10. Hukuk Dairesi 2016/9363 E. , 2018/7194 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, icra takibine yapılan itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkinin varlığı medeni usul hukukumuzda "sıfat" olarak tanımlanmakta ve bir davada taraf olarak gösterilen kişilerin o dava ile ilgili kimseler olması zorunlu bulunmaktadır. Sübjektif bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakka ilişkin davada davacı olma sıfatı da hakkın sahibine ait bulunmakta ve buna aktif husumet denilmektedir. Sübjektif hak kendisinden istenebilecek olan kişi de o hakka uymakla yükümlü olan kimse olup, bu da pasif husumet (davalı sıfatı) olarak adlandırılmaktadır. Sübjektif hak sahibi ile o hakka uymakla yükümlü bulunan kişinin kimler olduğunun belirlenmesi, bunun neticesinde, dava açan veya aleyhine dava açılan kişiler, o davada davacı veya davalı olarak taraf sıfatına sahip değillerse, mahkemece dava konusu hakkın esası hakkında inceleme yapılmaksızın davanın sıfat yokluğundan reddedilmesi gerekmektedir. Taraf sıfatı (husumet) ve sıfat yokluğu, davada taraf olarak görünen kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itiraz niteliğinde olup, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 187. maddesinde (HMK. m.116) yer alan ilk itirazlardan olmadığından davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi, taraflarca ileri sürülmese dahi, gerek, mahkemece, gerekse, Yargıtay"ca tarafların bu yönde bir savunmalarının olup olmadığına bakılmaksızın kendiliğinden nazara alınır.
Açıklamalar ışığında eldeki dava incelendiğinde, Davacı kurum tarafından davanın, tüzel kişiliği bulunmayan ... Termik Santrali İşletme Müdürlüğüne karşı açıldığı, davalı vekili tarafından mahkemeye sunulan cevap dilekçesinde, davalının isminin ... Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş. olarak gösterildiği, ... Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş. yetkililerince verilmiş usulüne uygun vekaletnamenin de cevap dilekçesi ekinde herhangi bir itirazı kayıtda bulunulmadan mahkemeye sunulduğu anlaşılmıştır. Tüm bu durumlar karşısında açılan davada, davalının ... Termik Santrali İşletme Müdürlüğü gösterilmiş olmasına karşın, vekaletin ... Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş. tarafından verilmesi karşısında davalı tarafın pasif husumet (davalı sıfatı) olarak ... Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.’ye ait olduğunu anlaşılmaktadır. Ancak davada, davalı sıfatı sahibinin ... Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş. olmasına karşın mahkemece karar başlığında davalının ismi sehven ... yazılmıştır. Ayrıca, mahkemece yapılan bu maddi hatanın HMK 304 maddesi gereğince de her zaman düzeltilmesi mümkün olduğundan, karardaki davalı ... isminin ... Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş olarak düzeltilmesi gerekir.
2- Davanın yasal dayanağı 5510 sayılı kanunun 21. maddesidir. Rücu davaları, kusur sorumluluğuna dayanmakta olup, iş kazasında kusuru olanlar davacı Kurumun rücu alacağından kusurları karşılığında sorumludur. Kusurun belirlenmesinde ise; zararlandırıcı sigorta olayının ne şekilde oluştuğunun, dosya içeriğindeki tüm deliller taktir olunarak belirlenmesi ve kabul edilen maddi olgular doğrultusunda, konusunda uzman sayılacak kişilerden oluşturulacak bilirkişi heyetinden, aynı olay nedeni ile daha önce açılmış ve kesinleşmiş tazminat ve ceza davaları varsa, bu davalardaki kusur raporları ile çelişki oluşturmayacak şekilde kusur oran ve aidiyeti konusunda rapor alınması gereklidir. Kusur durumu saptanırken, iş güvenliği mevzuatına göre hangi önlemlerin alınması gerektiğinin, bu önlemlerin işverence alınıp alınmadığını ve alınmış önlemlere sigortalı işçinin uyup uymadığının, 5510 sayılı Kanunun 21. maddesi, 4857 sayılı Kanunun 77. maddesi, İşçi sağlığı ve iş Güvenliği Tüzüğü hükümleri çerçevesinde değerlendirilerek belirlenmesi gerekir.
Sigortalı veya hak sahipleri tarafından tazmin sorumluları aleyhine açılan tazminat davalarında alınan kusur tespitine ilişkin bilirkişi raporları ile ulaşılan sonuçlar, rücu davasında Kurumun taraf olmaması nedeniyle bağlayıcı nitelikte bulunmamakta, işçi sağlığı ve iş güvenliği kuralları yönünden ayrıntılı irdeleme içermesi halinde güçlü delil olarak kabul edilebilmektedir.
Dosya kapsamından, Kıvrılan hortumun düzeltilmesi esnasında meydana gelen kazada iş yeri sorumlularının bir kusurunun olmayacağı gerekçesi ile kusur raporunun mahkemece aldırılmadığı görülmüştür.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında mahkemece, ilgili mevzuat hükümleri gereğince davalı ve varsa dava dışı kişilerin kusur oran ve aidiyetleri; iş kazasının gerçekleştiği iş kolu ile iş güvenliği alanında uzman kişilerden seçilecek bilirkişi kurulundan kusur raporu aldırılmak suretiyle maddi oluşa ve kanuna uygun olarak belirlenmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, eksik inceleme ve araştırma sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 27.09.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.