyon kararında 2013 yılı kira artış oranlarının %10 dan az olmamak üzere belirlendiği gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar, davacının temyizi üzerine; Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 02/03/2016 tarihli, 2015/6169 E 2016/1569 K sayılı ilamı ile sözleşmedeki artış şartının belli ve muayyen olmadığı, ancak davacı kiracının ÜFE oranında artışı kabul ettiği, buna göre ÜFE oranında arttırım yapılmak suretiyle kira bedeli belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak; davacının ıslahı doğrultusunda davaya konu mecurun 2013 yılı kira bedelinin 23.931,00 TL olarak tespitine, 5.779,40 TL fazla ödenen kira bedelinin davalıdan tahsiline dair verilen karar, davalının temyizi üzerine; dairemizin 26.09.2019 tarihli 2018/2252 E 2019/7170 K sayılı ilamıyla Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunca alınan 06.05.2016 tarih ve 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı ilam doğrultusunda bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle bozulmuş, davalının sair temyiz itirazları reddedilmiştit.
Mahkmece bozma ilamına uyularak; bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile taleple bağlılık ilkesi gereği 500,00 TL fazla ödenen kira bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalının temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “iddia ve savunmanın genişletilmesi ya da değiştirilmesi” başlıklı 141. maddesinin ilk fıkrası uyarınca tarafların, kural olarak cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebileceği düzenlenmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı konusunda “ıslah” ve “karşı tarafın açık muvafakati” hükümleri saklı tutularak kurala istisna getirilmiştir. Bu doğrultuda karşı tarafın açık muvafakatinin olmadığı durumlarda ıslah, iddia ve savunma yasağı kapsamına girecek usul işlemlerini yapabilmek açısından taraflara tanınan hukuki bir imkan olarak karşımıza çıkmaktadır.
HMK’nın ıslahın kapsamı ve sayısını düzenleyen 176. maddesine göre “Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. (2) Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir.” Yine HMK’nın 177’nin ilk fıkrasında ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği düzenlenmiştir. Maddeye 28.07.2020 yürürlük tarihli ve 7251 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 18. maddesiyle eklenen ikinci fıkra ile “Yargıtay’ın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması halinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz.” hükmü ile Yargıtayın bozma kararından sonra ıslah yapılıp yapılamayacağı hususuna açıklık kazandırılmıştır. Bilindiği üzere usul hukuku hükümlerinin uygulanması bakımından kural, HMK’nın 448. maddesinde de ifade edildiği üzre tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanmasıdır.
Yapılan bu yasal değişikliğin zaman bakımından uygulanması konusunda usuli kazanılmış hak kavramına da değinmek gerekir. Usuli kazanılmış hak kavramı kanunla düzenlenmemiş olmakla birlikte Yargıtay uygulamaları ve öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun ana ilkelerinden biri haline gelmiştir.Usuli kazanılmış hak, mahkemenin ya da tarafların yaptığı bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hak olarak tanımlanabilir. Bu hak, mahkemenin Yargıtay"ın bozma kararına uyması ile doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması ile de ortaya çıkabilir. Yargıtay içtihatları ile geliştirilen usuli kazanılmış hakkın yine içtihatlar ile getirilen istisnaları da elbette bulunmaktadır. Usuli kazanılmış hakkın doğmasından sonra yeni bi içtihadı birleştirme kararının çıkması, bozmadan sonra o konuda yürürlüğe giren geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması yahut bu hak gereğince uygulanması gereken bir kanun hükmünün Anayasa Mahkemesince iptali ve maddi hataya dayanan bozma kararına uyulması halleri usuli kazanılmış hakkın istisnaları olarak karşımıza çıkabilir. Bu açıklamalar ışığında, her ne kadar mahkemece bozma öncesinde verilen karar dairemizce bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesi ile bozulmuş ve mahkemece bozma kararına uyularak davanın ıslah edilmemiş hali 500 TL üzerinden kabulüne karar verilmiş ise de; 28.07.2020 yürürlük tarihli 7251 Sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesi ile Yargıtay’ın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir işlem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabileceği hükmü getirildiğinden ve yasal değişikliğin usuli kazanılmış hakkın istisnası olması sebebiyle önceki bozma kararına uyulması ile davalı lehine doğan bir usuli kazanılmış haktan bahsedilemeyeceğinden davacı tarafa ıslah imkanı tanınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeyerek yasal değişiklik sonrası yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı HMK’ ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK’nın 428. maddesi uyarınca hükmün davacı lehine BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 07/06/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.