8. Hukuk Dairesi 2010/2576 E. , 2010/5986 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tescil İstemli
... ile ... ve Sarıpınar Köyü Tüzel Kişiliği aralarındaki tescil davasının kabulüne dair Kastamonu Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 10.02.2010 gün ve 434/175 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı ... vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı ... dava dilekçesinde; 160 ada 43 sayılı parselin bitişiğinde bulunan taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında tespit dışı bırakıldığını, yaklaşık 400 m2 yer olduğunu, yıllardır kendisi tarafından ekilip biçildiğini ve kullanıldığını açıklayarak adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı ... Tüzel Kişiliğine dava dilekçesi tebliğ edilmesine karşı yargılama oturumlarına katılmamıştır.
Mahkemece, teknik bilirkişi...’in 9.6.2009 havale tarihli rapor ve krokilerinde kırmızıya taralı 344.46 m2 yüzölçümlü yer bakımından davanın kabulü ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik ve muristen intikal hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK. nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince açılan tescil isteğine ilişkindir.
Davacı başlangıçta davasını 28.11.2008 tarihinde Kastamonu Kadastro Mahkemesinde açmış, dava konusu yapılan taşınmazın paftasında yol olarak gösterilmesi ve bu tür taşınmazlar bakımından Kadastro Mahkemesinin görevli bulunmaması nedeniyle anılan mahkemenin 5.2.2009 tarih ve 2008/300 Esas, 2009/13 Karar sayılı kararıyla dava dilekçesinin görev yönünden reddine; dosyanın görevli ve yetkili Kastamonu Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Dava dosyası HUMK. nun 193. maddesinde belirtilen 10 günlük hak düşürücü süresi içinde görevli mahkemeye aktarıldığı belirlenmiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayalı olarak bir yerin edinilmesi için diğer kazanma koşulları yanında aynı zamanda taşınmazın tapuda kayıtlı yerlerden olmaması yerel ve gazete ilanlarının yapılması, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesinde öngörülen hususların da araştırılıp belirlenmesi gerekir. Taşınmazın bitişiğinde bulunan 160 ada 43 sayılı parselin tespiti 25.8.2008 tarihinde yapılmış, askı ilan süresi içerisinde davacı tarafından Kadastro Mahkemesinde dava açılmıştır. Davacı böylece 3402 sayılı Kadastro Kanununun 7/4. fıkrası gereğince taşınmazla ilgili olarak uyuşmazlık çıkardığının ve süresi içerisinde kadastrodan önceki nedenlere de dayanarak tescil davası açtığının kabulü gerekir. Daire uygulaması da bu yöndedir. Yani böyle durumlarda kadastrodan önceki zilyetlik de hesaba katılır.
Bu nedenle öncelikle dava konusu taşınmazın hangi tarihte ve ne niteliğiyle tespit dışı bırakıldığının Kadastro Müdürlüğünden sorulması, teknik bilirkişinin rapor ve krokisi eklenmek suretiyle tescili istenen taşınmaz bölümünün tapuda kayıtlı yerlerden olup olmadığının (çifte tapunun önlenmesi için) Tapu Sicil Müdürlüğünden sorulup belirlenmesi gerekir. Keşifte dinlenen yerel ve tespit bilirkişinin beyanlarına göre dava konusu taşınmazın davacı ve babası tarafından kullanıldığını, babasının ölümünden sonra davacının zilyetliğinin devam ettiğini açıklamışlar, herhangi bir paylaşımdan söz etmemişlerdir. Uyuşmazlık konusu taşınmaz davacının babasından kaldığına göre, ölüm tarihi itibariyle terekesi elbirliği mülkiyet hükümlerine tabidir. O halde öncelikle murise ait veraset belgesi istenerek dosya arasına konulmalıdır. Elbirliği mülkiyetinde mirasçıların belirlenmiş payları olmayıp, TMK.nun 701 ve 702. maddeleri gereğince her birinin payı taşınmazın tamamı üzerinde söz konusudur. Dava üçüncü kişilere karşı açılmıştır. Terekeye dahil bir taşınmaz için bir veya birkaç mirasçının üçüncü kişilere karşı TMK. nun 701 ve 702. maddelerinde belirtilen ilkeler uyarınca tek başına dava açma sıfat ve yetkileri bulunmamaktadır. Tasarrufi işlemlerde oybirliği aranır. Dava da bir tasarrufi işlem olup tüm mirasçıların birlikte üçüncü kişilere karşı dava açmaları gerekmektedir. Bu bakımdan taşınmazın davacının babasından kaldığı gözetilerek satış, bağış veya paylaşım yoluyla davacıya kalmış ve davacı tek mirasçı ise davanın bulunduğu bu haliyle yürütülmesi düşünülmelidir. Davacı dışında murisin başka mirasçılarının olduğu veraset belgesi ile belirlendiği, muristen satış, bağış ya da terekenin paylaşımı sonucu taşınmazın davacıya intikal etmediği anlaşıldığı takdirde, terekeye dahil bir taşınmaz için davacının tek başına dava açma sıfat ve yetkisi bulunmadığından davanın reddine karar verilmelidir.
Böyle bir halde, dava dışı kalan mirasçıların davanın açılış biçimine göre, davaya dahil edilmesi, yahut davacı yanında yer almalarının sağlanması ya da açılmış bulunan davaya karşı olurlarının alınması veya terekeye temsilci atanması yoluyla da taraf teşkilinin sağlanması mümkün değildir. Şayet murisin başka mirasçısının olmadığı, dava konusu yerin satış, bağış veya paylaşımla davacıya geçen bir yer olduğu ve babasının ölümünden itibaren bağımsız 20 yıllık zilyetliği bulunmadığı takdirde, davacının babası açısından da miktar araştırmasının yapılması zorunludur. Bu bakımdan davacının babası tarafından belgesizden edinilen taşınmazların olup olmadığının Kadastro ve Tapu Sicil Müdürlüklerinden, davacı ve babası için zilyetliğe dayalı olarak açılmış tescil davası olup olmadığının o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulması, belgesizden edinilen taşınmazlara ait kadastro tutanak ve ekleri ile tapu kayıtlarının Tapu Sicil Müdürlüğünden, zilyetliğe dayalı tescil davalarına ait dosyaların ise bulundukları mahkemelerden getirtilerek 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesindeki sınırlamalar açısından gözönünde tutulması, 4721 sayılı TMK. nun 713/4 ve 5 fıkralarına uygun bir biçimde yerel ve gazete ilanlarının yapılması, yasal üç aylık sürenin beklenilmesi, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulmuş bulunması usul ve yasaya aykırıdır.
Öte yandan bir yerel bilirkişi ve bir tespit bilirkişinin dinlenmesiyle hüküm kurulması doğru değildir. Zilyetlik maddi olaylardan olup, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14/1. maddesi gereğince yerel bilirkişi, tanık ve her türlü delille kanıtlanması mümkündür. TMK. nun 713/1 maddesi gereğince açılan davalar kamu düzeni ağırlıklı davalar olup, zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının oluşup oluşmadığı bu bakımdan kendiliğinden araştırılır. O halde yerel bilirkişi ve tespit bilirkişisi dışında taraflara tanıklarını bildirmeleri konusunda süre ve imkan tanınması, tanıkların HUMK. nun 258. ve 259. maddeleri gereğince keşifte dinlenmelerinin sağlanması, beyanlar arasında çelişki bulunduğu taktirde HUMK. nun 265. maddesi gereğince çelişkinin giderilmesine çalışılması, taşınmaz paftasında yol olarak gösterildiğinden tescili istenen taşınmaz bölümünün kamuya ait bir yol olup olmadığının yerel bilirkişi ve tanıklardan sorulup açıklığa kavuşturulması zorunludur.
Davalı ... vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulüyle yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 9.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.