Esas No: 2015/534
Karar No: 2019/265
Karar Tarihi: 07.03.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/534 Esas 2019/265 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “sigorta başlangıç tarihinin tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kocaeli 6. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 10.04.2014 tarihli ve 2014/12 E., 2014/138 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 15.09.2014 tarihli ve 2014/13423 E., 2014/17503 K. sayılı kararı ile;
“...Mahkemece, yapılan yargılama sonunda, verilen ilk hüküm, Dairemizce yapılan temyiz denetimi üzerine bozulmuş olup, verilen bozma kararı sonrasında anılan 07.10.2013 gün ve 2013/15408 E. 2013/18455 sayılı ilama uyulmasına karşın, bozma gereklerinin tam anlamıyla yerine getirilmediği belirgindir. Bu bakımdan; davacının çalıştığını iddia ettiği işyerinin varlığı araştırılmalı, davacının sigorta sicil numarasının o yılın serilerinden olup olmadığı, sonraki çalışmaları sebebiyle kullanılmaya devam edip etmediği araştırılmalı, işveren, mahkeme huzurunda tanık olarak dinlenmeli, davacıya o iş yerinde birlikte çalıştığı kişilerin isimleri sorularak, davacının fiili çalışması bulunup bulunmadığı konusunda, bordroya geçmiş bu kişiler tanık sıfatıyla dinlenmeli, böylelikle, çalışma olgusu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı biçimde yöntemince araştırılarak, elde edilen bilgi ve belgelerin tanık anlatımlarında belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenip, sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek, eksik araştırma ve inceleme sonucu karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, sigorta başlangıç tarihinin tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının 01.05.1984 tarihinde ..... sicil sayılı .....’a ait demir doğrama iş yerinde işe girdiğini, bir süre fiilen çalıştığını belirterek, anılan iş yerinde en az bir gün çalıştığının ve sigorta başlangıç tarihinin 01.05.1984 olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... Kurumu Başkanlığı (SGK/Kurum) vekili, usul yönünden işverenin de davaya dâhil edilmesi gerektiğini, davanın beş yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, söz konusu iş yerinin 16.01.1981 tarihi itibari ile.... A.Ş. adına tescilli olduğunu,.... A.Ş.’nin 31.05.1981 tarihinde 506 sayılı Kanun kapsamından çıkartıldığını, dava dilekçesi ekinde sunulan işe giriş bildirgesi üzerinde tarih olmadığı gibi, bildirgenin Kurum tarafından teslim alındığına dair bir kayıt da bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, dinlenen tüm tanıkların beyanlarından davacının iddia edilen tarihte anılan iş yerinde çalıştığı yönünde kesin bir vicdani kanaate ulaşılamadığı, bu nedenle tanık beyanlarına itibar edilmediği, diğer delillerin incelenmesinde ise davacının davasına dayanak yaptığı işe giriş bildirgesinin kim tarafından verildiğinin belli olmadığı, işe giriş bildirgesindeki iş yeri kurum sicil numarasının.... Şirketine ait olduğu ve resmî kayıtlara göre 31.05.1981 tarihinde 506 sayılı Kanun kapsamından çıkartıldığı, davacının çalışmaya başladığını iddia ettiği tarihten üç yıl önce işveren olarak görünen şirketin fesh olduğu, bu nedenle davacının bu şirkette çalışmasının imkân dâhilinde olmadığı, aynı işe giriş bildirgesinde işveren olarak görünen ....."ın ise herhangi bir kaydına rastlanılmadığı, dinlenen davacı tanıkları davacının yanında birçok kişinin çalıştığını iddia etmişler ise de, bunlardan hiçbirinin tanık olarak dinletilmediği, sonuç olarak işe giriş bildirgesindeki bilgilerin doğru olmadığı, davacının iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyizi üzerine, Özel Dairece somut olayda, davacının 01.05.1984 tarihinde işe başladığını belirten işe giriş bildirgesinin Kuruma verildiği bildirilmiş olmasına rağmen işe giriş bildirgesinin Kuruma verildiği tarih ve bildirgedeki iş yerinin unvanı olarak belirtilen..... unvanlı iş yerinin sicil numarasının değişip değişmediği ve bildirgedeki ..... sicil numarasıyla bu sicil numarasına ait olduğu belirtilen.... A.Ş’nin..... sicil numarasının farklı olduğu gözetilip bu çelişkinin araştırılıp aydınlatılmadığı, davacının sigorta sicil numarasının hangi yılın serilerinden olduğunun sorulmadığı ve gerekli araştırmanın yapılmadığı, mahkemece, davacının gösterdiği tanık anlatımlarıyla yetinilmemesi, resen araştırma ilkesi ışığında, iş yeri dosyasının istenmesi ve işe giriş bildirgesindeki davacının çalıştığı iş yerinin açıklığa kavuşturulması, bu iş yerinden verilmiş bordolarda başkaca çalışan kişiler var ise bu kişilerin beyanına başvurulması, bordro yok ise aynı çevrede çalışan komşu iş yerlerinin tespit edilip bilgi ve görgülerine başvurulması, çalışma olgusunun somut ve inandırıcı bilgilere dayalı biçimde yöntemince araştırılarak, elde edilen bilgi ve belgelerin tanık anlatımlarında belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, Kurum tarafından gönderilen kayıtlarda davacının 01.05.1984 tarihinde Kocaeli"nde sanayi çarşısında bulunan .....’a ait iş yerinde işe girdiğine dair işe giriş bildirgesinin verildiği, işe giriş bildirgesinin verilmesinin başlı başına sigortalılık başlangıcı için yeterli olmadığı, davacının aynı zamanda bu yerde çalıştığını ispatlaması gerektiği, davacı tanığı ...’a ait SGK kayıtlarının dosya içerisine alındığı, tanığın burada çalıştığına dair herhangi bir Kurum kaydına rastlanmadığı, bu nedenle bu tanığın beyanında itibar edilmediği, diğer davacı tanığı ...’in davacının çalışması ve sigorta başlangıç tarihi ile ilgili bilgi sahibi olmadığı, tanık .....’in ise sigortasız çalıştığını iddia ettiği gibi davacının hangi tarihte ne iş yaptığı hususunda da doyurucu bilgi vermediği, ayrıca sadece davacıyı hatırlayıp oradaki başka iş yerlerini hatırlamaması nedeniyle bu tanığın beyanına da itibar edilmediği, davacının davasına dayanak yaptığı işe giriş bildirgesinin kim tarafından verildiğinin belli olmadığı, bozma kararı üzerine Kurum ile tekrar yapılan yazışma neticesinde.... A.Ş. şirketinin sehven yazıldığı, davacı ile ilgisinin bulunmadığının anlaşıldığı, işe giriş bildirgesinde işveren olarak görünen Hamit Sular"ın ise herhangi bir dönem bordrosu vermediği gibi davacının fiilen burada çalıştığının ispatlanamadığı, davacının çalıştığı iddia olunan sanayi sitesinde artık Kocaeli Adliyesinin bulunduğu, bu nedenle komşu iş yerinin bulunmadığı, işe giriş bildirgesindeki bilgilerin doğru olmadığı, davacının iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, gelen müzekkere cevaplarından, davacının 01.05.1984 tarihinde işe başladığını belirten ilk işe giriş bildirgesindeki iş yerinin unvanının ..... olduğu, Kurum tarafından hata sonucu iş yeri tescil bilgisinin.... A.Ş. yazıldığı ve davanın bu şirketle ilgisinin bulunmadığı, .....’a ait iş yeriyle ilgili herhangi bir unvan değişikliği bulunmadığının ve ..... tarafından dönem bordrosu verilmediğinin anlaşıldığı, davacının çalıştığı iddia olunan yerin eskiden sanayi olan ancak şimdi üzerinde on dönümden fazla bir alanda Kocaeli Adliyesinin bulunduğu yer olduğu, tüm komşu iş yerlerinin yıkıldığı, zabıta marifetiyle komşu iş yeri bulmanın imkân dâhilinde bulunmadığı, Kurum ve diğer resmî dairelerle yapılan yazışmalardan komşu iş yeri ve tanığı bulunamadığı, Yargıtay tarafından işe giriş bildirgesinin verildiğine göre bu şahsın mutlak bir yerde çalışmış olacağının düşünülebileceği, ancak uygulamada eskiden muhasebecilerin yakınlarını ya da tanıdıklarını sigortalı yapabilmek için ve sigortalılık süresini başlatmak için gerçekte çalışmadıkları hâlde fesholmuş iş yerleri adına bu tür bildirgeleri verdikleri, davacı tanıklarının davacının çalıştığı yerle ilgili bilgi sahibi olmadığı, yapılan tüm araştırmalara rağmen davacının çalıştığı yönünde olumlu herhangi bir delile rastlanmadığı, bozma kararında belirtilen hususlarda mahkemece bozmadan önce araştırma yapıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının sigorta başlangıç tarihinin 01.05.1984 olduğunun tespiti istemi ile açılan eldeki davada, mahkemece yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Geçici 7/1’inci maddesinde, “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20"inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler.” düzenlemesinin yer alması ve genel olarak kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağının mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve anılan Kanun’un 79’uncu ve 108’inci maddeleri olduğu kabul edilmelidir.
5510 sayılı Kanun’un Geçici 7’nci maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanun"un 108"inci maddesine göre, "Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir.
Tahsis işlerinde nazara alınan sigortalılık süreleri, bu sürenin başlangıç tarihi ile, sigortalının tahsis yapılması için yazılı istekte bulunduğu tarih, tahsis için istekte bulunmuş olmayan sigortalılar için de ölüm tarihi arasında geçen süredir.".
506 Sayılı Kanunun 108"inci maddesi gereğince sigortalılık başlangıç tarihinin belirlenmesine ilişkin açılan her dava, sigortalılığın saptanması istemini de içerdiğinden, Kanunun 79"uncu maddesinin onuncu fıkrasına dayalı olan ve “hizmet tespiti davası” olarak nitelendirilen bir görünüm arz etmekte olup, bunun doğal sonucu olarak da söz konusu (1) bir günlük çalışmanın belirlenmesi talepli davada, hizmet tespiti davalarındaki kanıtlama yöntem ve ilkeleri benimsenip uygulanmalı, başka bir anlatımla, sigortalılıktan söz edilebilmesi için, çalışmanın varlığı, hizmet tespiti davaları yönünden kabul edilen yöntem ve ilkelere uygun biçimde saptanmalıdır. Aksine düşünce, özellikle yaşlılık aylığının kabulü için öngörülen sigortalılık süresi yönünden çalışanlar ile çalışmayanlar arasında haksız ve adaletsiz bir durumun oluşmasına yol açabilecektir.
Aynı Kanun"un 79"uncu maddesinde ise; "Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Öte yandan 506 sayılı Kanun"un 2’nci ve 6’ncı maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun"un 3’üncü maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun’un 6"ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir.
Ne var ki, 506 sayılı Kanun"un 2"nci ve 6"ncı maddelerindeki hükümler birlikte değerlendirildiğinde, sigortalılığı oluşumu için fiili çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Fiili ve gerçek bir çalışmanın varlığı tespit edilmediği sürece hizmet akdine dayanılarak dahi sigortalılıktan söz edilemez.
Öncelikle fiili çalışmanın varlığının hangi kanıt ve olgularla belirleneceği üzerinde durulmalıdır.
Hemen belirtilmelidir ki, fiili veya gerçek çalışmayı ortaya koyacak belgeler, işe giriş bildirgesiyle birlikte, 506 sayılı Kanunun 79"uncu maddesinde belirtilen ve sigortalının çalışma gün sayısını, kazanç durumunu, çalışma tarihleriyle birlikte ortaya koyan aylık sigorta gün bildirgeleri ile Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 17"nci maddesinde belirtilen dört aylık dönem bordroları gibi Kuruma verilmesi zorunlu belgelerdir. Yöntemince düzenlenip süresi içerisinde Kuruma verilen işe giriş bildirgesi, kişinin işe girdiğini göstermekte ise de, fiili çalışmanın varlığının ortaya konulması açısından tek başına yeterli kabul edilemez. Bu nedenle; işe giriş bildirgesinin verildiği ancak yasal diğer belgelerin bulunmadığı durumlarda çalışmayı ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı ve kamu düzenine dayalı bu tür davalarda, hâkim görevi gereği, doğrudan soruşturmayı genişleterek, sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemelidir. Bu davalarda da iş yerinde tutulması gerekli dosyalar ile kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, aynı dönemde iş yerinde çalışanlar saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı açıklanmalı, gerektiğinde komşu iş yeri çalışanlarının da bilgilerine başvurularak gerçek çalışma olgusu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı biçimde kanıtlanmalıdır.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (HGK) 16.06.1999 tarihli ve 1999/21-510 E.-1999/527 K.; 30.06.1999 tarihli ve 1999/21-549 E.-1999/555 K.; 05.02.2003 tarihli ve 2003/21-35 E.-2003/64 K.; 06.07.2005 tarihli ve 2005/21-437 E.-2005/448 K.; 30.05.2007 tarihli ve 2007/21-306 E-2007/320 K.; 15.10.2003 tarihli ve 2003/21-634 E.-2003/572 K.; 03.11.2004 tarihli ve 2004/21-480 E.-2004-579 K.; 03.11.2004 tarihli ve 2004/21-479 E.-2004/578 K. ile 10.11.2004 tarihli ve 2004/21-538 E.-2004/621 K.sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Somut olayda, davacı vekili, 01.05.1984 tarihinde ..... sicil numaralı .....’a ait demir doğrama işi yapılan iş yerinde işe girdiğini, işveren tarafından aynı tarihte Kuruma işe giriş bildirgesi verildiğini belirterek anılan iş yerinde en az bir gün çalıştığının ve sigorta başlangıç tarihinin 01.05.1984 olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Kurum vekili, söz konusu iş yerinin 16.01.1981 tarihi itibariyle.... A.Ş. adına tescilli olduğunu ve 31.05.1981 tarihinde 506 sayılı Kanun kapsamından çıktığını, işe giriş bildirgesinde tarih olmadığı gibi Kurum tarafından teslim alındığına dair bir kaydın da bulunmadığını, iş yeri dosyasının arşiv yönetmeliği gereğince imha edildiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Özel Dairenin ilk bozma kararından sonra dosya içeriğine alınan belgelerden, ..... sicil numaralı torna kaynak demir doğrama işi yapılan iş yerinin unvanının ..... olduğu, sehven iş yeri tescil bilgisinin.... A.Ş. olarak yazıldığı, davacıya ait sigortalı sicil numarasının 1984 yılı serisinden olduğu, davacının ..... unvanlı işyerinde 01.05.1984 tarihinde işe başladığına dair Kuruma intikal ettirilmiş ilk işe giriş bildirgesinin sunulduğu, işveren ..... tarafından 01.05.1984 dönemini kapsayan dönem bordosunun Kuruma verilmediği anlaşılmaktadır.
Yargılamada dinlenilen davacı tanığı ... beyanında, önceden sanayi olan yerde..... isimli kişiye ait iş yerinde kaportacı olarak 1979 yılından 1986 yılına kadar çalıştığını, davacının da başkasına ait iş yerinde kaynakçılık yaptığını, tahminine göre davacının 1984-1985 yılına kadar iş yerinde çalıştığını; davacı tanığı ..... beyanında, önceden sanayi olan yerde berber olduğunu, davacının 1983-1984 yıllarında şimdi adliye olan bu yerde kaynakçı olarak çalıştığını, davacı tanığı ... ise davacının kapı komşusu olduğunu, eskiden sanayi şimdi ise adliye olan yerde çalıştığını ifade etmişlerdir.
Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular karşısında, davacının sigorta başlangıç tarihinin 01.05.1984 olduğu iddiası yönünden, Özel Dairenin bozma kararında gösterilen şekilde ayrıntılı ve yeterli inceleme yapılmadığı anlaşılmaktadır.
İlaveten, .....’a ait iş yeri ile ilgili olarak uyuşmazlık konusu dönem ve sonrasında anılan iş yerinin faaliyetinin olup olmadığı, Kanun kapsamından çıkmış olsa bile faaliyetine devam edip etmediği hususunun da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Bu itibarla, vergi dairesi, belediye gibi kurumlardan .....’a ait iş yerinin faaliyetine devam edip etmediği sorulmalı, varsa ilgili kayıt ve belgeler dosya içeriğine kazandırılmalıdır.
Davaya konu sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti yönünden yukarıda izah edildiği üzere hiçbir kuşku ve tereddüde yer vermeyecek şekilde araştırma yapıldıktan sonra karar verilmelidir.
Hâl böyle olunca mahkemece önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenler yanında yukarıda yazılı ilave nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda belirtilen ilave nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 07.03.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.