1. Hukuk Dairesi 2014/22196 E. , 2017/3945 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptal tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı ve birleşen davalılardan ... tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Asıl ve birleştirilenen dava vekalet görevinin kötüye kullanılmasına dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.
Asıl ve birleştirilen davada davacı, felçli olduğu ve konuşma zorluğu çektiği dönemde tedavi olmak için yanına gittiği arkadaşı ..."ın eşine, kendi adına arsa alması ve tapuda tescil ettirmesi hususunda vekaletname vermek için Noterliğe gittiklerini, ancak haberi olmadan davalı ..."ın düzenleme şeklinde vekaletname ile kendisi adına diğer davalı ..."e vekalet verdirdiğini, tedavisi ile ilgili evrakları imzalaması gerektiği söylenerek evraklara parmak basmasının sağlandığını, ...’a döndüğünde adına kayıtlı 1783 Ada 12 Parsel sayılı taşınmazının satıldığını öğrendiğini, hileli bir şekilde vekaletname alınarak taşınmazın satışının yapıldığını ileri sürerek, taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiş, 23.05.2013 tarihli dilekçesi ile davasını davalı ... yönünden ıslah ettiğini ve diğer davalı ... tarafından ...’e ödendiği bildirilen 141.700 TL’nin davalı ...’den tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Yargılamanın devamı sırasında ... tarafından müdahale talebinde bulunulmuş, dava konusu taşınmazın bedelinin banka yolu ile ödenmek suretiyle tapudan satın alındığı, iyiniyetli üçüncü kişi durumunda olduğu, diğer davalıları tanımadığı için bir muvazaa söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ..., noterlikte düzenlenen vekaletnamenin resmi bir işlem olup tanıklar huzurunda düzenlendiğini, davacıdan işlem yapmaya ehil ve temyiz kudretini haiz olduğuna ilişkin rapor alındığını, işlem sırasında 64 yaşında olan davacının yaşı itibariyle bir sorun gözlemlenmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalılar ... ve ..., davalılar ... ile ... Noterinin dava ile bir irtibatının bulunmadığını,davalı ..."in olayın tanığı olduğunu, davacı ..."ın davalı ..."den iki adet traktörünü satın aldığını, 80.000-TL olan bedelini 10 yıla yakın bir zamandır ödemediğini, davacının verdiği vekaletnamenin traktör borcuna karşılık bedelinin mahsup edilmesi için kendi adına kayıtlı taşınmazın satışı hakkında olduğunu, alınan vekalete dayanarak taşınmazın davalı ... tarafından satıldığını, belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, asıl ve birleştirilen davanın ispat edilemediği gerekçesi ile reddine karar verilmiştir.
Toplanan deliller ve dosya kapsamından; ... Noterliğinin 14.04.2008 tarih ve 1113 yevmiye numaralı satış yetkisini içerir vekaletnamesi kullanılmak sureti ile, davacının kayden maliki olduğu dava konusu 1783 ada 12 parsel sayılı taşınmazın,davacı ... adına vekaleten davalı ... tarafından 28.04.2008 tarihinde birleşen davalı ...’a satış yolu ile devredildiği,söz konusu veklaetnamenin iki tanık huzurunda ve vekalet veren davacı tarafından parmak basmak sureti ile imzalandığı ve düzenlendiği,davacının söz konusu olayla ilgili olarak dolandırıldığı gerekçesi ile ... ve ... hakkında ... ’na şikayette bulunduğu,yürütülen soruşturma neticesinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, davalı ... tarafından diğer davalı ...’e ödendiği iddia edilen 141.700 TL tutarındaki 18.04.2008 tarihindeki banka çekinin dosya arasında yer aldığı anlaşılmaktadır.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; yukarıda anlatılan ilke ve olgular karşısında son kayıt maliki ...’ın kötüniyetli olduğu husususunun kanıtlanamadığı,ayrıca diğer davalılar ... Noteri ve ...’in son malik ile işbirliği içerisinde olduğu ispatlanamadığından bu davalılar açısından davanın reddine karar verilmiş olmasında isabetsizlik bulunmamaktadır.
Davacının, davalı ... yönünden ileri sürülen temyiz itirazlarına gelince,
Davacının dava konusu taşınmazı satış iradesi bulunsa dahi davalı ...’nün diğer davalı ...’dan aldığı bedeli davacıya ödediği hususunun kanıtlanamadığı anlaşıldığından,davacının ıslah talebi doğrultusunda bu bedelin davalı ...’den tahsiline karar verilmesi gerekirken, bu davalı açısından da davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Birleştirilen davada davalı ...’ın temyiz itirazlarına gelince, davalı ... hakkındaki davanın reddine karar verilmesine rağmen kendisini vekille temsil ettirdiği hususu gözönünde bulundurularak lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken bu husus hakkında karar verilmemiş olması isabetli değildir.
Davacının ve birleşen davalı ...’ın temyiz itirazları değinilen yönler itibari ile yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.